Bir önceki bölümü hatırlamayanların bölüm sonuna
tekrar bakıp okumasını tavsiye ediyorum.Yorumlar için satır
boşlukları yaptım.Gürültülü olduğu kadar kulaklarımıda çınlatmıştı. Oturduğum banktan hızlıca ayağa kalktım. Herkesin olduğu yöne doğru baktım. Ama o kadar çok kalabalıktı ki ne olduğunu göremedim. Gardiyanlar mahkumları dağıtmak için bağırıyordu.
"Herkes geri çekilsin! Aptallar!"
Gardiyanın sesinden sonra kalabalığa gitmeye karar verdim. Koşarak kalabalığın içinden sıyrıldım. Kolidorları birbirine bağlayan geçişte bir kaza olmuş. Bir hapishane duvarının bu kadar kolay yıkılması olanaksızdı.
Duvar yıkılmıştı. Kazayı yapan sürücü kanlar içindeki adam bayılmış, arka koltuktaki küçük oğlan ağlıyordu. Birkaç polis çocuğu kucaklarına aldı. Ve sakinleştirmeye çalıştılar.
Gardiyanlar bağırmakla, mahkumlar içe kaçmakla meşguldü. Birkaç dakika sonra buraya ekipler gelicekti. Hadi ama bu gerçek olmamalı! Ne yani hapisten çıkmama iki hafta kalmışken kaçabilir miydim?
Bu kadar zor bir karar vermedim. Hayatımda bu kadar zor bir an yaşamadım. Ömür boyu polislerden kaçmak istemem. Ama özgürlük nedir onu bile unutmuşum!
Ben düşünürken bütün hapishane kaçmıştı bile. 30-35 kişi hala çıkıyordu. Bir anda arkamdan birisi beni sürükleyerek götürmeye başladı. Kaçmıştım. İnanılmaz ayaklarım asfalt zeminde sürükleniyordu. Beni kim sürüklüyor!
Başımı önüme çevirdim. Arkası dönük ve kim olduğu belirsiz bu kişi erkekti. Hala koşuyorduk. Bende ona uymuş koşuyordum. Cadde, sokak demeden koştuk. En sonunda nefes nefese durdum. Nefes alışverişim hızlandı.
Aynı o da benim gibi yorulmuştu. Karşıma geçtiğinde bana baktı ve gülümsedi. İkimizde soluklandık. Ama o beni neden kaçırdı ki!
"Neden bunu yaptın? Hem ben seni tanımıyorum." dedim. Derken sesim gidip gelmişti. Bana doğru bir adım daha geldi. İyice yaklaştı. Başımı önüme eğmiştim. Başımı eliyle kaldırdı yüzünü inceleme fırsatı bulmuştum. Gözleri siyah olmasa da kahverenginin açık bir tonuydu. Benim gözlerimden biraz küçüktüler. Burnu küçücük olmasına rağmen soğuktan pespembeydi. Saçları alnını örtüyordu.
Ama saçları gerçekten çok yumuşak olmalı. İçimden saçlarını karıştırmak geliyor. Bunu kesinlikle yapmalıyım.
"Ben seni çok iyi tanıyorum." dedi. Onu incelemeyi bitirdim. Ama dediklerine ağzım açık bakakalmıştım.
"Nereden tanıyorsun? Ben seni gördüğümü hatırlamıyorum."
Biraz duraksayıp devam ettim.
"Sen kimsin?" dediğimde yine gülüyordu.
"Ben gizli bir ajanım." dedi ve kahkaha attı. Ben de gülmeye başladım.
"Biraz ciddi olmuştum onuda bozdun." dedim.
"Ben Baran. Hapishaneye geleli bir yıl oldu, çıkmak için sabredemedim. Ama kaçarken seni de kaçırmak istedim. Çünkü..." Duraklamış cümlesini tamamlayamıyordu.
"Evet çünkü?" dedim.
"Seni uzun zamandır görüyordum ama konuşmak için yanına gelemedim." Benim yanıma uzun zamandır gelmemesini anlamamıştım. İçimden bunlar hakkında konuşmak tamamen zaman kaybı diye geçirdim. Sonuçta artık özgürdüm!
Ama bir sıkıntım var. Artık polislerden kaçıyorum hem de bir arkadaş edindim. Gerçekten şaka gibi!
Polisiye filmlerindeki gibi bir hayatım olsun istemiyorum. Ama artık istemesemde mecburum. İki hafta daha sabretsem böyle olmazdı. Baran iyiki beni kaçırdı. Yoksa iki haftada kim bilir neler olurdu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dolunay'ı Öldürmek
Science Fiction"Kaybettim tamam mı! Anla işte artık savaşmak istemiyorum. Kendime uydurduğum o aptal dünyada yok oldum ben. Artık herkes, herşey saçma geliyor. Ben o kitaplardaki güzel prensesler gibi değilim. Benim sihirli bir değneğim yada kraliyetim yok. Bir ev...