Uda DAĞI
Uda(Yarı oğlak- yarı insan)lardan genç bir kız olan Sure, kayadan evlerinin yanında alabildiğine uzanan gelinciklerin de süslediği papatya tarlasından kopardığı papatyalardan kendine bir taç yaptı. Başına taktığı papatya tacının alın kısmının tam ortasında bir gelincik bulunuyordu yıkanmak için Uda Dağı'nın kuzey yamacındaki kaya evlerinden Vale Gölü'ne inmeye başladı. Bugün kendisi için çok güzel bir gündü. İçinde bir kuş kanat çırpıyormuş gibi mutlu ve heyecanlıydı. Tüm bu neşeli anlarından sonra hiç bilmediği bir Tanrı(Yeraltı Tanrısı Arce) ile karşılaşacağından habersizdi. Sure, her zaman temkinli olması gerektiğini gayet iyi biliyordu. İnsanlar ona zarar verebilir, onu dağından, ailesinden koparabilirdi; lakin bugün, içinde bu tedirginlik de yoktu. bu diyarda kendisini hayatta tuttuğunu biliyordu ; çünkü korku beraberinde tedbiri getirir ve tedbir bir zırhtır. Her zaman kız arkadaşlarıyla geldiği bu göle bugün yalnız gelmeyi tercih etmiş, yüzünü onlara ahmakça çevirmişti. Göle vardığında gölün kuzey ucundaki dağın bağrından çıkan şelalenin muhteşemliğini seyretti. Buz mavi-beyaz akan bu şelaleye kKlan'ı "cennetin gözyaşları" diyordu. Etrafı
Sure, bedenini gizleyen elbisesini çıkardı, ayaklarını buz gibi suyun içine soktu, gölün içinde yavaş yavaş ilerledi. Birkaç kez göle daldı çıktı. Anlatılmaz bir tattı bu gölde yüzmek. Bu muhteşem güzellik onu kucaklıyordu . Yüzerken izlendiğini bir anda , daldı, tekrar yukarı çıkıp etrafı gözledi. İnsanların kendisini kurban edebileceğini hatırlayıp "Ne kadar ahmağım!" dedi.
- Kimsen çık! Bu yaptığın doğru değil.
O anda bir ışık huzmesi arkasında bir Uda Erk belirdi. Bir rüya kıvranışı gibiydi bu an. Sure,, korkunun heyecanını taşıdı kalbin de .
Muhteşem bir vücuda sahip bir Uda Erk'in saçları göğsüne kadar geliyordu. Ayak toynakları altın kaplamaydı. Sağ kolu pul pul mavi- yeşil yılan derisi ile kaplanmıştı. El bileklerinde altın kaplamalar vardı. Direkt Sure'un gözlerine bakıyordu. Söze başlamasa dahi çok şey anlatıyordu gözleri. Sure bağırdı:
-Kimsin? Benden ne istiyorsun?
Uda Erk: Sadece buradan geçiyordum, sudaki hareketlilik dikkatimi çekti.
Sure: Gördün işte, benim!
Uda Erk: , arkadaşlığımı istemiyorsun?
Sure: Seni klanda hiç görmedim; üstelik yaptığın kötü bir davranış.
Uda Erk: Evet, haklısın. Uzun zaman oldu kokusuna ve yüceliğine âşık olduğum yurdumu ve onun dağını görmeyeli.
Sure konuştukça korkusu başladı. Uda Erk'in çekiciliği onu büyüledi. Uzun bir sohbetten sonra Yeraltı Tanrısı Arce onu kollarına aldı ve sahip oldu.
Sure, uyandığında onu göremedi. Ondan geriye kalan boynundaki muhteşem kolyeydi. Kalbi hızla atıyordu. Yere baktı. Erk'in ayak izleri birkaç adım sonra kaybolmuştu. Kim olabilirdi?
Sure, kıyafetlerini giydi, dağa hızla tırmanmaya başladı. Kayalara oyulmuş evin kapısından girip hızla odasına çıktı. Bu, annesi Niner'ın gözünden kaçmadı. "Nedir bu telaşın?" diye arkasından bağırdı.
-Anne! Biliyorum bana kızacaksın; yalnız, Vale Gölü'ne gittim. Yüzüyordum, bir anda klanda hiç görmediğim bir erkin bana baktığını gördüm. Bizim erk lerimizden çok farklıydı: altın kaplamalar vardı boynuz ve toynaklarında; üstelik uzun saçlıydı. Sohbet biraz., birdenbire kayboldu. Kendimi hemen suyun dışına attım; ama o yoktu etrafta.
Niner: Sana bir şey yaptı mı?
Sure ürkek bakışlarla, biraz yutkunarak ve gözlerini annesinden kaçırarak "Hayır!" dedi.
Niner: ve bu durumdan kimseye bahsetmiyorsun! Bu, yuvamızda infilaka sebep olur. Gördüklerini unut! Okay, seni babandan istemeye gelecek.
Sure, kolyeyi ve bekâretini kaybettiğini annesinden saklamıştı. ay sonra Sure'un karnı şişmeye başlamıştı. Sure, ailesinden ve Okay'dan sakladı doğum sancısı tutup evde bağırmaya başlayıncaya kadar. Okay'la hayatlarını birleştirmeye bir ay kalmıştı. Dolunay'ın olduğu bir gece doğum sancıları başladı. Sure, annesini uyandırdı:
-Anne, doğum yapacağım!
Niner uykulu gözlerle bağırdı: "Ne diyorsun sen?".
Sure: Çok ciddiyim. Kimse bilmeden bu yükten kurtulmalıyım anne.
Sure: Dışarıda bir yerde olmalı.
Niner: Babanı kaldırmalıyım. Sen su kuyusuna git!
Sure, ağır adımlarla su kuyusuna gitti. Anne-babası ona yetişti.
Niner: Etraftan odun topla ve onları yak!
Babası topladığı odunları yaktı. kaynattılar. Sure'un ağzına bağırmaması için bir dal parçası koydular.
Sure: Anne, beni affedebilecek misin?
Niner: Şimdi bunun sırası değil kızım!
Sure: Anne, karnımdaki bebeğin sıradan bir bebek olacağını sanmıyorum. O, bütün hayatımı yıkabilir. Ondan kurtulmalıyım, anlıyor musun?
Niner: Evet.
Ateş, içine odun atılmamasına rağmen hızla büyüdü, bir çember halini aldı.
Korktular! Ateş onları yakmadı.
Doğum gerçekleşti.
Erk bebek dünyaya geldi; ama bu bir insandı.
Annesinin onu görmesine izin verilmedi.
Niner bebeği yıkayıp sarmaladı ve bekleyen kocasına seslendi:
-Çabuk buraya gel!
Zebi: Nedir bu gördüklerim?
Niner: Bu bebekten kurtulmalıyız.
O an bebek konuştu:
-Beni bırakmayın!
Dedesinin ve anneannesinin dili tutuldu. Bu yarı tanrı bebeğe bakıp kaldılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gabrian - Karanlık ve Işığın Savaşı
FantasíaYumurta kesesinde dahi olsan ışığına perde çekecek birileri olacaktır. Gabrian da ışık ve karanlığın savaşı sizi büyüleyecek. izlerimi takip edin