First Encounter

6.1K 303 212
                                    

Omegaların yok olmak üzere olduğu dönemde, bir omega olarak dünyaya geldim. Omega çocukları korumak bir yana dursun, bakımlarını üstlenmek bile orta düzey bir aileyi zorlardı.

Benden öncesinde yedi çocuk sahibi olan ailem, bu durumdan korkmuş olmalı ki beni kurtların bile gezmeye yeltelenmediği ormana bırakıverdi.

Şans eseri, bitki toplamaya gelen bir şifacı tarafından bulundum. Yaşıtlarımdan yoksun kalmadan, şanslı bir çocuk olarak büyüdüm onun sayesinde. Bana hekimliği öğretip yaptığı ilaçları açıkladı. İlaç yapmaktaki yeteneği, omega olarak yaşamamı kolaylaştırdı.

Ben de hayatımı, O'na ve öğrettiklerine adadım.

❂❂❂ 1. Bölüm ❂❂❂

❦Yurio

Köyde ne kadar oyalandığımı fark edince tüylerim diken diken olmuştu. Sadece Yakov'un istediklerini alıp dönmeyi planlamıştım. Büyük ihtimalle şimdi, telaştan ne yapacağını şaşırmıştı.

Çantamı sıkı sıkı tutup tahta köprüden geçtim ve orman yoluna doğru koşmaya başladım. Ona yapacağım açıklamayı, defalarca aklımdan geçirmekle meşguldüm. Çevremde neler döndüğünün farkında olmam imkansızdı.

Taa ki birisi pelerinimi tutup yüreğimi ağzıma getirene kadar.

Arkamı dönüp korkuyla gerilerken yerdeki yarı cansız bedene baktım. Eli kan içindeki göğsünü sarmış, bazen araladığı gözleriyle beni inceliyordu. Keskin alfa kokusu burnuma ilişti.

Ona sırtımı dönüp görmezden gelmeye karar verdim ve yürümeye başladım.

"...yardım et" çatlak sesi kulağıma ilişti. Gözlerimi kapatıp duymadığımı hayal ettim. Dünya üzerinden bir alfa eksilmiş olsa, pek âlâ işime gelirdi.

Adımlarımı huzursuzca durdurdum. Bir alfa olarak emretmemişti. Yardım dilenmişti. Görmezden gelebilir miydim ki?

Diğer yandan ilacımın etkisi geçerse, ölüm döşeğinde bile olsa benim canıma okuyacağının farkında olmak canımı sıkıyordu.

Topuklarımın üzerinde arkamı dönüp yanına yürüdüm. Yarasına bakacaktım. Eğer onu kurtarma şansım yoksa, bu sefer arkama bakmadan gidecektim.

Yanında durup dizlerimin üzerine çöktüm ve yaranın üzerindeki elini çekip gömleği sertçe iki yana çektim. Kumaşı zorlukla iki parçaya ayırmıştım. İpek gömlek giyecek kadar varlıklı biriyse burada ne işi vardı?

Elimi yaranın üstüne koyup alt dudağımı ısırdım ve parmaklarımı yaranın içine geçirip derinliği anlamaya çalıştım.

Bağırışları ve elimi çekmeye çalışması dikkatimi iki paralık ediyordu.

"Çok derin" dedim elimi çekip. "Yapabileceğim bir şey yok. Affet"

Kanlı eli, bileğimi sıkıca kavradı.
"... yaşamam gerek... Bir...bir şey yap"

Benim de yaşamam gerek diye düşündüm. Burada kalırsam sen beni öldürürsün.

Lanet edip çantamı açtım ve içindeki malzemeleri önüme dizip kumaş parçalarından birini onun ağzına koydum. "Eğer canını yakarsam, bana saldırmayacağını garanti etsen iyi olur" yarasını suya soktuğum bezle temizledim.

İnce bezin arasından birkaç yaprağı ağzıma alıp çiğnerken bir yandan da
hafızamda yer edinmiş ot ve baharatları taşların arasında eziyordum. Göz ucuyla beni izliyordu. Taşın üstüne biraz zerdeçal döktüm. Açık yaraya sürebileceğim en iyi antiseptiklerden biriydi. Ayrıca Yakov hep ağrı kesici olarak bunu kullanırdı.

Taşın üstündeki tozu parmağımla alıp yaraya sürmeye başladım. Kulağıma boğuk bağırışları geldikçe, iç güdülerim kaçmamı söylüyordu. Göğüs kafesi öncekinden daha hızlı hareket ediyordu. Gözlerini sıkı sıkı kapatmış nefes almak için çabalıyordu.

Ağzımdaki -tadı berbat- otları dilimle ağzımın diğer tarafına ittirip iğneyi elime aldım ve iyice üzerine eğildim. Karanlık olduğu için görüşüm iyice azalmıştı. Derin bir nefes alıp iğneyi deriye geçirdim ve seri hamlelerle birleştirmeye başladım. İğneyi tutmayan elimi kavrayıp, güç alır gibi sıkıyordu. Ağzımı aralayıp ona baktım ve yutkundum. Kalbim neden birden bire hızlanmıştı?

Burnum hem kan, hem alfa konusundan işlevini tamamen yitirmişti. İğneyi kenara koyup ağzımdaki yaprağı çıkardım ve dikişlerin üstüne yaydım. Böylece mikrop kapmayacaktı.

Elimi tutan eli gevşeyince çantamı toplamaya başladım. İlk kez o zaman yüzünü incelemiştim. Gözleri kapalıydı. Saçları terden kemikli yüzüne yapışmıştı ve yüzü kan içinde kalmıştı. Buna rağmen yakışıklı duruyordu.

Yüzünün önündeki saçları geriye itip iç çektim. "Bundan daha fazlasını yapamam. Umarım kurtulursun" onu kesinlikle eve götüremezdim, burada bırakmaktan başka çarem yoktu. Üstündeki pelerini boynumdan söküp onun üstüne serdim ve çantamı alarak ayağa kalktım. Elimle çantamın askısını sıkıp evin yolunu tuttum.

1HaftaSonra
❦Otabek

Gözlerimi büyütüp yemek tepsisini yere fırlattım. Kapının yanında bekleyen hizmetçiler korkuyla titrerken Victor'a döndüm. "Nasıl bulamazsınız!?" Ellerimi saçlarıma geçirdim. "Gerekiyorsa bütün askerleri hizmetine vereceğim Victor! O çocuğu bul bana"

Victor çaresizce başını eğdi. "Peki prensim"

Gerisin geri yatağıma oturup elimi göğsüme koydum ve iç çektim. Uyku uyuyamıyordum. Uyuduğum günlerde ise rüyalarımda onu görüp, uyandığımda anlamsız bir hayatla karşılaşıyordum. Hizmetçiler apar topar yerdeki tabakları toparlarken masaya yürüyüp beyaz pelerini elime aldım ve kumaşı avucumda sıktım. Nereye saklandın küçük şifacı?

Ellerimi masaya dayayıp öne eğildim. Hayatımda hiç o kadar parlak yeşil gözler görmüş müydüm? Zümrütleri kıskandıracak gözleri vardı. Ve sesi... Çok güzel ses duymuştum hayatım boyunca. Onunla boy ölçüşemezdi hiçbiri. Hiç olmazsa son kez onu görmeyi diliyordum.

Will Be Back | Otayuri & Victuuri ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin