16 YAŞINDA BEN

871 25 28
                                    


Multimedya:Nehir

16 yaşıma kadar hayatıma büyük değişiklikler oldu. En önemlisi ayrı bir eve çıktım. Böylelikle kendi ayaklarımın üzerinde durmuş olacaktım. Yeni bir eve taşınmam yüzünden okulum da değişmişti tabi. Eski arkadaşlarımı ne kadar çabuk unutursam o kadar iyi düşüncesiyle numaralarını silmiştim. Yarın benim için büyük bir başlangıçtı. Lise 2. Sınıfa gidiyordum ve yarın ilk gündü. Bunları düşünürken nasıl uyuduğumu hatırlamıyorum. Sonunda sabah oldu. Aynanın karşısına geçtiğimde ne yalan söyliyim kendimden korkmadım değil. Bu gidişle korku filminde oynayabilirdim. Okul eteğim dizimin bir karış üstünde olacak şekilde formamı giydim. Saçlarımı düzleştirip atkuyruğu yaptım. Okul yakın olduğu için yürüyerek gitmeye karar verdim. Bir araba hızla giderken üzerime çamur sıçrattı. Hay Allah.
"Hayvan"diye bağırsam da beni duymadı. Ya ben şimdi ne yapacağım böyle okula gitmek zorundayım. Kapıyı çalıp içeriye girdim. Çünkü derse geç kalmıştım. O da ne? Bana çamur sıçratan bonus kafa. Ne kadar o bonus saçlarını teker teker ellerimle çeke çeke düzleştirmek istesem de sınıfa göz gezdirip yerime geçtim demiycem çünkü karşıda meteor varken o kadar mümkün olmuyordu. Dalmışken hocanın 'yerine geçebilirsin' demesiyle yerime geçmek zorunda kaldım. En sevmediğim kısım tanışmaydı. Aslında herkes kendini tanıttığı zaman onu da tanıyabilirdim. Bunlar zihnime dolarken tanışma kısmından pek te nefret etmediğimi anladım. Sıra ona geldiğinde adının Doruk olduğunu öğrendim. Çocuğun ismi bile havalı ne güzel isim böyle. Zil sesiyle öğle molasının geldiğini anladım. Kurt gibi acıkmıştım denizden babam çıksa yerim yani artık siz düşünün. Baba demişken o konuya hiç girmek istemiyorum. Kendisini daha önce hiç görmedim. Yemek haneden yemeğimi alıp oturacak yer aradım şansa bak bir tek Doruk'un yanı boşmuş. Ne güzel şans bu utanmasam çığlık atıcam ama o kadar da değil daha utanma kabiliyetimi kaybetmedim. Sakin sakin yürümeye çalıştım. Çalıştım derken ciddiyim. Yanına gittiğimde yanının neden boş olduğunu anladım çünkü yanındaki tabureye ayaklarını uzatıp el koymuş kaba şey işte bir tane daha su katılmamış odun dadadada. Bu kadar da olmaz yani nerde olduğunu zannediyodu bu kendini. Sakin olup söze başladım:
"Şey ayaklarını toplarmısın rica etsem."
Kesin bir şekilde "Hayır"dedi.
"Hocam arkadaş yandaki tabureyi nüfusuna aldırmış."dedim.
"Doruk bu nasıl bir oturuş böyle biraz kendini topla kahvede olduğunu mu zannediyorsun sen." Diyince herkes kıkırdamaya başladı."Off tamam be " diyerek bacaklarını topladı. Dil çıkardım ve yanına kuruldum. İştahla yemeğimi yemeye başladım. Ayağa kalkıp sınıfa yöneliyordum ki bir elin kolumu sıkıca kavradığını fark ettim .
"Bana bak Nehir senden hiç hoşlanmadım seni etrafımda görmek de istemiyorum ayağını denk al." Ne kadar çok korktum bilemezsiniz kahkaha atmamak için yanağımı dişliyordum. Bu söze karşılık küçümseyici bir bakış atıp gözlerimi devirdim.
"Emin ol bundan sonra daha çok karşılaşacağız."
"Sendeki yüzsüzlük=tavan bundan daha yüksek bir seviyeye ulaşamazdı. Hiç böyle garip bir kızla tanışmamıştım. Doğrusunu söylemek gerekirse tanışmakta istemezdim." Dedi.
"Bir biz buna inatçılık diyoruz iki herşeyin bir ilki vardır bu durumda ben senin ilkinim. Bu arada kaderimizi kendimiz belirlemiyoruz."bu arada lafı iyi soktum helal olsun iyi oturtturdum. Nehir Aksoy'a alkış. Ellerimi havalı bir şekilde saçlarımdan geçirerek olay mahalinden uzaklaştım. Son ders zilinin çalmasıyla rahat bir nefes aldım aslında tüm sınıf. Eve girer girmez çantayı köşeye fırlatıp yatağıma bodoslama atladım. Telefonumu elime alıp Irmak'a mesaj çektim:

Kime:Irmak
Müsaitsen buluşabilir miyiz?
Telefonumdan gelen ses ile telefonumu açıp mesaja baktım. Mesaj Irmak tan dı . Şaşırdık mı? Tabiki hayır.

Kimden:Irmak
Kafede işler yoğun bugün buluşmasak olur mu?
Tabi ya unutmuşum. Irmak hafta içleri okul çıkışında mini bir kafede çalışırdı. Hemen üzerime yüksek bel siyah dar pantolonumu ve beyaz bluzumu geçirdim. Belime kadar inen uzun sarı saçlarımı ortadan ikiye ayırıp kendi haline bıraktım. Hafif bir makyajla tamamdır. Neden bu kadar özen gösterdiysem bilmiyorum ama kendimi daha iyi hissediyorum. Hazırlandıktan sonra hızla aşağıya inip siyah sade ve şık olan babetlerimi ayaklarıma geçirdim. Mini kafe her zaman gittiğim yerdi çok uzak bir yer değildi. Ama bu sefer yolculuk bana fazla uzun gelmişti. Taksiciye teşekkür edip arabadan indim. Kafeye girdim ve boş bir masa aradım. Cam kenerındaki masaya yöneldim. O sırada Irmak geldi. Kısa bir süre karşıma oturdu olanları anlattım. Irmak çalıştığı için kalkmak zorunda kaldı ondan bir dilim pasta ve portakal suyu getirmesini rica ettim. Kafamı çevirdiğimde gözlerime inanamadım. Karşı masada Doruk yanında Gülçin,Eda,İnci,Pelin vardı. Kısacası okulun popüler kızları vardı. Ve ben bunlardan hiç hoşlanmamıştım. Meyve suyum ve pastam gelince tüm odağımı bunlara verdim. Yani vermeye çalıştım karşı masa anırırken bu fazlasıyla zor oluyordu. Neyse hiçbir şey pastadan önemli olamazdı olmamalıydı. Bir anda gözlerim kocaman açılmıştı çünkü Doruk beni masasına çağırmıştı. Bende sazan gibi atlamıştım nerden bilebilirdim ki benimle dalga geçiceğini.
"Nehir çocuk musun sen? Pastayı eline yüzüne bulaştırmışsın. Hem ailen evde sana yemek vermiyor mu? Hayvan gibi saldırdın pastaya"dedi bağırarak. İçimden 'dikkat et de bu hayvan üzerine saldırmasın.' Demek istesem de ne yazık ki bu kadar insanın içinde bunu diyemezdim. Hem o zaman hayvan olduğumu kabul ederdim ki ben hayvan değilim! İntikamımı almalıydım ben ne yaptım tabağımda kalan pastayı alıp onun suratına vurdum. Ve bir anda iki tane eli boğazımda buldum. Biri boğazımı sıkıyordu. Bu kişinin Doruk olduğuna yemin edebilirim. Şaşırdık mı? Tabiki de hayır. Bunu bilmekte ne var diyen iç sesim Dürdaniye'ye uçan tekme atarak susturdum. Boğazımdan sıkarak oturduğum masaya beni ittirdi ve beni masanın üstüne yasladı. Boğazımın acıdığını hissediyordum. Nefesini boynumda hissediyordum. Masadaki limonatayı elime aldığım gibi Doruk 'un kafasından aşağıya bocaladım. Böyle bile yakışıklı olana ne demeli. Çocuk kurşun işlemez gibi her türlü yakışıklı. Boğazımı daha fazla sıkıyordu. Amacı beni öldürmekse olan ona olur ben ölürüm o da hapislerde çürür yaşasın kötülük.Kolunu ısırmam ve kaçmam bir oldu. Yavaş yavaş koşuyordum çünkü bu halde peşimden gelmeyeceğini biliyordum. Kesin korkuyordur popülerliği bozulur diye . Soluklanmak için bir arabaya yaslandım ki ne görüyüm. Ayy yine ne gördün diyen Dürdaniye'nin ağzını koli bandıyla bantladım merak etmeyin bir daha açamaz, umarım. Karşıda Doruk ve hâlâ o halde. Kaçmaya başlıyordum ki arkamdan seslendi
"Dur! Bekle sana zarar vermeyeceğim lütfen bekle." Dedi. Ne yapabilir ki diye düşünürken Dürdaniye'in az önce gördük ne yapabileceğini dediğini duydum. İlk defa doğru bir şey söylemişti bir dakika bu ne ara ağzındaki bandı açtı off tamam pes ediyorum.
"Ooooo sen lütfeni de mi bilirdin içindeki karanlık çocuğa ne oldu?"
"Sen benden hoşlanıyor musun yoksa?"
"Ne münasebet salak mısın oğlum hem benim zaten bir sevgilim var."
Saçmalamayın tabi ki de var aslında saçmalayın çünkü yok küçücük bir yalan uydurdum o kadar.
"Tanışmak isterim aslında."
"Banane banane tanıştırmamki hem sen hani beni etrafında görmek istemiyordun görüyorum ki peşimden koşuyorsun." Lafı soktum helal olsun iyi oturtturdum.
"Sadece sevgiline bir hediye vermek istedim deli ile yaşama rehberi."dedi ve gitti. Hakkını yemiycem güzel laf soktu.

Baya uzun bir bölüm oldu (bence) benim yazmam yaklaşık 3 saatimi aldı siz de 5 dk da okumayın yani o kadar uğraş verdim. Kendinize iyi bakın.SEVİLİYORSUNUZ...

VOTE+YORUM=İNANILMAZ MUTLULUK💞💞💞💞💞💞💞

Allahım Kurtar Beni: LiseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin