We've taken different paths
And travelled different roadsKodaline - Brother
***
Elimdeki albümün üstüne gözyaşlarımın akmasını engellemek için peçeteyle sildim gözlerimin altını. Ama pek başarılı olamadım. Birkaç damla yaş, abimin saçlarına damladı. O uğraşmayı çok sevdiğim saçlarına.
Saçlarına düşen yaşları sildim ve gülümsedim fotoğrafa. Fotoğraftakinin aksine hüzünle. Artık bir daha yaşanmayacak güzel anıların ağırlığı çöktü kalbime. Gözyaşlarım hızını daha da arttırdı.
Albümü bir kenara bırakıp abimin yastığını koklamaya başladım. İki ay geçmişti beni yalnız bırakalı. İki uzun ay. Yavaş yavaş kokusunu da alıyordu zaman. Geriye hiçbir şey bırakmamaya yemin etmiş gibiydi. Kokusunu, sesini, gülüşünü... Hepsini alıp gitmek istiyordu.
İzin vermeyecektim. Abimle ilgili her şeyi saklayacaktım. O çok sevdiği tişörtünü atmalarına izin vermeyecektim, gülerek okuduğu karikatür dergilerini çöpe attırmayacaktım, izlemeyi sevdiği filmleri başkalarının almasına izin vermeyecektim, saçımı hep onun sevdiği gibi omuz hizamda kesecektim. Herkes artık gittiğini söylese de buluşacağımız günü bekleyecektim.
Buradan gitmiş olabilirdi ama kalbimden hiç gitmeyecekti. Kimse onun yerini alamayacaktı. Kimse anlamıyordu ama onsuz olmazdı işte. O yokken ben bir hiçtim. Kimsesizdim.
Yüzümü yıkayan gözyaşlarımla beraber hıçkırıklarım artarken odadaki sessizliği uyduruk bir telefon melodisi bozdu. Kimseyle konuşacak gücüm yoktu. Zaten uzun zamandır kapalı olan telefonumun sesini iki ay sonra ilk kez duymuştum.
Anne ve babam iki ay sonra ilk defa beraber dışarı çıkmışlardı. En azından biri evde olmuştu abimin gidişinden sonra. Onlar beraber evden çıkmaya karar verince bana ulaşabilmek için telefonumu açmışlardı.
İsteksizce yerdeki telefona uzandım ama ekrandaki ismi görmemle kalakaldım. Bu isim ve bu fotoğraf, artık anlamsızdı benim için. Telefonu parçalama isteği doğdu içimde. Duvara atıp parçalara ayrılmasını görmek istedim. Ama öylece durdum. Telefon bir süre sonra sustu.
Ve birkaç dakika sonra tekrar çalmaya başladı. Aynı isim, aynı fotoğraf. Aynı iğrenç his. Açıp ağzıma geleni söylemek istedim. Sonra vazgeçtim ve telefon tekrar sustu.
Ama üçüncü kez çaldı. Artık telefonun sesi kafamın içinde yankılanıyordu. Sonunda açmam gerekli, diye düşündüm. Sesimin doğru düzgün çıkmayacağını bilerek açtım telefonu.
"Sevinç? Sevinç, benim Cedi. Lütfen konuş benimle. Sessiz kalma Sevinç. İstediğini söyle ama lü-"
"Ne istiyorsun?"
Sanki başkasına aitmiş gibiydi sesim. Sanki çok uzaktan konuşan birinin sesi gibiydi.
"Özür dilerim. Çok özür dilerim Sevinç. Ben... ben ne desem anlamsız kalacak biliyorum ama çok üzgünüm. Böyle olmamalıydı. Böyle yapmamalıydım."
Derin bir nefes aldığını duydum.
"Söyleyecek başka bir şeyin yoksa kapatıyorum."
"Hayır, hayır! Lütfen konuş benimle. Biliyorum bana çok kızgınsın. Haklısın da. Sonuna kadar haklısın. Ama susma. Sen böyle değildin Sevinç. Sen-"
Artık içimde tutamadığım bir şekilde patladı öfkem.
"Kes sesini! Bu söylediklerin abimi geri mi getirecek sanıyorsun?! Senden nefret bile edemiyorum. Sen gittin Cedi. Hem de hayatımızın en acı gününde. Bunun dönüşü olmaz."
Konuşmasına izin vermeden telefonu kapattım ve ayağa kalktım hızlıca. Abimin odasındaki en ufak bir şeyin yerini değiştirmemeye yemin ettiğim halde, komodinin üzerindeki fotoğraf çerçevesini paramparça ettim. Cedi'nin yüzünün camlar arasında kalmış haline baktım. Üçümüzün mutluluğuna baktım. Son kez. Ve tıpkı çerçeve gibi fotoğrafı da paramparça ettim.
Ama hiçbiri kalbim kadar parçalanmamıştı.
***
Çok sevdiğim ve her dinlediğimde gözlerimin dolduğu o muhteşem şarkıyla ilgili bir kurgu.
Beğenmeniz dileğiyle...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Brother | Cedi Osman
Fanfiction"Sen gittin Cedi. Hem de hayatımızın en acı gününde. Bunun dönüşü olmaz." *** 7.8.17 *** Kapak tasarımı @AllahKitapBesiktas