Medya: Melanie Martinez- Pacify Her
Kuruma yüz tutmuş saç diplerim, ağlamaktan sızlayan gözlerim, yanaklarımı gerim gerim geren kurumuş gözyaşlarım ve zihnimin bana oynadığı oyunlar eşliğinde öylece yatakta uzanıyordum. Bomboş gözlerle tavanı izliyor, bütün bu olanlara anlam vermeye çalışıyordum kendi içimde. Günlükte yazılanların doğruluğunu, aklımdaki teraziye koyarak tartıyorum bir süre. Ama ne yaptıysam terazinin ağır gelen tarafı, yani hasta olan ben oluyordum. Nasıl oluyordu? Başımı yastıktan hafifçe sağa doğru çevirerek, rüzgârın yardım etmesi ile ahenkle uçuşan perdelere bakınca, gözlerimi kamaştıran gün ışığından rahatsız olup gözlerimi kıstım. Ardından, uzandığım yerden hızlıca kalkarak perdeleri sonuna kadar çektim.
"Ne yapıyorsun canım? Aşağıda seni bekliyoruz, neden hala giyinmedin?" diyerek delici bakışlarıyla vücudumu süzüyordu.
Bakışlarından rahatsız olduğum için yatağın üzerine bıraktığım bornozu hızlıca giydim. Kaşlarımı çatarak aynı şekilde ben de onun vücudunu hiçbir şey demeden süzdüm bir süre. Tıpkı bir sapık gibi. Endişeyle yutkunarak bakışlarını üzerimden çekti.
"Neden öyle bakıyorsun canım? Korkutuyorsun beni." diyerek gerisingeri yürümeye başladı yavaş yavaş.
"Rahatsız edici bakışlarını üzerimden çek, işte sen de bana böyle bakıyorsun. Senin bedenini tatmin edecek bir obje değilim."
"Hayır... beni tamamen yanlış anladın." dedi telaşla. "Bakışlarımın seni rahatsız ettiğini bilmiyordum, özür dilerim. Annen geldi, haber vermek için gelmiştim." dedi kırılmış bir ses tonuyla.
Anne, sözcüğünü duyar duymaz sol tarafımda ince bir sızı hissettiğimde yüzümü buruşturarak derin bir nefes aldım ve ardından Mert'in odadan başını yere eğerek çıktığını görünce hızlıca yere attığım kıyafetlerimi giydim. Banyoya geçerek elime geçirdiğim siyah lastik tokayla nemli olan saçlarımı gelişigüzel topladım. Kapının eşiğinde duran terlikleri ayağıma geçirdim ve merdivenin tırabzanından güç alarak ağır adımlarla aşağıya doğru indim. Mutfağa doğru yürümeye başladığımda içimi tarifsiz bir heyecan kaplamıştı. Bir süre kapının ardında durarak içeriye girip girmemek arasında bocaladım. Başımı mutfağa doğru uzattığımda, Aysima'yı kucağına alarak hoplatan annemle göz göze geldik. Badem gözlerini, gözlerimden hiç ayırmadan sevinçle gülümsemeye başladı. Aysima'yı Mert'e vererek yanıma geldi ve tombul parmaklarıyla sıska bedenimi kavradı. Kolları sırtımı sevmeye başladığında, donuk bir ifadeyle etrafa bakınıyordum.
"Nasıl da özlemişim seni, güzeller güzeli kızım benim..." diyerek yüzümü avuçlarının içine aldı. Kısa tombul parmaklarıyla yüzümün her zerresini tavaf ederken, gözlerimden boncuk boncuk dökülen yaşlara ister istemez engel olamıyordum. Beynimde fırtına gibi gezinen: "Bunca sene neden görmeye gelmedin?" sorumun dudaklarımdan dökülmesine engel olmaya çalışıyordum. Anı bozmak istemiyor, sadece annemin şefkatli kollarının arasında birazcık olsun huzuru yakalamaya çalışıyordum.
"Anne, ben seni çok özledim..." dedim boğuk ve titrek bir ses tonuyla.
"Güzeller güzeli kızım, prensesim benim ben de seni çok özledim." diyerek kokumu içine çekti.
Bir süre tepkisiz kalan bedenim harekete geçmeye başlamıştı; ilk önce kollarım annemin bedenini kavradı, ardından dudaklarım ıslak yanaklarını öpmeye başladı büyük bir özlemle. Mert, oturduğu sandalyeden ayağa kalkarak kucağında mızmızlanmaya başlayan Aysima'yı susturmaya çalışıyor, bir yandan da gizlice gözyaşlarını siliyordu. Sofraya oturduğumuzda, Fedora sessizce çaylarımızı doldurdu. Annemin tam karşısına oturdum, çünkü yüzünün her zerresini daha iyi inceleyebilmek için. Simsiyah badem gözlerini, sevgiyle yüzümde gezdiriyordu. Mert, Aysima'yı mama sandalyesine oturtarak karnını doyurmaya çalışıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARANOYAK (BİTTİ)
Aktuelle Literatur"Aslında bakarsan etrafındaki çoğu insan kimsesiz ve terk edilmiş. Sen her ilkbaharda çiçeklerle bezenen ağaçların, her sonbaharda acımasızca terk edilmediğini mi sanıyorsun? İnsanoğlu bile o çok sevdiği fani dünyayı terk edecek, bu dünyaya alışman...