Herkes gibi ben de anlatmak istedim içimde tutamadığım şeyi.
İki sene sevdim ben. Her şeyden, herkesten çok ama arkadaştık işte. Gözlerinde umutlanmamı sağlayacak en ufak bir parıltı bile yoktu. İkinci seneye doğru yakın arkadaşlar olduk. Sürekli olarak facebookda gördüğü şeyleri bana gösterip, 2013 esprilerine dakikalarca gülen bir çocuğu sanat eseriymiş gibi izledim her defasında. Bana yakın davranırdı, sınıftaki hiçbir kıza davranmadığı kadar yakın davranırdı. Zaten kızlarla konuşmak konusunda iyi biri olamadığı için, bu benim bayağı bayağı hoşuma gidiyordu.
Sonrasında ise bir şeyler oldu, hayatım tamamen çıkmaza girdi. Bir salı günü, ingilizce dersinde yakın arkadaşıma sarılıp ağlamaya başlayınca bazı şeylerin yolunda gitmediğini anladı sanırım. O akşam beni aramıştı, anlatmam için uğraşmıştı ve ben anlatmamıştım. Ama daha sonra her şeyi anlattım. Israrcı davranıyordu ve ben resmen, bütün hayatımı anlattım ona. Kimsenin göremediği kadar derinlerimi gördü.
Doğrusunu isterseniz, bir daha yüzüme bakmayacağından emindim. Ama o aksine bok gibi ilerleyen hayatımı düzene sokmak için haftalarca uğraşmıştı. Kendisi de pek mutlu değildi aslında, iyi saklıyordu ama ben biliyordum. Abisini kaybetmişti geçen sene, kanserden. On sekiz yaşında gencecik bir çocuktu. Yine de bir gün isyan etmedi. Cenazede bile ağlayan kızları teselli edip, ertesi günü hiçbir şey olmamış gibi okula gelen biriydi o. Hayran kalmıştım böylesine güçlü olabilmesine.
Önümde oturuyordu, bütün ders onu izliyordum. Kim bilir kaç kere yakalanmıştım suratının her santimini incelerken ama o farkında değildi. En yakın arkadaşlarından birinin onu sevebileceğini düşünmüyordu belliki. Ya da ben belli etmiyordum, ne diyebilirim, duygularımı gösterme konusunda asla iyi olamadım.
Ve sonra bir gün bana eski sevgilisinin fotoğrafını gösterdi, "Seviyorum" dedi. O an nasıl hissettiğimi anlatmaya çalışsam anlatamam. Gülümseyerek kıza baktım, yaşların düşmemesi için kendimi kastım. "Olursunuz" demiştim inanabiliyor musunuz, "Güzel olursunuz" demiştim.
İki derse giremedim ben. Saatlerce ağladım ama onun ruhu bile duymadı. Kendimi parçaladım, birkaç saat içinde binlerce kez öldüm ve böyle yapamayacağıma karar verdiğimde konuştum onunla. "Seviyorum" dedim, gözlerindeki acıma ifadesiyle "Kardeşim" dedi.
Biliyor musunuz ben ona o zaman söylemiştim bunu, bitirelim demiştim. Yüzüme bakma, tanımıyormuş gibi davran, unutmamı sağla vs. Ama o umursamamıştı. Benden uzak kalmak istemediğini söyledi. Ve eskisi gibi devam ettik.
Kimseyle konuşmuyor, sadece bana mesaj atıyordu. Her akşam konuşuyorduk. Kimseyle olmadığı kadar benimle oluyordu. Yakın arkadaşlarının yanına bile gitmiyordu, bütün gün beraberdik. Biz eskisi gibi değil, eskisinden bile yakın olmuştuk.
Yemek yemem için baskı yapıyor, geceleri erken yatmamı sağlıyordu. Kendimi sevmemi bile sağlamıştı, şaka gibi. Birkaç günlüğüne de olsa "güzel" olduğumu düşünmüştüm.
Zaman geçtikçe bana olan yakınlığı da arttı. Ve sonra diğer insanların gözünde sevgili gibi bir yer edindik. Herkes çıktığımızı ya da birbirimizi sevdiğimizi falan düşünüyordu, bu ise onu rahatsız etmiyordu. Sonra bir gün, artık bütün bunlara dayanamadım. Beni sevmiyordu, ama seviyormuş gibi davranıyordu, insanlara kardeşim deyip, omuzuma yatıyor, bütün gün sadece benimle konuşuyordu. Tabii ki bunları yapma sebebinin bana acıması olduğunu düşünmüştüm ama acımaktan farklıydı, bilirsiniz. Hissetmiştim.
Gidip bir daha konuşmamamızı söyledim. Tanımıyormuş gibi davranmasını istedim, o da bana sadece "farketmez" dedi. Tabii ki iki gün sürdü bu konuşmama faslı. İlk mesajı ben attım, o da bir şey olmamış gibi geri döndü. Beni telefonuna MesajAtmakYok diye kaydetmiş, hâlâ gülerim.
Neyse, işte bu günden tam iki gün sonra bana çıkma teklifi etti. Yirmi gün çıktık. İlk çıkma teklifi ettiği kız, üçüncü sevgilisi oldum. Beni telefonuna kaydedişi, seni seviyorum deyişi, her şeyi o kadar güzeldi ki... İnanmıştım sevdiğine.
İnanılmaz güzel bir yirmi gün geçirdik. Ona teşekkür ederim her şey için. Ama gelin görün ki, ben hastayım. Akciğerlerimden birinin çeyreği çalışıyor, birkaç yıl içinde tümör oluşma riski var. Kanser olacağım büyük ihtimalle. Tıkanıyorum, spreylerle yaşıyorum ve o bunu görüyordu. Hâlâ da görüyor.
Ona söylememek konusunda kararlıydım ama on şubat okul çıkışı yanına gittim. Anlattım her şeyi. Gözleri doldu, ya da hayal gördüm, bilmiyorum. Bana sadece neden daha önce söylemediğimi sormuştu. Nasıl söyleyebilirdim ki? İnanmıştım beni sevdiğine. Allah'ım o kadar aptalım ki, gerçekten inanmıştım sevdiğine. Ve sırf sevdiği kızın abisi ile aynı hastalığı paylaşarak öleceğini ondan saklamak için söylememiştim. Yıkılmasın, üzülmesin diye kahrolmuştum her gece.
Her neyse, o ne yaptı biliyor musunuz? Yapamayacağını söyledi. Beceremiyormuş, sevmemiş beni. İyi biriymişim, neden olmasın demiş. Ama yapamamış. Sevememiş. Daha o gelirken gideceğini biliyordum ama bu kadar erken olacağını tahmin etmemiştim. Bu kadar acıtacağını, böylesine yıkacağını...
Kısacası bittik biz. Sadece bana açılan çocuk, hakkındaki çoğu şeyi bildiğim, iki senem, sevdiğim insan, en yakın arkadaşım, sevgilim, her şeyim, gitti. Gitmem demişti be, bırakmazsın değil mi diye sorduğumda saçmalama demişti, gecenin bir yarısı beni arayıp ne hakla bunu söyleyebileceğimi sormuştu, inanmıştım. O kadar güzel seviyorum diyordu ki...
Şimdi ise kimse ben uyuyana kadar uyu demiyor bana. Kimse yemek yemem için baskı yapmıyor, kimse kendimi sevmemi sağlamıyor, sağlayamıyor. Şu an bile fizik dersindeyiz, gözümün önünde, dokunmak istiyorum ama bakmaya bile hakkım yok. Konuşmuyor benimle, bitirdi, koskoca iki yılı çöpe attı. Söyleyebileceğim tek şey, umarım kimse bir gün onun canını benimkini acıttığı kadar acıtmaz. Çünkü ben nasıl nefes alacağımı bile unuttum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUMBLR YAZILARI
Short StoryMozaşist bir toplumuz aşk acısı çekmek rahatlatıyor bizi.