GÖLGE KAMPI GİRİŞ

4 0 0
                                    

       "Tatlım hadi gitmemiz gerekiyor.."kadının sesi sabırsız ama şefkatliydi. "Geliyorum anne."başına takmaya çalıştığı şapkayla merdivenlerden inen küçük kız annesine gülümsüyordu. "Yanaklarının hali ne böyle?"gülerek kızına yaklaştı kadın. Elleri narin ve zarif hareketlerle kızının yanağına ulaştı. Elinin tersiyle kızının -belli ki ona ait olan allıktan sürdüğü- yanaklarını temizledi. Elini, bıraksa uçup gidecek bir balonun ipi gibi sıkıca tutup arabaya götürdü. Arka koltuğa oturduklarında bir adam onlara eşlik etti. "Kızım yanakların aynı annen gibi olmuş."dedi adam. "Annem kadar güzel olmuş muyum?" dediğinde başıyla onayladı adam ve arabayı çalıştırdı.

Piknik alanı göze çarptığında küçük kız sevinçle gözlerini camdan ayırdı. "İşte oradalar."dedi annesine eliyle kalabalık oluşturmuş birkaç kişiyi gösterirken. Aracı yanlarına yaklaştırıp park ettiklerinde küçük kız sabırsızlıkla aşağı indi. Selamlaşma faslı bitip, yemekler yenildikten sonra oyun oynamak için küçük kız ve onun yaşlarındaki erkek kuzeni, oyunlarını engelleyecek ağaçların olmadığı bir alan bakınmaya başladılar. "Annecim fazla uzaklaşmayın."diyen kadını başlarıyla onaylayıp her çocuk gibi verdikleri sözü unuttular...

Birkaç dakika öncesine kadar annelerinin yanında olan çocuklar şu an korkudan ağlayıp, birbirlerine sarılarak "Anne!Baba!"diye bağırıyorlardı. Yolu kaybetmiş olmaları onları ürküttü. Havanın kararmasına az bir vakit kaldı. Güneş batmak üzereydi. Buldukları bir tepeye çıkarak gölün çevresine bakınmaya başladılar. Zeki çocuklar. Ailelerini bulmak için tepeye çıkmak iyi fikir. "İşte bak oradalar!"dedi küçük kız eliyle babasının arabasını işaret ederken. "Ne tarafa gitmemiz gerektiğini bulduk sonunda."dedi erkek çocuk sevinçle.

Tepeden dikkatle inmeye çalışıyorlardı. Küçük kız dengesini kaybedip fazla yüksek olmayan bir yerden toprak zemine düştü. Ağlamadı ancak canı fazlasıyla yandı. Pantolonunun dizini yırtmış aynı zamanda dizini de parçalamış, kanatmıştı. Kuzenine "Annemleri bul ve buraya getir. Ben yürüyemem."dedi. Erkek kuzeni yanından ayrıldığında gecenin karanlığı gökyüzünü kaplamaya başladı. Yorgunluğun ve acının verdiği sızıyla uykusu geldi. Gözleri kapanmak üzereyken duyduğu çıtırtılar korkutsa da onu, temkinli bir şekilde ayağa kalktı.

"Kim var orada?"gayet cesurca bir soruydu. Küçük bedenine rağmen cesur bir yüreği vardı.Çalıların hışırtısı tenindeki tüylerin ürpererek kalkmasına neden oldu. "Kim olduğunu göster bana!"emir mi vermişti her kim varsa orada.Cesaret ya yürekten ya da aptallıktan gelir. Küçük beden aptal olamayacak kadar zekiydi.

"Merhaba küçük kız."dedi genç sayılabilecek bir erkek. Daha yeni çıkmaya başlamış sakallarından dolayı 15-16 yaşlarında duruyordu. Üzerinde üniformayı andıran siyah bir tulum vardı. Belinde kalınca bir kemer. Sağ omzunda rütbeye benzer armalar ve sol omzunda üzerinde değişik şekiller olan bir logolu arma vardı. "Asker misin?"dedi kız. Gözleri genç oğlanı en ince ayrıntısına kadar taradı. "Sayılır. Sanırım kayboldun."dedi samimiyetle. "Hayır, sadece geziniyordum."annesinin yabancılarla konuşmaması gerektiğini hatırlatan sesi kulaklarında çınladığında bu sözleri saffetti. "Bacağın yaralanmış bakmama müsaade eder misin? Çok acımış olmalı."kızın koruma kalkanlarını yıkmak ister gibi diretti oğlan. "Hayır, gerek yok. Katlanılamayacak bir acı değil."küçük yaşına rağmen gayet zekice konuşuyordu kız. "Çok zeki olduğunu daha önce söyleyen oldu mu?"dedi oğlan gülerek ve verdiği cevaplara şaşırarak. "Senin koruma kalkanımı yıkmaya çalıştığını anlayacak kadar zekiyim."dedi kız.

Babasından öğrendiği birkaç cümleyi toparlayıp söylemişti. "Zeki olduğun için buradayım zaten."dedi oğlan gözleri koyulaşmış ses tonu değişmişti. Kız korku sirenlerini çalmaya başladığında oğlan kızın ağzını kapatıp, ormanın derinliklerine çekmeye başladı.Küçük bedeni bu güçlü çocuğa direnmeye çalıştı. Bir süre sonra kızın çırpınışlarına dayanamayıp cebinden çıkardığı eterli pamuğu ağzını ve burnunu kapatacak şekilde kızın yüzüne bastırdı. Küçük beden kollarında ağırlaşıp gözlerini kapattığında pamuğu çekti. "Kusura bakma ufaklık."dedi fısıltıyla çıkan sesi. Küçük kızı kucağına alıp biraz daha yürüdü. Çalıların arkasına gizlenmiş arabaya yaklaşıp camı tıklattı. İçeriden biri arka kapıyı açıp ikisini de aracın içine aldı. Araba tekerleklerini toprak zeminde taşların üzerinde tıkırdatarak uzaklaştı.

Uzun yolculuğun sonunda hala baygın olan küçük kız kucağındayken arabadan indi. Küçük kulübeyi andıran evlerin oluşturduğu kalabalık kamp alanına ilerledi. Üzerinde revir yazılı kapıyı ayağıyla itekleyip içeri girdi. Sedyeye yatırıp gözlerini etrafta gezdirdi.

"Hala uyanmadı bir sorun mu var?"dedi oğlan üzerindeki önlükle doktora benzeyen kadına. Kadın yaklaşıp küçük kıza baktı. "Hayır, bir sorun yok. Uyanmış ama zeki kızımız neler olduğunu anlamak için yol boyunca sizi dinlemiş ve uyuma taklidi yapmış."derken kızın parmaklarını acıtacak şekilde cimcikledi. Küçük kız parmakları acısa da ses çıkarmayıp sadece gözlerini aralamakla yetindi. "Günaydın küçük şeytan."dedi kadın sinsi gözleriyle çocuğu yiyecek gibi bakıyordu. "İsmin ne ufaklık?"diyerek araya girdi oğlan. Kızdan ses çıkmayınca sinirle soludu. "Bak buraya getirilmiş olman senin için bir lütuf. "dediğinde kız yüzüne boş baktı. "Bu yüzden artık ismin Armağan. Armağan ismine alışsan iyi olur. Çünkü seni çağırdığımda sana seslendiğimde bakmazsan canın yanar ufaklık."dedi oğlan sert sesiyle. "Ama benim ismim Armağan değil!"itiraz etti o sert sese. "Artık öyle. Senin ismin Armağan. Burada yeni bir kimliğin yeni bir hayatın olacak!"ses tonu itiraz kabul etmediğini belli ediyordu.

Küçük kızın gözlerinden okunuyordu korku.Ürkek bedeni kaskatı kesildi. Burası tehlikenin göbeği diye geçirdi aklından. Buradakilerin sözünü dinlemezse başına gelebilecekleri az çok tahmin edebiliyordu. İsmi Armağan değildi ama buradakilere küçük bedeniyle karşı gelmekten korkuyordu. Belki ilerleyen zamanlarda bir şeyleri düzeltebilirdi. İçinde tekrarladı. "Armağan. Artık ismim Armağan."korkarak tekrarlamaya devam etti. Bu sırada aralarında fısıldaşan oğlan ve kadın konuşmalarına ara verip Armağan'a baktılar. "Gel ufaklık. Artık uyuma vakti. Yarın sabah senin için çetin olacak."Armağan'ı sedyeden kaldırdı. Odadan çıkıp küçük kulübelerin arasında dolaşmaya başladılar. Oğlan küçük kızın elinden tutmuştu. "Yolu iyi ezberle. Bu küçük ev senin. Ortama ayak uydurmaya çalış."diyerek kızı kulübenin önünde bıraktı. İçeri girmesi için bekledi. Küçük beden ürkek adımlarla evin kapısını açıp içeri girdi.

Kapıyı ardından kapattığında gözlerini evin içinde gezdirdi. Gözleri üst kata takıldığında onunla yaşıt duran iki çocuğun ona baktığını fark etti. Çocuklar hızla aşağı inip kızın karşısında durdular.

İki erkek çocuk Armağan'ın yüzüne dikkatle bakıyorlardı. "Merhaba ben Yağız."dedi esmer olan elini uzatırken. Armağan nazikçe ve çekinerek elini sıktı. Ardından kumral olan "Ben de Ekim."dedi gülümseyerek. Armağan onunda elini sıkarken "Armağan."diyebildi. Bu isim ona çok yabancı gelmişti. "Sanırım burada yenisin. İsmini de başka biri verdi değil mi?"dedi adının Ekim olduğunu söyleyen çocuk. Armağan başıyla onayladı. "Gel yukarıda pencere kenarında boş bir yatak var. Orada dinlenirsin. Yarın sabah buranın düzenini anlamak için erken kalkman gerekecek."dedi Yağız. Birlikte üst kata çıktılar.

Armağan yatağa yatıp ağaçların tepelerinin göründüğü yıldızlarla kaplı gökyüzüne baktı. Tanımadığı insanlarla aynı evde kalıyordu. Tanımadığı insanlarla dolu bir kampın içine düşmüştü. Annesinin geceleri ninni okuduğu o günlerden çok uzaktaydı. Gözyaşları yastığı ıslatırken gökyüzünün artık eskisi kadar parlak olmadığı kanısına vardı. Annesiyle gökyüzünü izlerken yıldızlar daha parlaktı. Şimdi ise sönmüş gibi duruyorlardı. Gece onun için huzursuz, çetin ve korkulu geçecekti...

Gölge KampıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin