Hey, geri döndüm. Belki sadece bir süreliğine fakat farkettiğim şeyler oldu.
Öncelikle okuyan herkese teşekkür ederim ardından bu paragrafları neden yazdığıma değinmek isterim.
Şöyleki 2016-2017 yılları benim için pek kolay yıllar sayılmazdı. En yakın arkadaşımı kaybettim, ardından da hiç kimse ile konuşamadığım, kimseye güvenemediğim sonsuz bir döngünün içine düştüm. Bu anlarda gözyaşları süzülürken kendimi rahatlatma gereksiminde bulundum, okuduğunuz paragraflar da bu hıçkırıklar sonrasında unutmamak için yazdığım düşüncelerdir.
Zamanla bu hıçkırıklararak kendini uyutma nöbetleri seyreklești, yalnızlığa alıştım. Yalnızlık aynı zaman da benim tercihimdi.
Belki o duyguyu bilirsiniz, ağlamanı durduramazken kafanızdaki sesler yükselir, savaş alanı gibidir. Sesler konuşur zayıf olduğunuzla ilgili konuşurlar. Biri sizden daha kötü durumda olan pek çok kişi olduğunu, mızmızlanmayı kesmenin söyler, biri de ağlıyordur. Sözlerin keskinliğinden dolayı ağlıyordur. İçinizdeki küçük çocuktur o. Hep ağlayacaktır. İşte bu anlarda yazmak istedim, tek olmadığımı hissetmek için.
Şimdi olayların üzerinden aylar geçti. Ben hala ağlıyorum ama o kadar sık değil. Uzun zamandır titreyerek ağlamadım, uzun zamandır kendimi tuvalete kitleyip gözlerimin kızarıklığının girmesini beklemedim, fakat şimdi başka sorunlar başladı. Ben de bu yüzden yeniden başlıyorum.
Nefret hakkında olan bölümü hatırlıyor musunuz? Kimseden nefret etmeyin, hayat bunun için çok kısa diyeni... Ah keşke nefret etmesem. Keşke kendimden bu kadar nefret etmesem... Her aynaya baktığımda aynayı kırmak istiyorum, yüzümü görmekten bıktım. Başarısız olmaktan bıktım. Anlamamaktan bıktım. Bir hata yaptığımda kabullenebilmek istiyorum, bu kadar güçsüz olmamak istiyorum ama nafile. Her ne kadar daha iyi görünmek istesem de bir şey kafamın içini kemiriyor ve ben kimseyle konuşamıyorum. Tam kendimi toparladım, artık kendine saygısı olan bir bireyin desem o kesici sözler geri geliyor ve en kötüsü de geçmişte söylenen kötü hiç bir şeyi unutmuyorum, buna yenileri ekleniyor. Bir kule gibi, en yukarı ulaştığında yıkılacak.
Elde edilen başarılar sadece bir kaç gün yetecek benzin. Eski yaşamımı özlüyorum, her şeyin birlikte olduğu... Ama geri gitmek istemiyorum, arada kaldım ve görüyorum ki eski ben yeni benden daha iyi, daha olgun, daha yapıcı...
Ama biz aynı kişiyiz, günün sonunda aynı kalp. Uykuya dalmadan önce ki aynı düşünce...
Bu kitabı bırakmamın en büyük sebeplerinden biri ise dünyayı değiştirmeyecek olduğumu anlamış oluşumdu. Ölümünüzden üç nesil sonra kimse sizi hatırlamıyor, ben ise hatırlanabileceğimi sanmıştım. Bu koskocaman dünyada özel bir kar tanesi olduğumu, fakat değilim. Bu gerçek beni yıktı, belki emekli bir adam gibi düşünüyorum, fakat gerçek bu. Kim dünyayı değiştirecek ki? Ben mi? Ben kimim bunun cevabını bile veremiyorken nasıl insanlara yol gösterebilirim ki? Ben bir yıkıntı iken nasıl insanları neșelendirebilirim ki? Bu yüzden üzgünüm, özür diliyorum.
Ama geri dönüyorum çünkü yolumu kaybettim, bu sefer bir öncekinden daha kötü. Bu sefer daha farklı çünkü artık özlediğim kimse yok, çünkü artık başkalarıyla konuşmak isteyen, sesini duyurmak isteyen tarafım yok. Ben bir birey olmak için o tarafı öldürdüm zaten. Ben de artık bir köleyim, benim artık ölümümü beklemekten başka çarem yok.
Hey.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hiçlik
Non-FictionHepimiz ya da çoğumuz hayatımıza yön verecek yaştayız. Merak edip sorguluyoruz. Sorularımıza cevaplar, tutkularımıza ilişkin fikirler arıyoruz. İşte sorgulayan ve cevap arıyanlardan olarak fikirlerimi paylaşmaya karar verdim. Biraz olsa da ilginizi...