- 2

21.2K 1K 46
                                    

İlk gün hava biraz bulutluydu. Ama yağış olmamıştı. Yine de gökyüzünün kasvetli havası beni daha da karamsar hale bürüyordu. O gün yol üzerindeki bir kasabanın hanında konaklamıştık. Han oldukça büyüktü.

İkinci günün akşamı konakladığımız han ise daha küçüktü. Ama yine de tüm askerlere kalacak yer ayarlanmıştı.

Bunun haricinde yol benim için inanılmaz sıkıcı geçiyor ve her ne kadar sonunda ulaşacağım yeri istemiyor olsam da bitmesini diliyordum.

Ector ile yol boyunca sadece hanlara girerken bir arada olmak zorunda kalıyordum. Lordun bize rehberlik etmesi için gönderilen iki gözetmen asker varken beni rahatsız etmeye cesaret edemiyordu. O yaşlı lord ve gönderdiği askerleri en azından bunun için işe yaramıştı.

Dördüncü günün sabahı İskoç topraklarına girmiştik. Arada bir arabanın minik pencerelerinden dışarıyı izliyordum. İskoç toprakları gerçekten çok güzeldi.

Her yerde yeşillikler, çağlayanlar, renk renk açmış çiçekler vardı. Ama bunların hiçbiri benim ruhumu canlandırmaya yetmiyordu. Hayatta hiçbir şeyden tat alamıyordum, sanki tüm renkler siyah ve gri tonlara dönüşmüşlerdi.

Özellikle de annemi özlemeden edemiyordum. O hayatta olsaydı asla bunları yaşamak zorunda kalmazdım. Annem bana daima kol kanat gerer ve bir yere bırakmazdı. Böyle kimsesiz kalmaz ve bir başıma hissetmezdim. Ne olurdu gökyüzüne gitmemiş olsaydı? Ne olurdu beni korumaya devam edebilseydi?

Gözümden akan yaşı elimin tersiyle sildim. Daha fazla ağlamak istemiyordum. Ne olursa olsun o kart lordun kalesinde kimsenin benim ne kadar güçsüz olduğumu düşünmesini istemiyordum.

Düşüncelerimi dağıtmak için dışarıyı izlemeye koyulduğum sırada araba yavaşlayarak durdu. Dışardan bir su sesi geliyordu.

Arabanın dışından gelen sesle o tarafa döndüm. Konuşan Ector'du."Leydim, biraz mola verdik. Belki siz de dışarı çıkıp biraz temiz hava almak istersiniz."

Ses tonunda sadece benim anlayabileceğim ince bir alay vardı. Sanki söyledikleri gerçek değil de başka şeyleri ima ediyordu. Gözlerimi devirdim ve uzanıp kapıyı açtım.

Her ne kadar Ector'un yüzüne bakmayı istemiyor olsam da burada oturmaktan da sıkılmıştım. Dışarı çıktım.

Durduğumuz yer orman kenarında küçük bir köydü ve her yer yemyeşildi. Her şey o kadar sıcak ve samimi görünüyordu ki bir an burada doğup büyümüş olmayı diledim. Tüm bu yaşıyor olduklarımı hiç yaşamamayı.

Bu sırada yanımıza beş tane köylü kızı gelmişti. Hepsi ortalama benim yaşlarımdaydı. İki tane de kırklı yaşlarda kadın vardı. Askerlere bir şeyler satmaya çalışıyorlardı.

Onlarla ilgilenmeden su sesinin geldiği pınara doğru baktım.Askerlerden birkaçı bu pınardan mataralarını dolduruyorlardı. Oraya doğru yürüdüm, yüzümü yıkayıp biraz ferahlamak iyi gelecekti.

Üzerimdeki elbise yürümemi hiç zorlaştırmıyor ve oldukça rahat hissettiriyordu. Bunu giydiğim için büyük akıllılık ettiğimi düşündüm. Aslında bu elbiseyi süssüz ve gösterişten uzak olduğu için tercih etmiştim, lorda çekici görünmemek için bilerek yaptığım bir şeydi. Öyle sıradandı ki, beni gören hiç kimse bir leydi olduğumu düşünmezdi. Hatta bu köylü kızlardan bile farklı görünmüyordum. Nasılsa lordun kalesine gittiğimde gösteriş dolu elbiselerin içinden çıkamayacaktım. Ama şimdi bu elbisenin doğal ortamda bana sağladığı rahatlık, gözüme avantaj olarak yeni görünmüştü.

Uzandım ve pınardan akan suyla önce ellerimi yıkadım. Öyle ferahtı ki adeta tüm vücudumda hissettim. Suyu avucuma doldurup yüzüme çarptıktan sonra askerlerden birinin çektiği kılıç sesiyle irkildim.

Kurtarıcı ve MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin