Ertesi gün okuldaki ilk günüydü. Çok heyecanlıydı. Diğer çocukların aksine korkmuyordu. Mahallede oyun oynadığı abilerini ve ablalarını hep kıskanırdı. Oda bir gün okula gidecekti ve artık o gün gelmişti. Bir sürü yeni arkadaşı olacaktı. Öğretmeni nasıl biriydi acaba. Bazı öğretmenler biraz sinirli olurmuş. Onun öğretmeni de öyle mi olacaktı. Gerçi yaramazlık yapmazsa öğretmenide ona kızmazdı. Mahalledeki çocukların en iyi arkadaşları hep okuldandı. Onun da en iyi arkadaşı okuldan olacaktı. En çok da en iyi arkadaşını merak ediyordu. O yüzden okula gittiğinde herkesin adını hemen öğrenmek istiyordu. Yatağına yatalı bir saat kadar olmuştu. Hala uyuyamamıştı. Sürekli hayal kurmakta ve sabahı iple çekmekteydi. Usulca, bütün bunları düşlerken uyuyakaldı.
Sabah annesi uyandırmak için yanına geldi. "Hadi oğlum kalk ilk günden geç kalma diyordu." Hadi hadi" diye tekrar etmeye devam etti. Annesi her hadi dediğinde kalp atışları daha da hızlandı ve ağlayarak uyandı. Kabus görmüştü. Rüyasında bir sürü arkadaşı vardı. Okul bahçesinde onlarla oyun oynuyordu. En iyi arkadaşı da yanındaydı. Kovalamaca oynuyorlardı. Hayatında hiç bu kadar mutlu olduğunu hissetmemişti. En iyi arkadaşını tam yakalamıştı ki annesinin sesini duydu. Hadi diyordu gitmemiz gerekiyor. O ise okuldan gitmek istemiyordu. Annesi her hadi dediğinde içinde büyüyen bir korku oluştu. Kolundan tutmuştu artık..
Ağlayarak uyanan oğluna şaşkınlıkla bakıyordu. O ise annesinin şaşkın yüzünü gördüğünde rahatlamıştı. Onu uyandırması sadece güzel rüyasını kabusa çevirmişti. Annesine sarıldı ve o küçük masum yüreğiyle 'anne ben okulda çok mutlu olacağım' dedi. Pek anlam veremese de 'Tabi ki, benim oğlum okulda hem çok mutlu hem de çok başarılı olacak' diyerek yanıtladı ve o da sımsıkı sarıldı. Oğlunu kucakladı ve onun için hazırladığı kahvaltı sofrasına götürdü. Parmağını havaya kaldırıp 'hadi bakalım güzelce kahvaltını yap, yoksa okula gidemezsin' dedi.
Okul bahçesine girdiğinde etrafta koşuşturan çocukları görünce bir anda o da aralarına katılmak için koşmaya çalıştı. Ama annesi elinden tutuyordu. Dönüp annesine baktı. Annesi 'önce sınıfını bulmalıyız' dedi ve kalabalığa doğru yürüdüler. Sınıflara girmeye yirmi dakika kadar vardı. Sınıfı bulup içeri girdiler. Diğer tüm arkadaşları çoktan sınıfa gelmişti. Orta sıralarda sarı saçlı, tatlı, küçük bir kız oturuyordu. Annesi onun yanına oturttu ve yanağına küçük bir öpücük kondurdu. Çıkışta seni baban alacak dedi ve gitti.
Dönüp hemen sarışın kıza;
-Adın ne?
-Ela.
Kısa bir sessizlikten sonra,
-Sen benim adımı sormadın?
Ela biraz utangaçtı ve sürekli kapıdaki annesine bakıyordu. Ağlamaklı bir yüz ifadesi vardı. Gözleri dolu dolu olmuş, yanakları kızarmıştı.
-Ağlıyor musun sen?
Ela yerinden kalktı ve annesinin yanına gitti. Ona sarılarak eve gitmek istediğini söylüyordu.
Buna anlam verememişti. Neden eve gitmek istiyordu ki? Okul çok güzel bir yer değil miydi? Yoksa beni mi sevmemişti diye düşünerek üzüldü. Arkasından baktı ama Ela hiç ona bakmamıştı. Ela o gün sınıfa bir daha gelmedi.
Az sonra öğretmenleri sınıfa geldi. Kendini tanıttıktan sonra artık ailelerin kapıdan uzaklaşması gerektiğini söyledi. Herkes pür dikkat öğretmeni dinliyordu. Öğretmenin adı Güliz'di. Otuzlu yaşlarda, gayet bakımlı bir kadındı. Öğretmenini çok sevmişti. Dikkat çekici bir konuşması vardı. Adeta büyülenmişti. Her şeyi biliyordu. Bütün sene birlikte yapacaklarını tek tek anlattı. Neler almaları gerektiğini, okula başlayan çocukların artık büyüdüklerinden bahsetti. Onu en çok şaşırtan ise öğretmeninin bir tane kızı varmış ve kızını onlardan daha az görecekmiş. Çünkü zamanının çoğunu okulda geçiriyormuş. Kızı için üzülmüştü. Acaba o da annesini öğretmeninden daha mı az görecekti? Bunun üzerine çok düşünmedi. Zaten ilgisi sürekli başka şeylere kayıp duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gri
Science FictionKitap kapağında gri ile yazılmış kelimelerin varlığı sana ne hissettirirdi? Hayat sana görünür olmak için siyah yada beyaz olmanı söylüyor. Peki ya hayat gri bir zemin üzerine yazılmış gri cümlelerden ibaret ise? Dostum siyah yada beyaz olmak bir te...