59. Bölüm

1K 109 454
                                    

Merhaba. Bildiğiniz gibi yakında bu kitaptaki finali yapacağız. Son karar bu şekilde. Bir iki bölüm sonra final yapacak olmamızın hatrına lütfen, satır arası yorum yapın. İsterseniz oy atmayın, ama yorum yapabildiğiniz kadar yapın.

***

"Çok sert davranıyorsun Ada, biraz daha barışçıl ol. Onun kötü bir niyeti yok."

"Karşımda oturup onu savunduğuna inanamıyorum gerçekten." Ada elinde tuttuğu cips paketinin içinden avuçla alabildiği kadar cipsi alıp ağzına tıkıştırdı. Gergindi ve gergin olduğunda ona en iyi gelen şey cipsti. Ağzındaki cipsleri yutmadan eliyle ağzını kapatarak tekrar konuştu. "Bana onu savunmaya devam edeceksen hemen şimdi kalkıp giderim Okan, anladın mı?"

Okan ne yapacağını bilemeyerek kuruyan dudağını diliyle ıslattı. "Tamam, tamam sustum. Karışmıyorum. Bir şey de demiyorum, kendin bilirsin." Kolundaki saatten zamanı kontrol etti ve Ada'ya dönerek, "Ben şimdi gidiyorum ve seni düşüncelerinle yalnız bırakıyorum. Umarım en iyi kararı alırsın." dedi.

Masanın üzerinden arabasının anahtarını aldı ve ayağa kalktı. Tam gidecekken bir şey unutmuş gibi durdu. "Seni eve bırakmamı ister misin?"

"Gerek yok."

"Peki, görüşürüz." Ada cevap vermedi ve bir süre daha öylece oturdu. Eli cips paketinin içinde duruyordu hâlâ ve birden cips yeme isteği kayboldu.

Okan'ın dediği gibi oldu, etrafındaki sesler sanki yoktu ve duyduğu tek şey düşüncelerinin sesiydi. Furkan'ı düşünüyordu. Onu affedeceğinin farkındaydı -yüreği çoktan onun beraatine karar vermişti zaten- ama daha zamanın gelmediğini düşünüyordu. Biraz daha vakit vardı.

***

"Naber Beril?"

"Arayıp durmaktan bıkmadın mı Berkay?"

"Neden engellemiyorsun?" 

"Bunu mu merak ettin?" Beril odasında oturmuş telefonda Berkay ile konuşuyordu. Neden engellemediğini biliyordu ama o cevap onu huzursuz ediyordu. İçinde Berkay'ı affetmek isteyen bir yan vardı, bunu inkar edemezdi ancak onu affedince kendisine ihanet edecekmiş gibi hissediyordu.

"Beril, ben sana bir şey söyleyeceğim."

"Söyle."

"Alıştıra alıştıra mı söyleyeyim, pat diye mi?" Berkay'ın sesinden heyecanı belli olmuştu. Aslında Beril de heyecanlanmıştı, çünkü Berkay'ın ne söyleyeceğini çok iyi biliyordu ancak cevabı çoktan belliydi.

"Ne yaparsan yap."

"Tamam... Söylüyorum." Derin bir nefes aldı ve heyecanını dizginlemeye çalıştı. "Beril. Biliyorum, adımı dahi duysan sinirleniyorsun. Benden nefret ediyorsun, eminim. Sana karşı geçmişte büyük hatalar yaptım ve onların pişmanlığını boğazımda bir yumru olarak sürekli hissediyorum. Yani demek istediğim, ben aslında sandığın kadar kötü değilim." Duraksadı. "Nasıl anlatayım bilemiyorum... Herkes beni uzaktan gördüğü anda damgayı vuruyor, kötü çocuk diyor. Onlara göre olan tavırlarım dolayısıyla biraz haklılar ama şöyle diyeyim, onların yanında buz kesmiş bir şekilde dururken seni gördüğüm anda eriyorum. Sana karşı soğuk davranmak imkansız bile değil benim için. Benim buzlarım bir tek senin yanında çözülüyor." Berkay durdu ve bir süre sessiz kaldı, Beril'in karşı taraftan gelen sakin nefes alışlarını dinledi.

Sonra yanındaki Çağatay'a doğru fısıldadı. "Oldu mu lan?"

"Keşke doğaçlama yapmasaydın da bir yerden okusaydın lan."

"Çok mu kötü?"

"Sizi duyuyorum." İkisinin konuşmasını kesen sert ses Beril'e aitti.

"Duyuyormuş lan." Berkay yine fısıldayarak konuştu ancak bir şey değişmemişti, konuşmaları hâlâ Beril'in kulağına çok net bir halde gidiyordu.

"Hâlâ duyabiliyorum."

"Hâlâ duyuyor lan."  Çağatay bir an güler gibi oldu ama kendini tuttu.

Beril'in söylemek istediklerine Çağatay tercüman oldu ve normal bir ses tonuyla, "Sen harbi salaksın her şeyi bok ettin şu an, mal herif."

"Böyle konuşmasanız da bir şey değişmeyecekti zaten. Ben Berkay'ı affetmiyorum. Vazgeç artık Berkay. Ben seni o gün unutmuştum, istersen ders verebilirim." dedi sinir bozucu bir kahkaha atarak. Aslında içinden gülmek gelmemişti hiç. "Ama emin değilim tam olarak unutabileceğini. Ucuz kişiler çabuk unutuluyor, belki ben o yüzden rahatça atlatmışımdır. Bak şimdi hak verdim sana. İşin çok zor, çünkü ben ucuz bir insan değilim."

***

"Kaçma lan! Senin yüzünden lafın babasını yedim, babasını!" Evin içinde koşuşturup duranlar, elbette Berkay ve Çağatay'dı. Berkay yediği lafın acısını Çağatay'dan çıkarmaya çalışıyordu, ancak Çağatay öylece durmak yerine kaçmaya başlamıştı tabii ki.

"Ya arkadaşım zorla mı arattık sanki? Ara istersen dedim, aradın! Kız da ne laf koydu ama ha. Ben onun altında ezilirdim, kaldıramazdım lan."

"Ulan verdin gazı, aradım, bok oldu her şey."

"Başka bir şey yapmadım ama!"

"Daha ne yapacaktın?!"

"Ne bileyim yapardık bir şeyler..."

"Sen hâlâ konuşuyor musun puşt!" dedi Berkay ve beş saniye sonra Çağatay'ın kafasına bir terlik denk geldi. Çağatay hızla koşarken birden durdu, başı zonklamıştı. Başını tutarak yere çömeldi ve acıyla bağırdı.

"Ulan annemden ders mi aldın o terlik kafama nerden geldi?"

"Meslek sırrı." dedi Berkay. "Bu da sana ders olsun." Duvardaki saate baktı ve, "Çıkıyorum ben." deyip kapıya yöneldi. Çağatay'ın bir şeyi olup olmadığını kontrol etmek bile istememişti, çok belli etmemeye çalışsa da bu duruma canı epey sıkılmıştı. Beril'in ona böyle davranması canını yakıyordu. Hatalı olduğunu biliyordu ama herkes ikinci bir şansı hak etmez miydi? Belki de ben etmiyorumdur? diye düşündü. Belki de gerçekten affedilmeye ve uzun süre yası tutulmaya değmeyecek kadar ucuz bir insanım.

"Nereye?" Çağatay'ın sesiyle düşünceleri paramparça oldu.

"Kafa dinleyeceğim biraz."

"Çok da dinleme, bilirim ben o halleri bir süre sonra işin içinden çıkılmayacağını düşünmeye başlarsın ama umudunu kesme." Çağatay kafasını tutmayı bırakmıştı ve birden ciddileşmişti.

Berkay umursamazca elini savurdu ve kapıyı çarparak çıktı. Kapının arkasından, "Umudumu kesmeyecekmişim!" diye bağırdığını Çağatay duydu ve 'bu çocuk uslanmaz' dercesine kafasını sağa sola sallayıp ayağa kalktı.

***

Ayça odasında oturmuş ders çalışmaya çalışıyordu. Ancak bir türlü odaklanamıyordu, kafası çok dağınıktı. Olanları düşünürken ders çalışmak pek mümkün gözükmüyordu. Bir yandan abisi, diğer yandan okuldakiler, ortada Çağatay... Ne yapacağını şaşırmış vaziyetteydi.

Tam o sırada kapısı çaldı, hemen ardından da Bora'nın şevkat dolu sesi duyuldu. "Ayça, girebilir miyim?"

Ayça hafifçe öksürdü ve derin bir nefes aldı. "Ders çalışıyorum," dedi, Bora'nın aksine sesi nefret dolu bir tınıda çıkmıştı. Bu Bora'yı kırmış olacak ki, uzun bir süre kapının arkasından ses gelmedi. Öyle ki Ayça neredeyse gittiğini düşünmeye başlamıştı. Abisi konuşmaya başladığında az önceki şirin konuşması yerini hayal kırıklığının bariz belli olduğu bir sese bırakmıştı. "Peki, bir şeye ihtiyacın olursa seslen."

Ayça ofladı ve dersine geri döndü.

***

Kafan Mı Güzel?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin