.20.

49 7 0
                                    

Bak şimdi Dediklerimi iyi dinleyin. Bilmek istediğiniz şeyler, size söylenmez ve bir süre sonra bunu unutur ya da gittikçe zamanım verdiği olanaklarla öğrenirsiniz. Hani şu küçük çocukların meşhur sorularını hatırlarsınız. En basitinden başlayalım.

"Baba, ben nereden geldim?"

Bu soru küçük çocukların çok merak etiiği fakat sürekli aynı cevabı veren sorudur.

"Büyüyünce öğrenirsin." 

Klasik, sıradan. Aynı soru, aynı cevap. Tabi bu küçük veletlerin başka soruları da vardır illahakı ama bu en meşhurudur. Ki şuan bunu okuyorsanız, çocukların nereden geldiğini elbette biliyorsunuz. Eğer benim bir oğlum olup bu soruyu sorsaydı, zevkle geldiğini söylerdim. Leyleklerimiz yorulmasın.

Büyüyünce bu soruların cevaplarını bilirsiniz elbette fakat, bazı sorular unutulmuştur ve hayat size bunu bir şekilde hatırlatır. Yani bu sormak istemediğiniz yada sormak zorunda kaldıgınız sorular sizin peşinizi bırakmaz. Tıpkı şu anda olan gibi.

***

"Annem mi?"

Babam kafası olumlu salladığında, donmuş bir ifade ile yüzüne bakıyordum. Elini koluma koyup beni merdivenlere doğru çekiştirmeye başlamıştı. Arkamı dönüp kardeşlerime baktım. Onlarda bana aynı şekilde bakıyorlardı.

Babamın adımlarına ayak uydurup merdivenleri tırmandım. Babamın çalışma odasına kısa sürede geldiğimizde, ben kendimi siyah deri koltukta buldum. Babam ise dosyaların olduğu dolaba ilerletip çekmeceden kırmızı kalpli bir kutu çıkarmıştı. Uzun zamandır çıkmamıştı yerinden belliydi. Tozlanmış ve rengi sararmıştı. Babam tam karşımdaki koltuğa kurulduğunda kutuyu ortamında kalan sehbaya yerleştirdi. Yüzüne baktığımda buruk bir gülümseme olduğunu gördüm. Tanıyordum bu gülümsemeyi. Anılar, maziler, geçmişler, yıkılmış ya da sönmüş hayaller.

Kutuyu yavaşça açtığında gözlerim içindeki fotoğraflara kaymıştı. Bazı belgelere, kurumuş bir güle. Babam kutunun içinden bir fotoğraf çıkarttığında bana doğru uzattı. Elim bana uzatılan fotoğrafa gittiğinde parmaklarımla kavradım. Sonra babamın kalın sesi doldurdu kulaklarımı.

"Taeyang."

"Ne?"

"Annenin adı Taeyang, Moon."

Hiç bilmediğiniz, görmediğiniz ama hep tanıyıp ya da görmek istediğiniz kişiler olur ya hayatınız da, benimkisiyde buydu işte. Anne.

Hiç birşey söylemiyordum. Söylemek için bir kelime bulamıyordum daha doğrusu.

"Annen motor yarışçısıydı Moon. "

Elini kutuya doğru attığında çıkardığı anahtarları bana verdi. Elimdeki anahtarları ses çıkartıp oynatıyordum. Ve sadece babamı dinliyordum. Çünkü yapacak birşeyim yoktu.

"Bu anahtarlar onun motorlarına ait. Sana vermemi istemişti. "

"Nasıl öldü?"

Sonunda konuştuğumda gözlerimi babama çevirmiştim.

"Annenin rahimi fazlasıyla dardı. Bu sebeple doğumda kaburga kemikleri kırıldı."

Başımla onaylamakta yetinmiştim sadece. Elimden birşey gelmiyordu çünkü. Yapacak birşeyim yoktu. Hani gereksiz bilgi derler ve boşu boşuna öğretirlerdi. Bu ne boştu ne de dolu.

"Annene çok aşıktım. Kaç defa seni aldırmasını söyledim ama beni dinlemedi. Sadece seni istedi. Üç gün evdeysek iki günü hastanede geçiyordu. Karının etrafında morluklar vardı. Yine de bırakmadı seni Moon. "

GAVATHANE [Tamamlandı.] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin