otuz beş

2.9K 158 90
                                    

"Eiy~ Ağlamasana. Oppan göz açıp kapayıncaya kadar geri dönecek."

"Seokjin oppa giderken bu haldeysen, Jungkook'ta neler olacak, Tanrı bilir!"

"Ya! Niye öyle diyorsun, şimdi hiç susturamayacağız!"

"Her neyse, Yoongi beni yalnız bırakmayacak. Seneye yanımda."

"Namjoon ve Hosoek da beni yalnız bırakmayacak."

"Daha sonra Jimin ve Taehyung-"

"Yeter be!"

"Burada grup dayanışması yapıyoruz. Kıskanma."

"Senin grup dayanışmana tüküreyim, bu kılıkta gelip de nasıl bir grup dayanışması yapıyorsunuz söyler misin?"

"Seokjin-ah, beş dakika sonra gidiyoruz. Her şeyin tamam mı?"

"Tamam, hyung."

"Ya gitmesen olmaz mı?"

"Bu benim vatan görevim, Jennie-ah. Gitmek zorundayım."

"Çabuk gel ama, yeğenim seni özlüyor."

"İki seneyi ileri sarmasını falan mı istiyorsun? Biraz mantıklı konuş ya, markete mi gidiyor?"

"Sen ne vicdansız bir insan oldun ya, yarım saattir ne diyorsun?"

"Her neyse sevgilin nerede senin? Uğurlamaya gelmeyecek mi?"

"Onun sevgilisi yok."

"O zaman bekar ölecek."

"Ya da seni baştan çıkaracağım."

"SONUNDA BE!"

"Bizi mi eşliyorsun sen? Hani NamJin seviyordun?"

"İkisine de yetecek kalbim var. Dön önüne de fotoğrafınızı çekeyim."

Burnuma bastırılan peçeteyle geriye doğru giderken yaşlı gözlerimi Namjoon'a çevirmiş ve tuhaf bir sırıtma kazanmıştım.

"Namjoon oppa kıskandı galiba, şu ifadeye baksanıza."

"Ya sen burnun tıkalıyken konuşma, gülesim geliyor."

Burnumu var gücümle çekip içeride ne varsa beynime gitmesini sağlarken yüzümü buruşturdum.

Hygge olarak altıncı yıldönümümüzü kutladıktan sonra tam da parti yaparken askere gideceğini söyleyen Seokjin'e ağzımız açık bakakalmış ve büyük ihtimalle sarhoş olduğundan uyduruyor diye düşünmüştük.

Gel gör ki uydurma durumu falan yoktu.

Gerçekten askere gidiyordu.

Otuz yaşına bayağı çabuk gelmişti, kerata.

Başımın ağrısı hafifleyince az önce yaşanan diyalogların üzerinde durma fırsatı yakalamış ve yirmi beşlerini çoktan aşmış bu insanların ne kadar saçma sapan konuştuklarına bir kez daha şahit olmuştum.

"Of." diye mırıldandım gülerek alnımı ovuştururken.

O sırada önüme uzatılan karton bardakla dikkatim, yanımda dikilen sevgilime kaydı.

Alnına dökülen saçları şimdi kısa ve dağınıktı. Dudağının kenarında ve kaşında ince, gümüş bir piercing vardı. Siyah, kısa kollu tişörtünün dışından çıkan dövmeleri ve Rolex saatiyle öylece yanımda dikiliyor ve senelerdir aynı kalan gülümsemesiyle sırıtıyordu.

Seokjin'le on saniye kadar süren bir sarılmanın ardından bana döndüğünde kızarmış gözlerimi fark etti olsa gerek "Neden ağlıyorsun?" dedi endişeyle.

Fated♧JungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin