Müdire Lisa" Hey siz ikiniz, hemen odama gelin! Neden geç kaldığınızı gerçekten merak ediyorum!" diye bağırdı. İki genç çok şaşırmıştı. Yılmaz kulaklarını tırmalayan sesin kaynağına baktı, ellerini sıkarak " Hemen geliyoruz!" dedi. Ardından Lisa içerideki lavaboya girdi ve kapıyı kapadı. Aynanın karşısına geçerek sarı saçlarını elmas bir toka ile topladı. Eliyle mavi gözlerini ovuşturduktan sonra çekmeceden parfümünü aldı ve sıktı. Rujunu da sürdükten sonra pembe çiçekli beyaz gömleğinden bir düğme açtı. Oldukça parlak pırlanta bir kolye taktı. Lavabodan çıktı ve masasına doğru yürürken pembe topuklu ayakkabılarından "tak tak" sesler geliyordu. Sandalyesine dimdik oturdu ve asil tavrını takındı. Birazdan gelecek olan öğrencilerin karşısında gücünü gösterecekti. Bu esnada Kaplan arkadaşına sakin olmasını söylüyordu fakat kadına bir şey söylememek için kendini zor tutmuştu. Valizlerini alarak yurdun siyah taştan merdivenlerine kadar yürüdüler. Yılmaz iki valizi üst üste koyup merdivenlerden çıkmaya başlamıştı bile. Kaplan ise meraklı bir şekilde etrafı gözlemliyordu. Bahçede kimse yoktu, geç geldiklerini tahmin etti. Kadının dosyalarını incelediğini ve özür beklediğini düşünüyordu. Kaplan kafasında hayali bir satranç tahtası kurmuş ne söylemesi gerektiğini düşünüyordu. Yılmaz ise iki kocaman valizi rahatlıkla taşıyordu. Yurttan ziyade bir sarayı andıran koridorlardan geçtiler. Her yerde tabelalar olduğundan danışmayı bulmaları uzun sürmedi. Koridorlarda devasa avizeler, kenarı işlemeli tablolar ve yer de rengarenk halılar vardı. Halılar ile tabloların ortak yanı bir savaşı tasvir ediyor olmalarıydı. Kaplan bunları aklına not ederken, Yılmaz'da sinirli bir şekilde sekreter ile konuşuyordu. Yuvarlak gözlüklü, siyah saçlı, ela gözlü, beyaz gömlekli sekreter en fazla otuz yaşında görünüyordu. Yılmaz " Demin bize bağıran o..." derken Kaplan araya girdi ve " Hanımefendi kimdi acaba? " dedi. Yılmaz'a da bir dirsek atmayı ihmal etmemişti. Kadın iki genci baştan aşağı süzdükten sonra, parmağında ki pırlanta yüzüğü gözlerine sokarcasına " iki üst katta, sağ tarafta Müdire Hanım'ın odası ve lütfen ona karşı saygılı olun" dedi. Kaplan bir adım geri geldi ve " Yeni evlenmişsiniz sanırım " dedi. Kadın yüzünde kocaman bir gülümseme ile " Evet biraz uzun sürdü ama oldu işte" dedi. Kaplan birkaç saniye durduktan sonra " Bu kafayla evliliğin pek uzun sürmez ama!" dedi. Yılmaz kucağındaki valizleri yere düşürdü, ikisi de kahkahalarla gülmeye başladı. Kadın sinirden kıpkırmızı olmuş, konuşamıyordu. Ardından valizleri ve oda anahtarlarını alarak Lisanın odasına doğru yürümeye başladılar. Mavi kapının üzerindeki " Düşes Lisa" yazısını okuyunca durdular. Yılmaz " Düşes ne demek? " diye sordu. Kaplan " İngiliz soylularına verilen bir unvan." dedi. Yılmaz ciddi bir şekilde " O halde içeride kendini tutsan iyi olur!" Dedi. Ardından kapıyı çalıp içeri girdiler. Ofis oldukça aydınlıktı, içeride ahşap ile parfüm karışımı bir koku vardı. Lisa fincanından bir yudum kahve aldıktan sonra, oturmalarını işaret etti. Lisa " Evet baylar sizi dinliyorum..." dedi. Kaplan " Öncelikle dosyalarımız inceler misiniz? Lütfen." Dedi. Lisa "İkinizin de dosyasını inceledim. Bu kadar geç kalmanızın sebebi, daha adaya ayak basar basmaz kavga çıkarmanız olabilir mi acaba!" Kaplan şoke olmuş bir yüzle "Ama siz bunu nasıl biliyorsunuz?" dedi. Lisa" Sen Kaplan olmalısın. Aldığın disiplin cezalarını fazlasıyla hak ediyorsun! " dedi, bir el hareketi ile susmasını işaret etti. Yılmaz " Müdire Hanım siz en iyisi arkadaşımla konuşun beni karıştırmayın. " dedi. Lisa " Elbette senin yumruklarını konuşturduğun ortada! Edward denilen zavallı çocuğu hastanelik etmişsin." dedi. Edward ismini duyunca sinirlenen Yılmaz'ı arkadaşı durduramadı ve Yılmaz " Hata yapmışım! Gömleğinin düğmelerini koparacağıma kafasını koparmalıydım! " dedi. Lisa hiç etkilenmemişti, ya da öyle görünüyordu. Aralarında okulda atılmaya sebep olacak nasıl bir husumet yaşadıkları, umurunda bile değildi. Kaplan "Pırlanta kolyeniz çok güzelmiş düşes. Eğer bize iyi davranırsanız bir tane de elmas bilekliğiniz olabilir." Dedi. Bu esnada kapı çaldı. Lisa" Gel!" deyince içeriye iki tane takım elbiseli siyahi girdi. Birinin elinde oldukça süslü bir çaydanlık, diğerinin elinde ise kenarları işlemeli bir fincan vardı. Adamlardan biri "Sütlü çayınız hazır efendim." Dedi. Lisa adamlar gidene kadar bekledi, çayından bir yudum aldı ve " Kes sesini! Ne senin zekan ne de senin gücün beni sindiremez! Herkes gibi dediklerimi harfiyen yerine getireceksiniz, aksi takdirde eve bir gemiyle dönmeniz gerekir ve o gemi okyanusun ortasında batar! " dedi. Şaşırma sırası yine Kaplan'a gelmişti, ilk defa birini ikna edememişti. Tehdit gayet açıktı. İki arkadaş evet anlamında başlarını salladılar ve oda numaralarını öğrenip gittiler. Bir süre konuşmadan, ihtişamlı koridorlar da ilerlediler. Yılmaz Edward'ı düşünürken elini yumruk yapmış diğerine vuruyordu. Kaplan ise hâlâ şaşırmış bir şekilde, nerede hata yaptığını düşünüyordu. Lisa denen kadın gerçekten de güçlü bir kadındı. Oda numaralarını bulup içeri girdiler. Oda iki kişilikti, beyaz çarşaflı iki yatak, iki tane çalışma masası ve gardırop da vardı. Eşyalarını yerleştirdiler, dinlenmeye başladılar. Kaplan kitap okurken Yılmaz internet şifresini bulmaya çalışıyordu. Kısa bir sessizlikten sonra kapıdan tıkırtılar gelmeye başladı. Kaplan " Hemen bir yere saklan" dedi. Anlaşılan davetsiz misafirlerinin onların geldiğinden henüz haberi yoktu. Kapı gıcırdayarak açıldı...
İçeriye orta boylarda , kıvırcık saçlı yeşil gözlü biri girdi. Elindeki beyaz boya ile bu ikilinin odasına bakıma gelmiş gibi görünüyordu. Cebindeki uyuşturucu paketlerini nereye saklayacağına bakmaya başladı. Bu iki Türk'ü ihbar ettikten sonra ikisinin de okul hayatı bitecek ve hapse gireceklerdi. Onlardan en çok Yılmaz dan nefret ederdi. Tam boya fırçasını yere bırakırken Yılmaz " Lanet Edward! " diye bağırarak adamın üstüne atladı. Kaplan arkadaşını durdurmak istemediğinden boya kutusunu Edward'ın başına geçirdi. Edward daha neyeuğradığını anlamamıştı ki. Kör dövüşü gibi ellerini sağa sola vurmaya başladı.Kovayı tuttu ve çıkardı. O anda yüzüne bir yumruk indi. Yılmaz" Sevdiğimi benden çaldın!" Diye inledi ardından ikinci yumruğu attı. Bu sefer hazırlıklı olan Edward yumruğu sol koluyla karşıladı ve rakibinin karnına bir tekme savurdu. Yılmaz iki büklüm olup yere düşerken Kaplan " Bu kadar yeter!"Dedi. Tam kavga durmuştu ki Kaplan rakibinin burnuna bir yumruk attı. Kaplan"bu yumruk yaptığın bütün hainlikler içindi!" Dedi. Çatırdama sesiyle birlikte kıvırcık saçlı çocuk eliyle kanı durdurmaya çalışıyordu ki Yılmaz Edward'ı iki eliyle yakaladı ve bağırarak cama doğru fırlattı. Cam kırıkları ile, düşen Edward'ın çığlıkları birbirine karışırken, Kaplan arkadaşına şoke olmuş bir surat ile bakakaldı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamanda Kaybolan Gölgeler
ActionBeladan uzaklaşıp, sakin bir okul hayatı bekleyen iki Türk için aslında her şey yeni başlamıştır...Kendilerini belanın en derin kuyuların da bulurlar... Işık için yaşayanlar ve Gölgeler de saklananları savaşına onlar da katılır... Zorlukların üstesi...