- 4

18.8K 1K 48
                                    

İnsanlara kendime geldiğimi belli etmek için ertesi günü beklemiştim. Bu sırada da planımı kafamda iyice kurmak için oldukça zaman geçmişti elime. Kalkıştığım iş oldukça büyüktü ve inandırıcı olmam gerekiyordu. Kimsenin kafasında olmadık yere şüphe bırakmak istemiyordum.

Sabah erkenden gözlerimi açtım ve gördüğüm ilk şifacıya bitkin bir biçimde nerede olduğumu sordum. Buradaki tüm şifacılar kahverengi bir elbise giyiyordu ve kollarında yeşil bir bant vardı. Onları ayırt etmek zor değildi. Şifacıdan aldığım cevaba göre beni kurtaran lordun kalesindeydim. Tahmin ettiğim gibiydi. Bu arada öğrendiğime göre kalenin adı Choilleich'tı.

Şifacı uyandığımı dışarıdan bir askere haber verdikten sonra bana nasıl olduğumla ilgili birkaç soru sordu. Hepsine olumlu yanıt verdim, kendimi iyi hissediyordum. Sadece çok aç olduğumu söyledim.

Bunun üzerine bana küçük bir kapta yeşil ve koyu kıvamlı bir sıvı verdi. Bunun bir ilaç olduğunu ve yemek yemeden önce içmem gerektiğini söyledi. Dediğini yaptım, ilaç o kadar da kötü değildi. Pişmemiş ıspanak püresi içmek gibiydi.

Ardından birkaç dakika sonra bana kızarmış tavuk ve bol yeşilden oluşan bir salata getirdi. Onları görünce öyle aç hissettim ki kendimi. Acaba kaç gündür uyuyordum?

Şifacı tepsiyi verdikten sonra uzaklaşırken kaç gündür uyuduğumu sordum. "Üç," diye cevapladı kısaca.

Şaşırdım, gerçekten üç gündür bu yatakta mıydım? Bilincimin yerine geldiği gün olan dünü saymazsak iki gündü. Yine de hayatım boyunca bu kadar uzun süre yatmamıştım. Hasta olduğum zamanlar bile bir günün ardından kalkar, ortalıkta gezinmeye başlardım.

Yemeğe başlamadan önce yanımda duran minik çanaktaki tüm suyu içtim, çölde kalmış birisini aratmazcasına. Ardından büyük bir iştahla önümdeki yemeği yerken kapıdan Bruce, babası ve bir asker girdi. Hemen toparlandım ve kucağımdaki tepsiyi yan tarafımda bulunan masaya bıraktım.

Kafamı yeniden o tarafa çevirdiğimde Bruce'un görüntüsü beni yeniden büyüledi. Bulunduğum yatağa doğru en önde babası, ortada kendisi, en arkada da asker yürüyorlardı. O ise onu ilk gördüğüm andan bile daha etkileyici görünüyordu. Giydiği siyah giysi tüm vücudunu sarmalıyor ve belirgin kaslarını daha da ortaya çıkarıyordu. Göğüs kısmı yarıya kadar açıktı ve beyaz teni siyah giysisiyle muhteşem bir tezatlık oluşturuyordu. Gözlerinin yeşili ilk gördüğüm andan daha açık bir renkte görünüyordu şimdi. Uzaktan bile belli olacak kadar güzellerdi. Koyu sarı saçları biraz dağılmıştı, birkaç tutam alnına düşüyor ve onu daha da bakılası kılıyordu. Gelen adamların arasında en uzun boylu oydu. Bir eli belindeki kılıcının kabzasında sabitlenmişti ve bakışları en az o kılıç kadar kesindi. Neden böyle sert baktığını merak etmiştim.

Önden gelen adamın babası olduğunu tahmin ettim. Ağarmaya başlamış, siyah ile gri renkte saçları ve hafif çizgili bir yüzü vardı. Boyu Bruce'un omzuna ancak geliyordu ama fiziğinin ondan kalır bir yanı yoktu. Kırk beş - elli yaşlarında görünmesine rağmen vücudu oldukça yapılı ve çalıştığını belli eden türdendi. Tam bir klan lideri gibi duruyordu.

Yatağımın ucuna geldiklerinde durdular. İlk konuşan yaşlı lord olmuştu.

"Merhaba küçük hanım, kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" diye sordu kibarca. Ardından sıcak bir şekilde gülümsedi. Doğrusu böyle bir girişi hiç beklemiyordum. Sonuçta ben onların nazarında sıradan bir köylü kızıydım öyle değil mi? Ya da bir leydi olduğumu öğrenmişler miydi yoksa? Kalbim korkuyla çarptı.

Bunları düşünürken aradan biraz zaman geçtiğini ve benim onlara cevap vermediğimi fark ettim. Karşımda beklentiyle dikiliyorlardı. Sonunda Bruce sıkıntıyla ofladı ve gözlerini devirip kollarını birbirine bağladı.

Kurtarıcı ve MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin