4.BÖLÜM

13 0 0
                                    



Kızın gözleri yavaşça açıldı. Ağacın yanında iki büklüm uyuya kalmıştı. Uykunun yoğun sarsıntısından kurtulabilmek için kafasını iki yana salladı. Gün batmaya, gökyüzü lacivertte boyanmaya başlamıştı. Genç kızı derin uykusundan uyandıran şey ürkütücü çandı. Kilisenin çanları herkesi ibadete davet edercesine çalıyordu. Ama bu çan daha çok tüyleri diken diken eden türdendi, ürkütücü ve tuhaf.

Uyku sersemliğiyle safça etrafına bakındı kız. Eve gitmesi gerekiyordu, annesi şimdiden onu çok merak etmiş olmalıydı.

Kız karanlığın çöktüğü ormana baktı, biraz uzağı görünmüyordu. Kuşlar cıvıldamıyordu, Sadece çanlardan sonra kalan sessizlik vardı ormanda. Gökyüzünün laciverti boyamıştı ağaçları, birazdan her şey siyah olacaktı. Orman, bu gece olacakları haber verircesine kızın yollarını karartıyordu. Bir tek dillenip 'gitme,' diye bağırmadığı kalmıştı ormanın, sanki herkes olacaklardan haberdardı. Bu geceyi unutulmaz kılan geceden sonra olacaklardı, her şey eskisi gibi olmayacaktı.

Karanlık ormanda ilerlemeye başladı Şans. Pek net göremiyordu, bu yüzden duyuları dikkat kesilmişti. Etrafta sadece ayaklarının çıkarttığı çıtırtıları vardı. Öyle sessizdi ki, insan tek yaşayanın kendi olduğunu düşünüyordu. Hava kararmaya devam etti, diğerlerine nazaran keskin bir rüzgar geçti. Yaprakların çıtırdayışı duyuldu rüzgar sayesinde, ama bu sanki sessizlikten daha ürkünçtü.

Kasabanın sarı ışıkları göründüğünde hava tamamen kararmıştı. Yıldızlar daha bir azdı, ay kasabaya özenircesine beyaz yerine sarı ışık veriyordu. Kısa evlerin içinde ellerinde gaz lambaları olan insanlar çıkıyordu, hepsinin tek bir amacı vardı; Kiliseye gitmek. Topraklı patikada insanlar kalabalıklaşırken Şans bir ağacın ucundan onları izliyordu. Annesinin onu aradığını biliyordu, doğru olan gitmekti, ona bu öğretilmişti. "Hava karardığında Kilise de ol." Bu karşı çıkamayacağınız bir kuraldı. Çoğunluk ne derse, oydu. Ama bir sorun vardı, çoğunluk bir kişi ne derse onu yapıyordu. O bir kişiyi biliyorsunuz, herkes biliyor.

Şans, uzun elbisesinin şapkasını kafasına örterken sarı ışıkları yanan evlerine doğru gitti. Görünmemek için evlerin arkasında kalan karanlık bölgeden gidiyordu. Kendi evinin arkasına geldiğinde evin etrafında dolanıp tülden içeri girdi. Her şey yerli yerindeydi. Tahta masanın üzerinde iki kase duruyordu sabahkinden daha soğuk bir şekilde. O masaya oturmak hala ölüm gibiydi. Evin yalnızlığı üzerindeydi, misafir bekliyordu ev. Kim ne derse desin bu ev berbat haldeydi, muhtemelen kedi bile koşarak evi terk edecekti. Belki de ablası haklıydı, kurallar cidden kasabayı öldürüyordu. Bir kanser gibi çoğalıyor, yavaş yavaş içeriden öldürüyordu. Bu insanlar aşırı Tanrı'ya bağlılıkları yüzünden olmayan kurallar üretiyor ve Tanrı'nın unuttuğu yer haline geliyordu. Bu kasaba Tanrı'nın unuttuğu bir yerdi.

Şans'ın annesi elinde iki gaz lambasıyla odasından çıktı. Bu kızı şaşırtmıştı, orada olduğunu nereden bilebiliyordu. Şaşkınlıkla annesine baktı. Bayan Şener sol elindeki gaz lambasını kızına uzattı. Kız ürkekçe gaz lambasını alırken annesinin boş bakan yüzüne karşı yutkundu. Belki sinirli bir şekilde baksa daha iyi olabilirdi, bu boş bakış çok şey ifade ediyordu.

Annesi tülden dışarı çıktı kızına bir şey söylemeden. Kızının bildiğini biliyordu. Tahmin ettiği gibi Şans annesinin arkasından ilerledi. Elindeki gaz lambasıyla yanından geçenleri izliyordu, bazıları gülüşüyor bazıları ise annesi gibi pür dikkat kilisenin çatısına bakıyordu. Korkuyla gerilirken içinde bir ses buradan gitmesini söylüyordu, sanki o buraya ait değildi, olmamalıydı. Buradaki insanların ruhları onun ruhunu huylandırıyordu, kusma hissi yaratıyordu.

Sekiz Gün Sahte CehennemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin