19. Bölüm

466 32 55
                                    

Herkese merhaba ve iyi okumalaaar! Seviliyorsunuz. (Zaten biliyorsunuz bunu ama demesem içimde kalır -.-)

Bir şeyler ters gidebildiği kadar ters gitti. Güneş battı. Hava soğudu. Rüzgar esmeyi bıraktı. Ben ağlayabildiğim kadar ağladım. Görkem kayıtsız kalabildiği kadar sabit bir şekilde yanımda oturdu. Birkaç saat içinde hem erkek arkadaşımı kaybettim hem de ailemi daha önce hiç olmadığım kadar sinirlendirdim. Birkaç saat içinde nelerin değişebileceğini acı verici bir açıdan öğrenme fırsatı buldum.

Muhtemelen tüm bunların yanında bir yerlerde binlerce bebek doğdu. Binlerce kişi evlilik teklifi aldı. Binlerce kişi pastanın üstündeki mumları üfleyerek yeni yaşını kutladı. Zaman önemliydi. Görkem'in de birkaç kez söylediği gibi.

"Sen, ben ve bu küçük oda. Ne istediğini söyle."

Görkem'in beklenmedik sesiyle birlikte şimdiki zamana döndüm. Bakışlarım odanın içini taradı ve en sonunda Görkem'de durakladı.

"Burası küçük bir oda değil."

Elimdeki mendil ile son kez gözlerimin altını kuruladım. Sanırım son gözyaşı damlalarımı da az önce akıtmıştım. En azından bugün için.

"İnkar edersem bu tekrar ağlamana neden olur mu?"

Şaşkın şaşkın bakakaldım.

"Ne? Hayır tabii ki."

"Güzel, o zaman inkar edeceğim. Daha büyük bir odaya geçmek istiyorum bir süredir."

Görkem'in bakışlarında dalga geçtiğine dair birtakım işaretler aradım ama yoktu. Her zamanki gibi gayet ciddiydi. Akın ile aramızda geçen yıkıcı konuşmanın ardından kendimi kaybetmiştim. Henüz konuşmayı sindiremeden annemin kızgın sesi de üstüne tuz biber olmuştu. Babam ile birlikte haberi gördüklerini ve neler olduğunu anlamadığını söyledi.

Epey yüksek bir sesle, elbette.

Ben ise karşılığında daha alçak bir ses ile Akın'ın benden ayrıldığını söyleyerek daha büyük bir ağlama krizine tutulmuştum. Tüm bu süre içerisinde Görkem odanın içinde bir aşağı bir yukarı hızlı adımlarla yürümeyi sürdürmüştü. Beni susturmak gibi bir niyeti yoktu. Hayır, aslında düşününce doğru cümle şu olurdu. Beni susturamayacağını biliyordu. Bu onu epey panikletmişti.

Koskoca adamın karşımda bir hapishane mahkumu gibi odayı arşınladığına tanık olmuştum. Kontrolünü yitirmiş görünüyordu. Sanırım beni susturan şey de bu oldu. Aslında neredeyse ağzımdan küçük bir kıkırtı kaçacaktı. Gerçekten tam şu dakikalar içinde delirmeye başladığımın farkındaydım. Görkem de farkındaydı. Devasa odayı bir kez daha gözlerimle taradım.

"Güzel fikir. Tabii eğer içinde at koşturmak istiyorsan."

"Bir ata sahip olduğumu varsayıyorsun." dedi ama bu daha çok bir soruydu. Başımla onayladım ve ardından burnumu çektim. Gözlerim ağlamaktan neredeyse kocaman olmuş ve kızarmışlardı. Ne kadar döküntü göründüğümü hayal dahi etmek istemiyordum.

"Kupa." dediği zaman anlamsız bakışlar attım. Gözlerini devirdi.

"Atımın ismi."

"Ya." diyebildim sadece. Ciddi miydi?

"Sırtındaki tüylerin küçük bir kısmında kalp şeklinde renk değişimi var. İsmini bu şekilde aldı."

Tabii ki ciddiydi. Bu adamın sahip olmadığı bir şey var mıydı?

"Elbette bir atın olmak zorundaydı." derken sesime yoğun bir alay hakim oldu. Odanın ortasında adımlamayı keserek düz düz suratıma baktı.

Belki Bir RüyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin