İskelenin ucunda Okyanusun neşeli dalgalarını izledim. Mavi ve yeşilin aşklarını gözledim. Rüzgar saçlarımı arkaya tararken kulağıma fısıldadı buraya gel. Rüzgar sırtıma sert inişlerini yaptı. Kendimi soğuk suya bıraktığımda her şey daha da gerçekçiydi. Soğuk, tuzlu su gözlerimi yakıyordu. İskelenin bacaklarına dolanan yosunlar önümü kapatmıştı başka da bir şey göremiyordum. Çevrem simsiyah hiçliğe bürünmüştü. Elimi yosunlara daldırdım. Vıcık vıcık derisine dokununca irkildim. İki elimle yosunları araladım. İskelenin altında dalgaların sona ermesi gerekirken okyanus derinleştikçe derinleşiyordu. Yosunlar beni aralarına alarak tek yönlü bir tünel oluşturdular. Endişe içime yayılırken etrafımı kolaçan ettim arkam da kapandığında gidecek tek bir yönüm vardı. Öne doğru atıldım. Küçük kırmızı bir parıltı gözlerimin önünden geçti. Onu yakalama isteğiyle yanıp tutuştum ve hızla yüzmeye başladım. Onu yakalamaya çalıştıkça daha da uzaklaşıyordu. Kulaklarımda adım fısıldaşıyordu. Heaven, Heaven,Heaven...
En sonunda aydınlık sulara çıktık. Kafamı sudan çıkardığımda yine aynı iskelenin başındaydım. Kırmızı nokta önümdeki dalganın üzerinde süzülüyordu fakat dalga hareket etmiyordu. Elimi ona uzatmaya çalıştığımda su beni geriye doğru itti. Kırmızı ışıktan bir ses yayıldı. Kurtar beni.
Işık gözlerimi kör edesiye kadar parlamaya başladığında arkama bir hışımla döndüm ve gözlerimi yumdum. Havanın ağırlığı ve dalgaların arasına karışan böceklerin sesini duyumsamamla gözlerimi araladım. Simsiyah denizi hayatım boyunca gördüğüm en büyük ve parlak dolunay aydınlatıyordu. Nasıl geldiğimi bilmiyordum ama odama geri dönmeliydim. Sudan yalpalayarak çıktım.
Aralık kapıdan içeri girdim. Salon sessizdi. Kapıyı yavaşça kapattım ve odama attım kendimi. Dibine kadar içtiğim bardak komidinin üzerinde duruyordu. O kadar mayhoştum ki düşünemiyor olan olayları algılayamıyordum. Sadece uyumak istiyordum.
Annemin yanağıma kondurduğu öpücükle uyandım.
"Günaydın Heaven."
Gözlerimi kırpıştırdım. Hafızama dolan anılar içime endişe düşürdü.
"Anne çok ilginç bir şey oldu. Yani, sanırım rüyaydı ama çok gerçekçiydi." elimi ağrıyan şakağıma yerleştirdim. Annem geriye çekilerek doğrulmama izin verdi.Koyukahve gözleri hüzünle bakıyordu bana. Eliyle saçlarımı düzeltti.
"Anlat bakalım rüyanı."
"Ben...." rüyamı ayrıntılarıyla anlatırken annem merakla beni dinledi. Samimi ciddiyeti hoşuma gitmişti. Rüyamın sonuna ekledim.
"Anne çok gerçekçiydi. Hatta eve geldim ve tekrar uyudum.""Çok gerçekçi bir rüya görmüşsün." dedi rüyayı bastırarak. "Nasıl oraya gittiğini hatırlıyor musun? Hayır. Ya da olağanüstü olayları açıklayabilir misin? Hayır. Rüyaydı."
Neden bir anda sert çıkıştığını anlayamadım. Kaşlarımı çatarak anneme baktım. Dilime gelen kötü lafları söylecekken vazgeçtim."Neyse."Yataktan kalktım annem de odamdan çıktı. Nefes alma ihtiyacı hissediyordum. Aynanın karşısına geçtim.
Boyum diğer kızlara oranla daha uzundu. Gözlerimi çıkardım kırmızı şeritleri olan şortum, beyaz tişörtüm tamamen kuruydu. Kafamı daha da kaldırdım. Dalgalı siyah saçlarım darmadağınıktı ve yine kuruydu. Biraz olsun nemli kısım var mı diye elimi saçıma daldırdım. Hayır yoktu. Mavi ve yeşilin alaşımı olan gözlerime baktım. Rüya olduğunu biliyordum fakat o kadar gerçekçiydi ki aklımı karıştırıyordu. Ellerime çevirdim bakışlarımı, yosunun tenime değişini, tuzlu suyun tenimi yakışını hissetmiştim.
Kafamı aynaya tekrar çevirdim ve gözlerime baktım. 'Bir rüyaydı o kadar' kendimi ikna ettikten sonra
Nefesimi verdim ve salona ilerledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Poseidon'nun Çağrısı
Fantasy12 büyük Tanrının ve canavarların karmaşık dünyası sizi bekliyor. Farklılıklar oldukça savaş asla bitmeyecek. Acı dolu kehanetin ipleri iki çocuğun boynunda asılı, bu savaşı önleyebilecekler mi? "Başka bir dünyanın kanını taşıyorum ve şimdi, D...