Mustafa Bey oğlu Mahir 'i evlendirmeye karar verdi. Kendi, baba mesleğini seçmemiş, at sırtında gezmektense, yerleşik hayatı olmasını istemişti. Bu kararı vermesinde , babacığını at sırtında kaybetmesinin de etkisi vardı. Anacığıyla , ablası ve ağabeğiyle kalıvermişti. Hayatta çok çileler çekmişti bu zamana gelinceye kadar. Kendisi zanaat öğrenmiş, kalaycılık yaparak geçimini sürdürmüştü. Oğlu Mahir'i evlendirmek niyetindeydi. Oğlunun ahlakını beğenmese de yapacak bir şey yoktu. İyi , helal süt emmiş bir kız ile evlenirse yola gelir diye umuyordu. Nihayet,öyle aradığı gibi birini buldu.
Bahsettiği , güvendiği insanlar araya girdi, iyi bir aile kızını önerdi. Evde bir de büyük kız varmış. O , sizin aileye yaramaz dediler. Israrla küçüğü isteyelim dediler. Zira evdeki büyük kız, diliyle yuvalar şöyle dursun, hükümetleri bile yıkabilecek güçteydi.
Düğün,dernek kuruldu, yemekler hazırlanıp, adet üzere üç gün yemek verildi. Gelini, ayrı eve oturttu bilge adam. O zaman insanlarının aksine, küçük olsun, kendi yuvaları olsun istiyordu. İki adım ötede gelinim, yine bakar bana diyordu. Öyle de oldu. O kadar iyi baktı ki, sanki aynı evde, kendi kızı gibiydi.
Yuvaları tatlı, huzurları yerindeydi. Arada sırada ablası gelip, huzurunu kaçırmada iyi olacaktı. Lakin, bu da nazarlıktı işte. İki oğlu bir kızları oldu. Oğlanlar,saygılı, becerikliydiler. Kızları Ayşe, biraz uçarıydı. Genellikle teyzesinin kanatlarına sığınır, annesine fazla sokuluvermezdi. Mahir'in hanımı zayıf,narin,iyi kalpli biriydi. Kimseyi incitmek istemezdi.
Mutlu yuvalarının üzerinde kara bulutlar dolaşmaya başladı. Hastalandı biricik gelini. Defalarca Hatay'a,hekimlere götürdüler. Lakin günden güne eridi. Mustafa Beyin gözüne uyku girmez oldu. "Bir şeye çok tamah etmeyeceksin, çok istemeyeceksin, öyle sevdim ki, belki nazarlara uğradı gelinim" diyordu hanımına. Ama ne yaptılarsa olmadı. Yazgısı yazılmıştı bir kere. Onun yazgısı gerçekleşecek ki, köyün bir ucundaki başka masumların da kaderine yol açılsın,Hediye 'nin yuvasındaki kuşlar bir bir uçsun. Kurtulamadı nihayetinde sevgili gelini. Gelin alırken ki coşkusunun aksine, cenazesinde karalar bağladı. Bu yalan dünyaya üç evladını koydu gitti. Bir ara cenazede Mustafa Bey , gelininin kardeşinin sesini duydu. Ağıt yakıyordu. Bağıra bağıra, arada bir "Bakamadınız, kardeşime bakamadınız. Sizin kapınıza geldi, eridi"diyordu. Aldırış etmedi, hoş gördü.
Mustafa Bey gelinine pek düşkündü. Bu kayıp ona çok dokundu. Bu çocuklar ne olacak diye kara kara düşünürdü. Yorgun kalbi dayanamadı. Aradan fazla bir zaman geçmeden bu sefer, kendi yattı bir döşeğe. Kalkamazdı biliyordu. Çocuklarını yanına topladı. Onlara merhameti ve iyiliği tavsiye etti. Mal mülk bırakamadı ama temiz bir kalp bıraktı. Küllerinden doğmuş bir millet nasıl varlıklı olup da mal mülk miras bırakabilirdi ki. Onlar geleceği inşa ediyordu.
"İki,belki üç nesil sonra rahata kavuşulurdu. Yeter ki; bir ve beraber olalım 'diyordu.Mahir'e fazla güvenmediğinden, hepsini dışarı çıkarıp, ona ayrıca nasihat etti. Bir şeyden korkuyordu ki, dile bile getirmekten sakınırdı. Şu cazgır baldızını gelin diye almasa bari diye aklından geçiriyordu. Zira köylük yerlerde bu adet uygulanırdı. Adam, karısı ölürse, evdeki bekar baldızını alabiliyordu nikahına. Tekrar; "Doğruluktan ayrılma evlat. Mazlumun yanında ol. Kimsenin ahını alma. Cahillerle arkadaşlık kurma. Vicdanının sesini dinle her daim. Hanımın erken göç etti. Mutlaka evleneceksin, lakin benim sana gelinimi seçerken olduğu gibi , titiz davran ve mutlaka büyüklerine danış oğul. Baldızın bu eve yaraşmaz oğul" demişti. İleri görüşlü adam, bu nasihatindeki tehlikeyi fark edememişti. Belki de baldızını almasını vasiyet etse, Hediye'nin ve çocuklarının kaderi değişecekti. Kim bilir.....
Bilge adam, arkasında sevenlerini gözü yaşlı bırakıp, göçtü gitti dünyadan. İyiliği o kadar nam salmıştı ki; hayırdan başka ardından söz söyleyen olmadı. Yıllarca hoş tuttuğu, bir gün bile ağır söz edip, incitmediği hanımı da fazla durmadı arkasından. O da sevdiği erinin arkasından göç eyledi gitti. Rahmetli gelinlerinin ablası da sık sık yokladı ölmeden evvel kadıncağızı. Her seferinde gelirken bir tas çorbayla geldi. "Sana yoldaş olmaya geldim. Sana ben bakarım bundan kelli. Siz bana bacımın emanetisiniz "derdi.Yalnız, kadının ağzından hiç umut verici bir söz işitemedi. Zira kadın da kocası gibi, oğullarının onunla evlenmesine asla razı değildi. Mahir de baldızıyla fazla ilgilenmedi. Onun çabalarını görmezden geldi. Babasının her türlü iyilik nasihatlarını unuttu fakat, baldızıyla ilgili vasiyetini unutmadı.
Mahir'in gözlerinin önünden yaşananlar geçti gitti. Biraz da içi burkuldu. "Babam hayatta olsaydı bunları yaşar mıydık acaba. Benim seçimlerimin bedeli ağır oldu. Ben niye bu kadar zayıfım Allahım of "dedi sıkıntıyla.
YAZARDAN NOT:Beğeni ve yorumları görmek bizi mutlu eder. ⭐️ dokunmanızı bekliyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEDEL ASİ NEHRİ GİBİ
Ficción GeneralKİTAP İNTERNETTE SATIŞA SUNULMUŞTUR. http://www.kitapyurdu.com/kitap/bedel/453779.html Soluksuz okuyacağınız,zaman zaman olayların seyrinden dolayı yazara kızacağınız bir hikaye. Dönemin en güzel şarkıları eşliğinde geçmişe yolculuk yapacaksınız...