"Duydum"

669 43 1
                                    

     Sandranın işkence eden bakışları ve Albert'ın suratına dayanamayan ben cevabımı 'evet' olarak vermiştim. Bir elim omzunda diğeri ise onun elindeydi. Onun aynı olmak üzere bir eli de belimdeydi. Yavaş yavaş müziğe uygun sallanıyorduk. O sol ayağını geriye attığında sağ ayağımı bende ileri atıyordum. O bana uzunca bakmasına rağmen onla ben göz ilişkisi kuramamıştım. Kırılmış gibi durmuyordu. Hatta onu buraya geldiğimden beri yüzü gülüyordu.

Aslında biraz asık olmalıydı suratı.

"Sana bir şey diyeceğim ama utanıp gitmek yada vurmak yok." Bakışlarımı diğer çiftlerden alarak onun gözlerine baktım.

"Naptın yine?"

"Kabul mü?" Soruma soruyla cevap verilmesi eşittir onu öldürmek istemem. İkisi gayet eşit bence.

"Soruma soruyla cevap verilmesinden hoşlanmam. Aksi takdirde işlencelerime mağruz kalabilirsin. Bilmem anlatabildim mi?" Sorarcasına gözlerine baktım. Güldü. Onun bana ilk defa bu kadar yakınken gülmesi, Paris'in eyfel kulesinden görülen manzaradan daha güzel olduğunu farkettim.

Ciddiyim.

"Ettiğin işkenceler bana masaj gibi gelmesini göz önünde tutarsak, pek anlatabildiğini sanmıyorum. Bilmem anlatabildim mi?" Diye beni tekrar edercesine konuştu. Topuklu ayağımın sivri tarafıyla ayakkabısına bastım. Acıyla inledi. Ama hala (!) gülüyordu beyfendi.

"İlk günki gibi seni yere serdiğimi göz önünde tutarsak pek masaj gibi geldiğini sanmıyorum." Diye lafı yapıştırdığımda gülmesi kesildi. İşte ben!

Aferin, fare olalı bi kediden kaçtın.

O bir kedi olalı fare yakaladın olacaktı iç ses..

"Şimdi bir daha deneyelim istersen." Dediğinde gerçekten yaptığımı anlamış olacakki gülerek durdurdu beni.

"Gülme!" Diye cırladım. Bir kaç insan bize dönmüştü, umursamadım.

Albert belimdekini elini çekerek kulağına götürdü. "Duyamayacağım galiba." Diye sızlandı. Gülme sırası bendeydi.

"Pekala, artık konumuza dönelim." Dedi. Bana uzunca baktı. İfadesizce. Yüzüne kim baksa ne düşündüğünü kafasından neler geçirdiğini kümse bilmezdi. Bilemezdi.

Bilmeye çalışamazdı bile.

"Duydum." Dediğinde ona garip garip baktım. "Neyi?"

Bana bakarak sinsi bir sırıtış yerleştirdi yüzüne. Korkmaya başlamıştım. Eğer rezil olduğum bir şeyse hele..

Pekala.. Sakin ol Malia.

"Balkon.." Dediğinde gözlerimi irice açtım.

Ne dedin sen?

Yani 'ama seviyorum' dediğimi duymuştu. Ve ben bunu bilmeyerek onla hala bu şekilde konuşabiliyordum. Pardon, dans edebiliyordum.

"Düşüncelerini bi kenara bırakda, itiraf et hadi." Dediğinde ona sinirle bakarak omzuna bir tane geçirdim. "Söylemeliydin! Bir kere ben onu.." Bir yalan bulamayınca suratımdaki halimi görünce kahkaha attı. Onu orda bırakarak ilerlemeye başladım.

"Hey, vurmak ve gitmek yoktu." Dediğinde sırıtarak baktım arkamdaki Albert'a.

"Hey, kabul ettiğimde yoktu." Diye taklit ettim onu.

Sandra anlamaz bakışlarla bana baktığında burdan gitmem gerektiğini anlamıştım bile.

"Bir şey yok, sadece eve gitmeliyim. Sen takıl." Dedim. Onu orda bırakarak deponun çıkışından ilerlemeye başladım.

Yine aynı şeyler olacaktı ama ben biraz uzak durmak istiyordum.

Yalnız kalmak.

Kapıda bay johnla karşılaştığımda beni baştan aşağıya süzdüğünde biraz rahatsız olsamda belli etmedim. "Merhaba genç
Bayan, çok güzelsiniz!" Bana oyun oynuyordu. Ve şuan oyunu devam ettirmeliydim. "Teşekkürler beyfendi. Sizde öyle." Bana kısa bir bakış attığında yanlış cümle kurduğumu fark edip hemen düzelttim, "çok yakışıklı olmuşsunuz." Güldükten sonra bana görüşürüz dedi ve gitti. Derin bir nefes alarak kapıyo açmaya kalktığımda bileğimde bir el hissettim.

Arkamı döndüm. "Utanılacak bir şey değil." Dediğinde yine aklıma geldi. Unutmuştum ama!

"Hayır, hayır utanmadım. Ben sadece.. Bilmiyorum. Gitmeliyim." Biraz kekeledikten sonra gidebilmiştim.

Eve geldiğimde camdan dışarıya baktım. O tuhaf insanlar yoktu. Bu birkaç gün böyleydi. Nedeni varsada öğrenmek istemediğim kesindi.

Peki ben neden kaçmıştım? İşte bunu öğrenmek istiyordum. Onu seviyordum.. Galiba.. Belki.. Biraz..

Ah, pekala.

İtiraf ediyim mi?

Ettim bile, onu seviyordum. Bir kaç günde. Sadece bir kaç günde. Belkide ben yanlış anlıyordum duygularımı. Ama emin gibiydim.

Belkide böyle duyulmasını istemediğim için gitmiştim. Kendim itiraf etsem daha güzel olabilirdi. Hatta.. Olurdu.

OLURDU.

Evden çıkıp depoya doğru ilerledim. Kapısının kulpuna elimi koydum. Ama açmadım. Eğer seviyorsam söylemek zorundayım. Ne kaybederdim? Ya da kaybetmez, kazanırdım ha?

Söylecektim.

Şimdi.

Karşısında.

Gözlerine bakarak, hissetiğim o duyguyu hiç bir Aman unutmayacağıma yemin ederek.

İçinizden, 'sonunda oldu' diyenler var, 'çok kabaca' diyenlerde var, biliyorum. O yüzden affedn.. :)

Kurt kızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin