Hızla üstünden kalktım. Yanaklarımın kızardığına bahse girebilirdim. Sessizliği bozan ve konuyu değiştirmeye çalışan ilk Archie oldu:
"Amy lütfen bana kızma, seni yalnız bırakmak istemedim sadece erzak bulmak için dolanıyordum. Ayrıca çevreyi kontrol ediyordum. Yerin kulağı var diye bir söz var. Artık biz kaçak sayılırız." dedi sinsi bir gülüşle.
"Zaten sana kızmamıştım ki sadece biraz seni yalvartmak istedim." dedim kahkaha atarak.
"Demek öyle küçük bayan. Seni kovalamak isterdim ama bunun için vaktimiz yok. Burada yemek bulmak ve dinlenmek için durduk. Bu yüzden birazdan yola koyuluruz."dedi biraz daha ciddi olarak.
Başımla onayladım.
Iki saat sonra yola çıkmaya hazırdık. Dinlenmiştik ve azık toplamıştık. Daha doğrusu Archie toplamıştı. Zehirli bitkileri en iyi ayırt eden o olduğu için ona güveniyordum. Yola çıktık ve düşüncelerimle baş başa kaldım. Kaderim nasıl olacaktı? Sahiden, ölecek miydim yoksa krallığın başına mı geçecektim. Ben ve bir krallık yönetmek. Ya yapamazsam, ya insanlar yoluma taş koyarsa? Koysalar bile direnmeliydim. Kırıp geçmeliydim onları. Ben tek varisim ve inanamadığım güçlere sahibim. En önemlisi de annemle babamı hayal kırıklığına uğratamazdım. Onlar boşu boşuna ölmediler.
***
Yaklaşık 10 saatlik bir yolculuktan sonra Newvillage'e yani aslında başlangıç rotamıza gelmiştik. Daha çok yolumuz vardı. Ama iyi şeyler de kolay elde edilemez. Bu yüzden silkelendim ve iyi şeyler düşünmeye çalıştım. Yol boyunca gerek Archie, gerek kendi iç sesimle konuştum. Bu iyi gelmişti. Zaten şu dünyada bana iyi gelen üç şey vardı: Archie, kitaplar ve kendim.
Archie atı bir kazığa bağladı. Sonrasında ise kalacak bir yer aradık. Bir bara girdik ve oradaki orta yaşlı kadına bu köyde kalabileceğimiz bir yer olup olmadığını sorduk. O ise yukarıdaki katta boş bir oda olduğunu ve istersek bize kiraya verebileceğini söyledi. Sadece bir gece için uygun bir fiyata anlaştık. Yüklerimizi artan indirip odaya taşıdık. Odaya girdiğimde sadece bir tane yatak olduğunu gördüm. Neyse ki Archie ben daha demeden yerde yatabilecegini söyledi. Ona üzülmüştüm. Çünkü her şeyi o yapıyordu. Ben ise prenses gibi ortalıkta dolaşıyordum. Bir an kendimden utandım ve:
"Archie lütfen ben yerde yatayım. Sana haksızlık ettigimi düşünüyorum. Zaten bir gece." dedim ısrarlı bakışlarla.
"Amy buna izin vermeyeceğimi biliyorsun ve neyin haksızlığı bu?"
"Her şeyi sen yapıyorsun ve ben de prenses gibi senin yanında duruyorum. Kendimi işe yaramaz hissediyorum. Yerde ben yatacagim Archie lütfen."
"Ya da ikimiz de aynı yatakta yatarız." diyerek pis pis sırıtmaya başladı. Hemen kafasına yastığı geçirdim ve:
" Saçmalama!"
"Emin misin yerde yatarsan ağzına fare girebilir. Az önce bir tane gördüğüme yemin edebilirim."
Farelerden nefret ediyorum.
"Tamam ama horlamak, dokunmak, ses çıkarmak yok. Anlaştık mı?" dedim elimi uzatarak. Elimi tuttu ve salladı:
"Anlaştık turuncu kafa"
***
Akşam yemeğini büyük bir iştahla yedim. O kadar acıkmışım ki kimseyi gözüm görmüyordu. Yolun yorgunluğu o kadar kötüydü ki hemen yatmak istiyordum. Mum ateşinin titrek ışığı daha da uykumu getirmişti. Hemen yorganın içine girdim. Archie üstünü çıkardı. Hemen gözümü kapattım. Ben günlük kıyafetimle yatarken o...
Sonra yatağa girdiğini anladım çünkü yatak gıcırdıyordu. Hafifçe gözlerimi araladım. Archie'nin üstünde beyaz ince bir kıyafet vardı. Bir an için kendimi ona dikkatlice bakarken buldum. O da bana bakıyordu.
" Ne??"dedim kafamı sallayarak.
"Hiç sadece bakıyorum. Peki sen niye bakıyorsun"dedi.
"Hiç sadece bakıyorum."diyerek onun cevabını yineledim.
Gözlerim iyice ağırlaşmıştı. Sonunda uyku galip geldi.
Ertesi sabah kendimi çok enerjik hissediyordum. Şu sıralar çektiğim en iyi uykuydu. Archie'den önce kalkmıştım ve bunu fırsat bilip kahvaltıyı hazırladım. Seslere uyanan Archie gözlerini ovuşturuyordu.
"Sonunda uyandın uykucu, öğlen oldu haberin yok." dedim şakayla.
Kalktı ve üzerini değiştirdi. Sonra nihayet kahvaltıya başladık. Sessizlik odayı delip geçiyordu. Çıkan tek ses çiğneme ve çatal sesleriydi. Sessizliği bozan ben oldum:
"Peki şimdiki rotamız ne?" dedim merakla. Kalktı ve eşyalarimızin arasından kitabı çıkarttı. Haritanın olduğu sayfaya gelince durdu.
"Şimdi biz buradayız."dedi Newvillage köyünü işaret ederek.
"Bir sonraki rotamız Montgomery Dağı. Bu civardaki en yüksek dağ. "
"Zorlu bir yolculuk olacak desene."
"Emin ol Amy güzel şeyler hep zor elde edilenlerdir. "
Başımı 'evet' anlamında salladım.
***
Kahvaltı bitmişti ve yola çıkmak için hazırlanıyorduk. Köyden yeteri kadar erzak ve malzeme temin ettik. Yola çıktığımızda öğlen olmamıştı. Mevsim sonbaharın başıydı ama güneşin sıcaklığı tenimizi ısıtmaya devam ediyordu. Sonbaharın en sevdiğim yanı yağmurlarıydı. Çünkü sonbaharda yağan yağmurlar hüzünlüdür ve hüzün benim mutluluk kadar sevdiğim bir duyguydu. Sonbaharda ormanda kendimi bir masalın içindeymiş gibi hissederdim. Ağaçların sarı ve turuncu tonları beni kendine aşık ederdi. Hele bu zamanda bir ağacın altında kitap okumak...
İşte o zaman kendimi hiç uyanmak istemeyeceğim bir rüyada buluverirdim. Genellikle yalnız olurdum. Ancak bazen Archie peşimi bırakmazdı. O da benimle kitap okurdu. Zaten kitapları Archie'ye sevdiren de ben olmuştum. Bana sevdirense annemdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Simurg'un İntikamı
FantasyKüçük Amelia ve ailesi kendi krallıklarından sürgün edileli tam 18 yıl olmuştu. Şimdi 18 yaşında ve ailesine ve kendine olanlardan yalnızca intikam almak istiyor. Kılıç ustası ve cesur ruhlu -ve turuncu saçlı- Amelia'nın bilmediği bir şey daha var:...