Bölüm 1: Kan

2.7K 77 11
                                    

Soğuğun ve karanlığın ahengi yeryüzünü kaplamıştı. Genç kız, tenini ürperten sonbahar rüzgarına aldırmamaya çalışarak dar ara sokaklardan geçiyor, yaşamakta olduğu öğrenci evine doğru yürüyordu.

Soğuk, adeta kızın bedenini işgal etmişti. Genç kız titredi. Yüzünde, soğuktan rahatsız olduğunu belli eden bir ifade vardı. Ellerini cebine soktu, derin bir nefes aldı ve burnunu çekti. Bir an önce eve gitmek ve yorganı kafasına kadar çekip uyumak istiyordu.
Sokakları derin bir sessizlik ele geçirmişti. Buraları sevmiyordu. Aşırı derecede ıssızdı ve genç kızı ürkütüyordu.

Adımlarını sıklaştırdı. Eve yaklaşmıştı. Kız, kendini evde bekleyen tehlikeli yaratıktan habersiz, yürüyordu asfaltlı yollarda... Evet habersizdi, kendine yapılacak haksızlıklardan... Ve habersizdi kendini yoracak zorlu bir gelecekten...

***

1 saat önce...

Sıcak ve oksijensiz bir okul ortamının çıkışında rüzgar tenimi yalamış, soğuk çenemin titremesine sebep olmuştu. Sıkıcı bir ders geçirdim ve 'bok gibi hissetmek' kavramının tescilli bir örneğiydim. Savrulan salık saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırırken omzuma bir elin dokunduğunu hissettim. Arkamı döndüğümde kafam onun yumuşak göğsüne toslamıştı. Gözlerim onun gözlerini bulmuş, şaşkınlıktan dudaklarım aralanmıştı. Aptal gibi gözüktüğümün fakındaydım. Hemen toparlandım ve bir adım geriledim. Tek kaşımı kaldırmış, karşımdaki James' e tip tip bakıyordum. O ise benim şapşallığıma sırıttı ve sessizliği bozdu. "Bugün arkadaşlarla bardayız." Sesli bir şekilde soluk alıp verdim. Sinir katsayım artmıştı. Sözü bu sefer ben aldım. "Bok mu var her gece her gece?" Yüzü düşmüştü. Bana doğru bir adım attı. Pahalı parfümü ciğerlerimi acıtıyordu. Ellerini omuzlarıma koydu. Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. "Hadi sen de gel prenses, dağıtırız biraz." Ahh James. Benden iki yaş büyüktü ve beni kardeşi gibi görüyordu. Oysa ben... Ona karşı farklı şeyler hissediyordum. Devam etmesi çok sürmedi. Çocuk gibi dudaklarını büzdü. " Hadi ama abicim nazlanma." Abicim mi? Abicim mi dedi o? Bundan nefret ettiğimi biliyor muydu acaba? Ellerini omzumdan ittim. " Siktir git James. Dağıtacakmışız. Sen içip içip altına alabileceğin birini buluyorsun ve beni orada dımdızlak bırakıp piç gibi çekip gidiyorsun! " Ah yine sırıttı. Anlamıyorum bunda bu kadar komik ne vardı ki? Hakaret, küfür onu sinirlendireceğine, eğlendiriyordu. Ellerini yanaklarıma getirdi ve iki eliyle yanaklarımı sıktı. " Küçüğümüz abisine kızgın mı?" Kızgındım ve biraz daha üzerime gelirse onu öldürebilirdim. "Emma, konuş benimle. Bir sorun mu var?" Birde soruyor muydu? Oradan hemen uzaklaşmazsan ağlaya ağlaya ilanı aşk edebilirdim. Boğazımı temizledim. "Hayır James. Bir sorun yok. Şimdi izin verirsen, eve gidip rahat bir uyku çekmek istiyorum. Sen de ne halt yemek istiyorsan ye. "
Arkamı döndüm ve ayaklarımı popoma vura vura oradan uzaklaştım. Mavi gözlerini sırtımda hissedebiliyordum. Ne olur daha fazla bakma James...

Bakmanın ve görmenin farklı şeyler olduğunu bilmezdim. Ta ki James hayatıma girene kadar. O bana bakıyordu, hem de gülümseyerek. Fakat beni görmüyordu. Ona karşı neler hissettiğimi bilmiyordu işte. Bilseydi ve görseydi iki gün önce barda tanıştığı sarışın kızı altına almazdı. Ya da alırdı ama bunu benim gözümün önünde yiyişerek başlatmazdı. Daha fazla düşüncelerimin iğrençleşmesine izin vermeyecektim. Dar bir kaldırıma çıktım. Eve ulaşmama az kalmıştı.

Hava git gide soğuyordu. Ellerimi cebime soktum. Burnumun kızardığından emindim. Ev arkadaşlarım hafta sonu olduğu için ailelerini ziyarete gitmişlerdi. Yani evde tek başımaydım ve lanet olsun korkuyordum.

Kapının önüne geldiğimde yavaşça sokağı gözledim. Derin bir nefes aldım ve içimdeki bu sebepsiz korkuyu defettim. Çantamı açıp anahtarı ararken küfrediyordum. Benim iyice terbiyem bozuldu. Yaramaz bir kız çocuğu gibi davranmayı kesmeliydim. Anahtarı bularak kapıyı açtım.

Ayağımdaki botları çıkarıp içeriye doğru bir adım attım.
Parkeler soğuktu. İkinci bir adımı daha atarak kapıyı kapattım. Karanlıktı ve ben ışığı açabilmek için düğmeyi arıyordum. Ta ki salonun ışığı birden yanıncaya kadar. Yarım kalmış bir küfür ve 3 kelime.
"Kim var orada? "

***

Sessizlik, kulaklarımın uğuldamasına sebebiyet verir. Korku anlarımda da tam bu olur işte. Kulaklarımın duyduğu iki şey... Kalp atışlarım ve olmayan hayali uğuldamalar...

Keşke dedim mi hiç? Dur bakayım... Demedim. Ben hayatta hep doğru bildiğimi yaptım. Diğerlerinin canı cehenneme. Ama bugün ilk kez keşkeleri en acı haliyle söyledim... İlk kez keşkenin ne demek olduğunu hissettim. Keşke, James ile birlikte bara gitseydim de bu eve gelmeseydim...

***

" Kim var orada dedim?" sesim evin içinde yankılanırken, bana doğru yaklaşan kişinin ayak seslerini duyuyordum. Farketmeden gözlerimi mi kapatmıştım? İç sesim benimle dalga geçer gibi konuşuyordu. ' Emma gözlerini aç ve korkunla yüzleş ' diye vıdı vıdı ediyordu. Yer yarılsa da saklansam gibisinden salak düşüncelerle boğuşurken bana yaklaşan kişi benimle konuştu. Hırsız, hayalet, öcü, falan filan. Kimdi bilmiyordum ama sesi erkeksiydi ve tahminimce James' in yaşlarında biriydi. Sesinin tınısı adeta bana ' kaç benden ' diyordu. Ne demişti? " Çok güzel kokuyorsun. Kan kokuyorsun. Kanını istiyorum...!" Daha ne demek istediğini anlamadan sırtımı duvarda hissettim. Elleri belimdeydi ve boynum... Boynum çok acıyordu. Dudakları boynuma zehrini boşaltıyordu. Ben ruhumu teslim ediyormuş gibi hissediyordum. Bu yaratık benim kanımla mı besleniyordu...?

Arkadaşlar, sizlerle çalışmamı paylaşmak istedim. Umarım okumanızla, oylarınızla ve yorumlarınızla bana destek olursunuz. İlk çalışmam ve buna çok ihtiyacım var. Hepiniz çok değerlisiniz. Eleştirilere açığım. Beğenirseniz yeni bölüm en yakın zamanda sizlerle... :)

ÖLÜM MELEĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin