Barbed Wire ( Dikenli Tel )

13K 112 7
                                    

BÖLÜM ŞARKISI: Blueneck - Lilitu

Genç kız elindeki içki dolu bardağı barmene uzatıp bandajlanmış bileklerine göz gezdirdi. Acı onun yardakçısıydı. Sevmediği bir arkadaşı. İçkiyi önüne koyan barmenin suratına bakmaya bile tenezzül etmedi, çünkü ellerinin titremesine sebep olan o kokuyu tanımıştı. Minik ellerini oturduğu taburenin altına gizledi. Onun bunu görmesini istemiyordu. Onun her zaman güçlü olduğunu bilmesi gerekiyordu. 

"Hey, güzelim nasılsın?"

Ve ona yine böyle seslenmişti, ona böyle seslenilmesinden nefret ederdi.

"Ne istiyorsun?" sesinin titrememesi için çaba harcamasına gerek yoktu. Onun sesi titremezdi. Çünkü o nefret doluydu.

"Dinle Rose. Canını yaktığım için üzgünüm." adam gözlerini kızın bileklerine dikmişti. Sarf ettiği sözcükler gerçekten üzgün olduğunu ima eder gibiydi ancak bakışları eserinden gurur duyduğunu gösterircesine parlıyordu. 

"Bunun bir önemi olduğunu sanmıyorum." 

"Herneyse. Bu gece. Saat dokuzda HOLL'de, olabildiğince seksi ol. Yoksa ne olacağını biliyorsun." adam en alaycı gülümsemesini takınıyordu. Bu gece de yapacaktı. Bu gece de o lanet yere gidecekti. Bu gece de gecenin sürtüğü seçilmek için elinden geleni yapacaktı. Yapmak zorundaydı. Çünkü eğer yapmazsa...

"Pekala, baba."

ROSE TIVERLY-

"Uyan. Seni lanet olası uyan!"

Alıştığım gibi, yine aynı yerdeydim. Burası en nefret ettiğim yerlerin başında geliyordu. HOLL. Ve şuan derimi kafa tasımdan ayırırcasına saçlarımı çeken adam, benim babamdı. Gözlerimi acıyla araladım ancak yüzümde hiçbir ifade olmadığına emindim. Babamdan nefret ediyordum. Onun babam olmasından, nefes almasından nefret ediyordum. Ve artık nefes almayı bırakmış annemden nefret ediyordum. Ondan babamdan daha çok nefret ediyordum.

"Senden o siktiğimin herifini memnun etmeni istemiştim. Ya sen ne yaptın? Burda uyuklamaktan başka ne yaptın?" Hah. o adamı memnun etmediğime memnun olmam gerekiyordu ancak değildim. 

Nihayet saçlarımı bıraktığında saçımın dörtte ikisinin gittiğine emindim. İki sene önce olsa bunun için ağlıyıp kendimi yerden yere vururdum. Durumlar artık farklıydı. Saçlarım önemseyeceğim şeylerin sonunda geliyordu.

"Bir moron gibi bakmaya devam mı edeceksin?" evet hala devam ediyordum. Tepkisizlikten başka bir tepki vermiyordum. Tepki vermem bana yapacaklarını hafifletmeyekti. Kollarımdan tutup beni sertçe duvara çarptı. Evet. Babam ve klasikleri. Bedenim bu hareketine oldukça alışmıştı. Fakat zayıf bacaklarım beni taşıyamayarak aşağı düştü. 

Babamı bu durdurur muydu? Tabiki de hayır. Omuzlarımı kavrayıp beni karşısında tuttu. Fiziksel anlamda benden kat kat daha güçlüydü. Uzun boyuma rağmen bedenim kırk dokuz kiloydum. O ise benden 50 kilo fazlaydı. Gücü bana yeterdi. Ah tabikide bana yeterdi. 

"Dua et. Dua et işime yarıyorsun seni adi fahişe. Duş al ve giyin. İşimiz bitmedi. Bana borcunu ödeyeceksin." bunları söylerken suratı o kadar ciddiydi ki gülme isteğimi bastıramadım. Tamamen ruhsuz, neşeden yoksun bir kahkaha attım. 

Şaşkınlıkla sarı kaşları havaya kalktı ve yerini alayca bükülen dudaklara bıraktı. "Bu işi beceremezsen küçük kız kardeşin senin yerine halledebilir. O zaman bende aynen bu şekide gülüyor olacağım." 

Ve işte o an gülümsemem yerini ifadesiliğe bıraktı. Hala onun desteğiyle ayakta durduğum için beni bırakınca tekrar yere düştüm. Kurduğu cümleler tanıdıktı. Dünyada kız kardeşim Sarrah kadar önem verdiğim kimse yoktu. Ve ben onu korumak için. Onu kendi öz babamdan korumak için fahişelik yapıyordum, babam annem öldükten sonra benliğini kaybetmişti. Ve beni bu işi yapmaya zorlamıştı. Benim sayemde para kazanıyordu. Bunu neden mi yapmak zorundayım? Küçük kız kardeşime bunu yapmayacağına söz vermişti. Eğer ben ona sadık kalırsam onun güzel bir hayatı olacaktı. Nokta. Bu kadarı yetmişti.

İki senedir ben buydum. Babam bizden nefret ederdi. Çünkü biz ona annemi hatırlatıyorduk. Bende annemden nefret ediyordum. Babamdan daha çok nefret ediyordum ondan. Bizi bu hayat mahkum eden düşüncesiz, iğrenç kadından.

İçime derin bir nefes çektim. Kaburgalarım ölesiye sızlıyordu. Umursamadım. Üstümdeki gecelikten sıyrılıp kendimi duşa attım. Ilık su vücüdumdaki morluklarda dolaştı, bunlar babamın ve fahişesi olduğum adamların izleriydi. Oysa annem ne demişti? "Sana asla kimse zarar veremeyecek benim küçük kızım, kimse." 

"Veriyorlar anne!" diye çığlık attım hıçkırıklarımın arasından. Gözyaşlarımı gizleyen su çığlıklarımı gizleyemiyordu. Tam da şuan hıçkırarak ağlıyordum. Annemin küçük kızı gibi. "Ben ölüyorum anne!" dedim, sanki beni duyabilirmiş, görebilirmiş gibi incecik olmuş bacaklarımdaki morlukları işaret ettim. "Ben... Ölüyorum!"

Ve her zaman olduğu gibi hıçkırıklarım sessiz yakarışlara dönüştü. Duşun altında ne kadar zamandır durduğumu bilmiyordum. Kendime geldiğimde su hala tepemden akmaya devam ediyordu.

Düzensiz hareketle duştan çıktım. Kurulanıp üstüme mavi kısa bir elbise giydim, saçlarım tam olarak bel hizzamdaydı, kurulamak zor değildi ama kurulamadım. Kahverengi deri botlarımı giyip odadan çıktım. 

HOLL oldukça büyük bir mekandı. Beş katı vardı ve her katta en az 80 tane oda vardı. En alt katı bar ve resepsiyona ayrılmıştı. Zaten Las Vegas gibi bir yerde yaşıyorsanız buranın genelev olması hukuken bir anlam ifade etmiyordu. Cam kaplı asansöre bindim, babamın her zamanki gibi üçüncü kattaki fahişelerle ilgilendiği bölüme ilerledim. Makyajım her zaman onun yanında yapılırdı. 

"Ah, benim güzel kızım. Otur şuraya." 

Makyajım yaklaşık on beş dakika sürdü. Suzanne ismi verilen kadın beni bugün fahişesi olacağım adamın yanına götürmek için yanıma yaklaştı.

"Yerini söyle. Kendim giderim." diyerek gereksiz biçimde onu tersledim. Buradaki herkesten iliklerime kadar nefret ediyordum.

"4. kat 556 numara." kadının sesi oldukça titrek çıkmıştı. Burada insanlar bana saygılı davranırlardı çünkü ben artık, o dünkü küçük kız değildim. Ben Rose Tiverly. Bu bataktan asla çıkamayacak Rose Tiverly...

 MULTIMEDIADA ROSE VAR. OKUYUP YORUM VE VOTE ATARSANIZ SEVİNİRİM. SEVİLİYORSUNUZ.

Barbed Wire ( Dikenli Tel )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin