4# - MELEĞİN DOKUNUŞU

127 10 5
                                    


-16.10.2024-

Sesi duyar duymaz hemen içeriye koştum.Eva yerde ayağını tutuyor ve bağırmamak için kendini sıkıyordu.Işığı açtım ve yanına gidip ne olduğunu anlamaya çalıştım.

"Eva! Ne oldu?"

"Ihh!! Ayağım!"

"Ne oldu ayağına, çek şu elini!"

Eva elini kaldırmıştı, küçük parmağı kızarmış ve şişik görünüyordu.Dokunduğumda kolumu öyle bir sıkmıştı ki tırnakları derimi çizmişti.

"Şimdi seni mutfağa götüreceğim.Kolumu da daha fazla sıkma artık"

Bütün bu sese rağmen Leon uyanmıyordu, sanırım nedeni çikolatalardı.Eva'yı kucağıma alıp mutfağa götürdüm ve sandalyeye oturttum.Yeni uyandığı için gözlerini açmakta zorlanıyordu.

"Buz alıp geliyorum"

Buzluktaki bütün buzları bir poşede döküp Eva'nın ayak ucuna çöktüm

"Hazır ol, sanırım biraz acıyacak"

"Ne?"

O ne olduğunu anlayana kadar poşeti ayağına koymuştum bile.

"Ahhhh! soğuk!!"

Eva saçımdan tutup çekmeye başlamıştı.Yardım etmeye çalışıyordum fakat ondan daha fazla canım yandığına emindim.Bir süre sonra buz hissiyatını azalttığı için kendini daha iyi hissetmişti.Buzu tutması için ona bırakacağım sırada farkettim ki diğer elini hiç açmıyordu.

"Eva elini neden açmıyorsun, onu da mı incittin?"

"Hayır, televizyonun yanında bunu buldum ve sana göstermeye gelirken ayağımı vurdum"

Elini açtığında siyah kolye aşağı doğru uzandı.

"Bu çok güzel, senin mi?"

Kolyeyi görünce onun kolyesini vermeyi unuttuğum aklıma geldi.

"Ver onu bana!"

"Ne oldu?"

"Bekle"

Işıkta parlayan gözleriyle beni dikkatlice izlerken kolyeyi diğerinin bulunduğu cebime soktum ve onu bırakıp yerine Eva'nın kolyesini aldım.

"Elini aç"

Elini uzattığında kolyeyi onun avucuna bıraktım.Eva simsiyah kolyenin yerine parlayan o cennet kanatlarını görünce çok şaşırdı.

"Yeni kitabın kutlu olsun"

"Bu, benim için mi?"

"Evet senin için, vermek için doğru zamanı bulamamıştım sadece"

Eva buz poşedini kenara bırakıp tek ayağının üstüne kalktı

"Dur hemen kalkma ayağın acıyacak"

Kıyafetimden hafifçe çekerek beni ayağa kaldırmıştı.Bizi ayıran birkaç santimin arasında göz göze kaldık.

"Kolyeyi takmama yardım eder misin?"

"Tabi"

Kolyeyi bana verip arkasını dönmüştü.Zinciri boynunun etrafından geçirip arkada birleştirmek kısa olan kumral saçlarının arasında pek de zor olmamıştı.Klipsini takıp bırakmak üzereyken ellerimi yakaladı.

"İçimde bir his var, bana bir hastalık gibi bulaştı.Düşünmeden duramıyorum"

"Neyi?"

"Seni...Neden bilmiyorum, sana bakınca başını okşayacak kimsesi olmamasına rağmen, ağlayan küçük bir çocuk görüyorum.Ben..Ben ona yalnız olmadığını gösterecek kişi olmak istiyorum"

Hislerine karşılık bulmak kadar emsalsiz bir şey olmadığını o an anladım.Bunları daha önce söylemiş olsaydı düşünmeyi bile düşünmezdim.Ama bunun için artık çok geçti, onu benimle birlikte karanlığa sürükleyemezdim.Bir daha ne zaman döneceğim, hatta dönüp dönemeyeceğim bile belli değilken.Böyle masum bir melekten beni beklemesini isteyemezdim.

"Sarhoşsun.."

"Değilim sadece seni se..."

Sol elimle dudaklarını hafifçe bastırdım

"Sarhoşsun"

Diğer elimi bırakıp hiçbir şey söylemedi ve duvara tutunarak yavaşça içeriye doğru yürüdü.Sarhoş değildi, bunu bir kör bile görebilirdi.Önümdeki sandalyeye oturup yüzümü pencereye çevirdim.Her şey üst üste geliyor, yaşama dair bütün umutlarım bir bir yok oluyordu.Eminim şeytan bile üzülüyordu halime.Başımı arkamdaki duvara yasladım, gözlerimi kapattım ve yağmurdan bu ateşi söndürmesi için yardım istedim.Çok sürmeden hissimi kaybettim ve uykuya yenik düştüm.

***

Uyandığımda saat sabah on buçuktu.İçeriye gittiğimde Eva ve Leon çoktan gitmişlerdi.Bu gün ne kapıya ne de çalan telefonlara baktım.Aklını kaybetmiş gibi evde öylece duvarları seyrettim.Kalan son saatlerimin boş geçmesi umrumde bile değildi, bir an önce gelip beni almalarını istiyordum.En azından uyuduğumda bu acıların hiçbirini hissetmeyecektim.Günümü bir hiç gibi harcadıktan sonra yiyebileceğim son yemeğimi ve alabileceğim son duşumu aldım.Son dakikalarımı da sevdiğim bir müziği dinleyerek geçiriyordum.Saat altıyı gösterdiği sırada kapı çaldı.Veda vaktinin geldiğini biliyordum.Kapıyı açtığımda tertemiz siyah takım elbisesi ve siyah güneş gözlüğü olan bir adamla karşılaştım.

"Neden burada olduğumu biliyorsunuz.Yanınıza yedek hiçbir şey almanıza gerek yok, özellikle telefonunuz.Onun dışında hazırsanız gidebiliriz"

Ne neden bu kadar gizemli olduğu ne de üslubu umrumda değildi.

"Hazırım gidebiliriz"

Adam başka bir şey söylemeden arkasını döndü ve yürümeye başladı.Ayakkabılarımı giymeye çalıştığım sırada yerde bir zarf gördüm, üzerinde hiçbir şey yazmıyordu.Zarfı yanıma alıp adamın peşinden gitmeye başladım.Adam evin önündeki siyah, camları filmli arabaya gidip arka kapıyı açtı, binmek için beni bekliyordu.Kapıdan içeri girmeden önce son bir kez etrafa baktım.Uzaktan birisi buraya doğru koşuyor ve beklemem için el sallıyordu.Yaklaşmaya başladığı sırada onun Leon olduğunu anladım ve hemen arabaya girdim.Arka camdan Leon'a bakıyordum, hiçbir şeyden haberi olmadan orada öylece duruyordu.

"Hoşçakal dostum"

Önüme döndüm ve kapının önünde bulduğum zarfı açtım.İçerisinden üç fotoğraf çıktı.İkisinde üçümüz eğleniyor, diğerinde ise Eva yanaklarımdan çekiştiriyordu.Artık onlardan bana ve benden onlara kalan tek şey anılarımızın sahibi bu küçük kağıt parçalarıydı.Resimleri cebime koydum ve kafamı cama yaslayıp benim için zamanın duracağı yere doğru ilerlemeye başladım.

ELFIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin