İntihar Mektubu

231 6 0
                                    

Bunu anlatmamam gerekiyor ama artık içimi dökemem lazım!Artik icimde tuttuğum bu sır beni yavaş yavaş sonsuzluğa götürüyor ... Bu sonsuzluk neresi bende bilemiyorum ama tek bildiğim pek iç açıcı bir yer olmadiği. Ben bazı şeyler görüyorum. Kimsenin görmediği...Sizden bariz bir şekilde daha farklı şeyler... Ürkütücü ve soğuk şeyler...
Hepsi 13 yaşıma bastığımda başladı. 31 Ekim 2012. O akşam iyi uyuyamadım.Kabuslarım uyumama el vermiyordu...Sanki rüyalarimin bir tutsağıydım... Beni bir kafeste tutuyorlardı ve bu kafeslerden çıkmanin bedenli tatlı uykumdan uyanmakti.En yakın arkadaşım Defneyi gördüm.Hayattaki en değer verdiğim insandı belkide o.Aslinda onun o halina Defne diyemiyordum...Çok bitkindi....Normal Defne çok mutlu çok güleryüzlü ve pozitif bir insandi ama bu tam zıttıydi onun.Titriyordu.Sayıklıyordu.Bir şey mırıldanıyordu. Ne olduğunu ilk başta anlayamadım ama sonunda mırıldandıgı şeyin "N" harfi olduğunu anladım. Defne bıçağa ağlamaktan kızarmış gözlerle baktı. Bıçağı yavaşça eline aldı ve bileğini kesmeye başladı. Bu bir süre böyle devam etti. Sonunda bileklerinde kesicek yer kalmadığında bıçağı göğüs hizzasına getirdi ve "n" harfini kazıdı. Gözlerinden yaşların akması birden durdu 10 saniye sonra da Defne ölmüştü.
Nefes nefese uyandım. Sabahın körü saat 3:48'di. Korkmadığımı söylesem yalan olur ama bunun sadece bir rüyadan ibaret olduğunu düşünmüştüm. Yanılmıştım.O yüzden geri uyumaya çalıştım ama boşuna. Her gözlerimi kapadığımda Defnenin yerde ölü halini görüyordum.
Saat 7:30da aşağı indim annem yine uyanmamıştı. Bende o yüzden mısır gevreği yemek zorunda kaldım. Yukarıya odama çıktım ve üstüme siyah üzerinde "So What?" yazan tişörtümü giydim pantolon olarak ise krem renginde bir tayt giydim. Dişlerimi fırçalıyıp botlarımı giydim ve çantamı aldım. Ve dışarıda servisi beklemeye başladım. Her zamanki günlerimdi, en azından öyle zannediyordum. Yine Imagine Dragons dinliyordum, yine siyah giyinmiştim, yine annem bana kahvaltı hazırlamamıştı ancak içimde bir boşluk vardı. Müzik dinlerken gördüğüm o rüyayı düşünüyordum.
Birden yanimdaki arkadasim beni sarstı.O an gerçek dünyaya döndüm. Beni sarsan kişi Candı. Bana "ne bu hal aşık mı oldun yoksa?"diye sordu. "Yoo sadece düşünüyordum" diye utanarak cevap verdim. Can benle alay etmeyi çok severdi. Hep civciv veya limon kafa diye bana seslenirdi.Aslında onu yakından tanıyınca iyi bir insandı. Sadece çok çabuk satıyordu. Bir kaç dakika daha onla hal hatır konuştuktan sonra servis geldi. Çok garipti. Defne gelmemişti. Onu aramaya çalıştım ama açmadı. Herhalde bugün annesi bırakıcaktır diye düşünüp kafaya takmadım.Selin Teyze Defne gibi siyah saçlı ve çok güzel bir kadındı. İyimser ve tatlı bir insandı. Çok meşgüldü bu yüzden Defneye az zaman ayırabiliyordu ama bazen onu okula bırakıcak zamanı oluyordu.
Serviste hep cam kenarında otururdum. Nedense küçüklüğümden beri böyle alışmıştım.Defne gelmediği için yanım boştu. Yanıma ben ve Candan sonra iki durak sonra binen arkadaşım Büşra oturdu. Büşra gözlüklü ve çok akıllı bir kızdı. Tam bir inek denilemezdi çünkü sosyal biriydide aynı zamanda. Büşra kulaklığımı ben fark etmeden çıkarıp "Ne oldu Rüya? Ters mi kalktın bugün?" diyip garip kahkahasıyla güldü. Büşra gülerken biraz eşek gibi bir ses çıkarıyordu. Bu yüzden sınıfımızdaki erkekler ona "Eşek Büşra" diyorlardı . Can'a verdiğim cevabın aynısını ona söyledim. "Yoo sadece düşünüyordum." dedim. Büşra cevap vermedi ve çantasından Harry Potter kitabını çıkarıp okumaya başladı.On - on beş dakika sonra okula vardık.
Servisle gitmenin güzel yanı çoğunlukla okula geç kalmıyordun ve eğer geç kalsaydında servisi suçluyıp geç kağıdı almıyordun. Servisten indikten sonra dolaplara gittim . Çantamı dolabıma koyduktan sonra Defne'nin dolabını önünde ders başlıyana kadar beklemeye başladım. Saat gittikçe ilerliyordu ama Defneden iz yoktu. Gittikçe endişlenmeye başladım. Ya o rüya gerçekse, ya Defne öldüyse gibi şeyler düşünmüye başladım. Sonra kendini topla Rüya mantıklı ol diye içimden konuştum ve kitaplarımı alıp biyoloji dersine girdim.
Her derste yaptığım gibi hocaların abartılmış resimlerini çiziyordum taaki Eylül Hoca beni yakalayana kadar. Onu şişman ve kızgın bir olarak çizmiştim. Bu resmi görünce yüzü kızgınlıktan kızardı ve benim derhal müdüre gitmemi söyledi. Aslında Eylül Hoca yani biyoloji hocam beni severdi. Sürekli bana artı verir ve tahtaya kaldırırdı ama bana bu sefer ki bakışı hiç birine benzemiyordu. Başım yere bakarak Mehmet Bey'in odasına gittim.
Mudurumuz Mehmet Bey sevilen bir adamdi, ama kizdimi işin bitmişti. Tedirgindim.. Eğer bana kızarsa beni sevmeyi bırakırdı ve inan ki beni sevmesi büyük bir avantajdı.

Kapıyı tıklattım. "Kim o?" diye sordu bende "Şey, ben Rüya" diye cevap verdim. Beni her zamanki gibi güler yüzle karşıladı. Olayı ona hafifleterek anlattim (öğretmeni şişman çizdiğimi kısmını yani :D). Yüzündeki gülümseme silinmişti ama bana ne kızdı ne de birşey dedi. Bana gidebilirsin dediğinde rahatlamıştım.
Okulun kalan zamanı normal geçti. Sadece Defne'nin olmaması beni biraz yalnız hissetirdi. Onu şimdiden özlemiştim bu yüzden okul çıkışı derhal onu aradım. Cevap vermedi. Sesli mesaj cikti. Bende ona "Nerdesin? Meraklandım beni bunu alınca geri ara" diye bir mesaj bıraktım. Birkaç saat geçmişti ama hala beni geri aramamıştı. Tedirginleşmeye başladım. Ve gece gördüğüm rüya aklıma geldi. Gerçekmiydi? Aptallaşma Rüya diyip aklımı başıma topladım. O gece annesini aramaya calıştım ama meşgul çıktı. Defnesiz birgün beni yalnız hissetirmişti. Stresleniyordum ama niye bilmiyordum. Karnımda bir ağrı başladı bu yüzden aspirin aldim ve uyumaya çalıştım.
Sabah geçen günle aynıydı. Okulda yine Defne yoktu. Yine yalnızdım. Yine Can beni satmıştı. Gece başlayan karın ağrım durmamıştı. Salı günleri en sıkıcı gündü haftanın. Hiç bir sosyal aktivite yoktu. Sadece matematik Türkce İngilizce biyoloji fizik ve Fransızca vardi. 4. Ders yani matematik dersi günümü felakeleştirmeye yetti. Derste tam rasyonel sayılarla ilgili bir test cözerken Mehmet Bey bir anons yaptı. "Defne Gündoğan dün gece intihara kalkışmış ve ne yazık ki başarılı olmustur. Ailesine ve arkadaşlarina baş sağlığı dileriz."
Arkamda Defneye daha gecen hafta gergedan diyen kız ağlamaya başladi. Ben ağlamıyordum. Ağlıyamıyordum. İnanamıyordum. Nasil yani? Defne? İntihar? Bu olamazdı sadece bir rüya diye düşündüm. Ne kadar öyle olduğunu düşünmek istesemde şu an olanların gerçek olduğunu biliyordum. Hocadan izin almadan sınıftan çıkıp banyayo gittim. Banyoya giderken göz yaşlarımı engeleyemedim. Şoktaydım. Anlıyamıyordum. Nasil olurdu? Niye Defne hayatına son vermek isterdiki? Neden mutsuzdu? Banyoya girdiğimde yüzümü yıkadım. Göz yaşlarım hala durmuyordu. Yüksek sesle bir cığlık attım. Bu beni biraz rahatlattı ama tam o an sinir krizi yüzünden yere yığılıp Defne'nin yanına gideceğimi zannettim.
Dersten uzun süre gidersem hocanın bana kızıcağını biliyordum bu yüzden sınıfa geri döndüm. Hala ağlıyordum, hala inanamıyordum
Sınıfa girdiğimde göz yaşlarım yüzümden hala süzülüyordu. Herkes bana bakıyordu sanki bir yas tutuyorlardı. Ama onlara çok kızgındım hemde çok. Defne hayatta değilken onu seviyorlar ama hayattayken onu eziyorlardı. Hepsi bana acı dolu bakışlarıyla bakıyorlardı. Kızgındım, üzgündüm ama bu salakların önünde ağlamayacaktım. En azından deneyecektim. Kalan okul günü boyunca hiç konuşmadım. Herkes beni piskopata falan dönüştüğümü düşünüyordu herhalde. Onları suçlayamazdım ama, çünkü sahidende delirmiştim. Aklımda cevaplanmamış bir sürü soru vardı. Niye böyle birşey yapmıştı? Mutluydu. En azından bana öyle söylüyordu. Hem de sevilen biriydi. Aşıktıda. Aksel'le 3 aydan beri çıkıyorlardı. İkiside mutlu görünüyordu. Defne sürekli bana "Sende çıkmaya başlamalısın insanı özel hissetiriyor,mutlu ediyor " derdi. Okul bittiğinde servise bindim ama bu seferki planım farklıydı. Evime değil Defne'nin evine gidecektim. Selin Abla'nın durumunu tahmin edebiliyordum. Servis onların evibin önünde indiğinde servisten indim ve kapıyı çaldım. İlk çaldığımda kimse açmadı ikinci çaldığımda kalın bir ses "Geliyorum" dedi. Bu Cem Abi olmalıydı. Kapıyı açtığında onu tanıyamadım. Gözleri kıpkırmızıydı. Bitkindi. Beni görünce bana sarıldı. Kullağıma " Seni çok seviyordu." Cem Abi'de Defne gibi kokuyordu. Lavanta kokusu Gündoğan ailesinin imzası gibiydi ama şu an o koku umrumda değildi. "Acaba arkasından hiç mektup bıraktı mı?" diye sordum. Yavaşça kafasını salladı. Beni içeri buyurdu. Beraber yukarı, Defne'nin odasına çıktık. Defne kırmızı rengini çok severdi. Odasının duvarları beyazdı ama neredeyse tüm aksesuarları kırmızıydı. Ama bugün ilk defa odası bu kadar kırmızı görünüyordu. Beyaz tüylü halısında kan lekeleri vardı. Kendimi onlara bakmamak için zor tutuyordum. Cem Abi Defne'nin çalışma masanın üstünden çok dikkatlice bir kağıt parçasını aldı. Ve onu bana verdi. Kağıtta sadece "N" yazıyordu. Cem abi fısıldayarak; "Bu kağıt onu yerde bulduğumuzda elindeydi." dedi.

Merhaba arkadaşlar umarım beğenmişsinizdir en yakın zamanda ikinci bölümü koyucağız :)

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 30, 2014 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

İntihar MektubuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin