Kapıyı neredeyse kapatacaktım ki Altan ayağını içeri sokarak bunu önledi. Sinirle kapıyı ittiğimde inatçılığını sürdürdü ve kapıyı açtı, benden güçlü olduğu için ona karşı koyamamıştım. Durmamı istemesinin bir sebebi yoktu bana daha ne söyleyebilirdi ki.
"Burada yalnız kalmak istediğine emin misin sana bir yer ayarlayabilirim."
"Sadece yalnız kalmak istiyorken neden emin olmayayım?"
Altan konuşmak için ağzını açtı ama söyleyecek bir şeyi olmadığı çok açıktı. Öylece bakmaya devam ettiğinde ona gitmesini söyledim.
"Beni kıskanıyorsun."
Gözlerim yerinden çıkacak kadar büyümüştü böyle bir şey söyleyeceğini düşünmemiştim.
"Sana bunu düşündüren ne bilmiyorum ama sen bana evleneceğimizi söylediğinde kabul etmemiştim bunu sen istediğin için söylemiyorum ama sakın aklından çıkarma olur mu ve bir daha asla senin umutsuz aşığınmışım gibi davranma. O kızla evlenecek misin, evlen kılımı bile kıpırdattığımı görmeyeceksin. Benimle oynamaktan da vazgeç. Hayatımdaki tek erkek sen değilsin bu yüzden sana mecbur olmadığımı anla. Artık hiçbir şekilde seni umursamayacağım." bir solukta konuştuğumda her lafımı dikkatle dinlediğini fark ettim.
"Beni umursamayacağını söylüyorsun öyle mi, gerçekten mi? Kolaysa bundan sonra da öyle yaparsın."
Birden dudaklarımda küçük bir öpücük hissettiğimde hiçbir şey düşünemez oldum. Beynime giden damarlarım kan akışımı kesmiş gibi hissediyordum. Kelimeler de dahil her şey zihnimden uzaklaşmıştı idrak yeteneğimi kaybetmiştim.
Kaşlarımı havaya kaldırmış donuk bir şekilde bakıyorken geri çekildi."Şimdi gidiyorum döndüğümde bana zorluk çıkarmayağını umuyorum. Her zaman böyle uysal görünmüyorsun." dedi ve gözden kayboldu.
Bir müddet yerimden kıpırdamadan durdum az önce olanların gerçekliğini sorguluyordum ya da belki de şaşkınlığımı üstümden atamamıştım. Ne hissetmem gerekiyordu, peki ben ne hissediyordum? Bu yaptığından ne çıkarmalıydım? Binlerce soru zihnimi meşgul etmeye başladığında yavaş yavaş kendime geldiğimi hissettim. Yine de bu aklımdaki sorulara cevap bulduğum ve şaşkınlığımı yitirdiğim anlamına gelmiyordu.
Merdivenlere yöneldim ve demirden tutunarak yukarı çıktım. Eve girdiğimde direk yatak odasına yöneldim üzerimdeki ceketi çıkarttım ve yere fırlatıp yatağa girdim.
Uyumak istiyordum az önce olanlar aklımdan çıkana kadar uyanmamak.***
Sıcak bir güz günü güneş tepede ışıl ışıl parlıyorken beyazlar içindeki bedenim rüzgârın bana getirdiği yapraklar arasında kayboluyordu. Vücudumda görünen tek bir yer kalmayana dek yaprakların istilası devam ettiğinde yağmur bulutları gökyüzünü kaplamıştı.
Yapraklar ıslandıkça bedenim toprağa gömülmeye başlamıştı sonunda taşıyamayacağım ağırlığa ulaştığında nefes almakta zorlanıyordum. Çıkmak için kolumu uzattığımda ne kadar zorlasam da hareket edemedim. Nefes almak istediğimde boğulacağımı hissettim.
Neredeyse bilincimi kaybedecek kadar nefessiz kaldığımda bir prens geldi ve üzerimdeki yaprakları sıyırıp beni kollarının arasına aldı. Nefes almadığımı fark ettiğinde dudaklarını dudaklarıma yaklaştırdı ve masum bir hayat öpücüğü bıraktı.Dehşet içinde gözlerimi açtığımda parmaklarım boğazımdan ayırdım ve havayı, odadaki oksijeni tüketmek istercesine içime çektim.
Kendimi hâlâ rüyanın içinde hissediyordum etrafımda kurtulmak istediğim yaprakları aradım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİMSESİZ #Wattys2019
RomansaDicle, yapraklarını teker teker düşüren sonbahar ağacı gibi sonunda yine kendisiyle başbaşa kalmıştı . Yalnızlığın kıyısında kaybolmuşken fark etmeden tutunduğu bir liman onun tek sığınağı olmuştu. Artık kaybedecek çok şeyi vardı. Onun en de...