"Bana geminizde yer vererek çok nazik davrandınız kaptan."
Hava bükücü olduğunu öğrendiğinde -daha doğrusu mızrakları askerlere sapladığında- üstüne saldırmaya yeltenen herkes şoka uğramış, kaptan gemisinden ağır adımlarla çıkıp herkese geri çekilmesini söylemiş ve Amymone askerleri gelmeden önce burayı terk etmeleri için Alfie'yle birlikte herkesi geminin içine almıştı.
"Nereye gitmeyi planlıyordunuz prensim?"
"Phered Krallığı. Benim atalarım, yani Yunanlılar'ın asıl yerleşim yerine gitmek istiyorum. Belki orada kendimi saydırabilir, önemli bir yere gelebilirim diye düşünüyorum. Bu gemi Topraklar'daki hangi krallığa gidiyor?
"Bu gemi Topraklar'a gitmiyor prensim, Mydwen Krallığı'na doğru yola çıktık fakat Mydwen ve Hykeham Krallıkları arasında bir kargaşa olduğu söyleniyor. Hykeham Krallığı yıkılmak üzereymiş fakat Hykeham kardeşleri yani Kreon, Edlyn ve Marleen Hykeham kayıpmış."
Alfie adamın söylediklerini pek takmamıştı çünkü o sırada nasıl hava büktüğünü hatırlıyor ve kendine sorular sorup duruyordu. Ayrıca kendisini aşırı zayıf sanarken nasıl böyle işlere kalkıştığını da aklı almıyordu. Amymoneların küçük Alfie'si şu an Mydwen Krallığı'na gidiyordu, fakat orada nasıl biri olarak karşılanacağı önemli bir soruydu.
Gemiye zorlasa bir köle olarak bindirilmek yerine şu an bir kral gibi muamele görüyor, önüne çeşit çeşit meyve ve yıllanmış şarap konuluyordu. Halbuki bilmiyorlardı ki şarap içmesi yasaktı. Bazen gizli saklı içmeye çalışırdı ama kokusundan dolayı çabucak yakalanırdı. Neyseki içtiği şarap hafifti ve içerken o kadar kötü hissetmiyordu. Aksine hoştu bile.
Gemi'nin yapacağı yolculuk yaklaşık bir hafta sürecekti. Mydwen Krallığı'nın şu an temiz olduğunu sanıyorlardı, çünkü asıl saldırıyı Mydwen yapmış. Fakat prens ve prensesler kaçmayı nasıl başarmış olabilirler?
Ayrıca Alfie dışında başka havabükücü var mı? Varsa asıl kaynakları hangi krallık? Ve en önemli soru Alfie hem hava hem de su mu bükebiliyor?
Kaptan, Alfie'ye yardım etmek için elinden geleni yapacağını söyleyip duruyordu, anlaşılan onda eline geçebilecek bi hazine vardı, bilirsiniz korsanlar hazineyi severler, fakat onu saklamaya da bayılırlar.
Mide bulantısıyla geçen üç günden sonra Topraklar'a bağlı fakat oradan yaklaşık 50 kilometre uzaklıkta bir adaya demir attılar. Alfie az, buz bildiği su gösterisini, ada halkına gösterdi. Su bükücüleri, toprak bükücüler çok severdi ancak hava bükücülerden hiç haz etmezlerdi, aslına bakarsanız Hykeham Krallığı'nı çoğu krallık sevmezdi, ama artık hava bükücülerin olmadığını düşünürsek, krallık artık büyük bir tepki almamalıydı... Peki neden saldırdılar?
Adada erzak alışverişinden dolayı bir gün kalmaları gerekti, Alfie kendi çapında adada dolaşmaya çıkmak istedi. Adanın içlerine doğru gittikçe asıl meydan ortaya çıkıyordu. Sirk sanatçılarından tutun, falcılara kadar her çeşit insan vardı. Alfie hayatında böyle bir izdiham görmediği için bu olay ona çok garip gelmişti, aynı zamanda eğlenceli...
Dolanırken bir kadın göğüslerini sallaya sallaya yanına geldi, "Yakışıklı sana bir tarot bakarım, yarı fiyatına hem de, yıllardır böyle güzel bir surat görmüyorum, gelirsen mutlu olurum." dedi ve yine aynı gümbürtüyle geri dönüp gitti, Alfie o eğlenceye kendini kaptırmıştı zaten, falcıya gitse ne kaybederdi?
Kadın çocuğun güneşin altında parlayan sarı saçlarını arkasında hissettiğinde dönüp altın dişini göstererek gülümsedi. Alfie'yi karşısına oturttu ve desteyi bölüp üç tane kart çekmesini söyledi.
"Görüyorum... İlk kartın Kılıçların Kralı. Sıkıntı yaşıyorsun, büyük sıkıntı hem de fakat sonu ferah. Sonunda iyi bir yere geliyorsun sen. Çok istediğin bir şey mi var senin?"
"Hayır, aslında amacım ne onu bile bilmiyorum."
"Ablan şimdi hemen çözer sorununu güzelim, bir tane daha aç bakalım. Hmm... Asaların Beşlisi... Savaştasın sen. Farkında değilsin, bir anda kendini savaşın ortasında bulacaksın. Sen de garip bir şeyler seziyorum, ama çözemedim."
"Gayet normal biriyim ben."
"Son kartını seç bakalım."
...
"Olamaz... Dünya kartı. Bana gelen sayısız kişi arasından sadece sana çıktı. İlk sana çıktı. Sende garip bir şey olduğunu biliyordum, elini ver bana... Sende akan kan bile farklı. Titriyorsun, su bükücüyüm diyorsun ama kimse hayatında sarışın bir su bükücü görmemiştir, tarihe bakarsan yoktur. Sen nesin?""Her şeyin bir ilki vardır değil mi ama, hem su bükücüyüm, bunu kanıtlayabiliyorum, daha ne istiyorsun? Gidiyorum ben buradan."
"Paramı vermeden hiçbir yere gidemezsin çocuk!"
"Tek söylediğin farklı biri olmam, onu ben de biliyorum, sarışın bir su bükücü olduğum için farklıyım, ezildim tamam mı? Bugüne kadar. Kimse acımadı bana, bu sefer de ben kimseye acımayacağım. Bana bir kez daha biri yaklaşmaya çalışsın, orada öldürüp geberteceğim onu."
"Su yokken hiçbir şekilde yapamazsın bunu sen de biliyorsun."
"Suya ihtiyacım olduğunu kim söylemiş?" dedi ve Alfie, kadının daha yeni içine çektiği soluk borusundaki tüm havayı ustalıkla bükerek boğazına kadar getirdi ve gazın orada basınç yapmasını sağladı. Kadın kaskatı kesilmiş, nefes alıp vermeye çalışıyordu ama çırpınışları hiçbir işe yaramıyordu. Meydandaki tüm vatandaşlar Alfie'nin yaptığını izliyor, kimse bir şey yapamıyordu. Böyle bir şeyin olmasına imkan yoktu ki?
Kadının artık gücü kalmadığında, Alfie tüm havasını dışarı çıkardı ve kadın anında yere yığıldı. Alfie kan çanağı olmuş gözleriyle etrafa tehdit edici bakışlar atarken, herkes birbirinin arkasına geçiyor, korkudan üç buçuk atıyorlardı.
Aradan yaşlı, metafizikle uğraştığı sakalından belli olan bir amca çıktı. "Sen... Sen ölmemişsin. Kurtaracaksın bizi. Gökyüzü sensin sevgili oğlum. Barış sensin. Sen bizsin. Gücünü bizim üzerimizde kullanma, zamanı gelince düşmanının kim old..."
Arkasına bembeyaz ok saplanan adam, gürültüyle yere yığıldı ve o sözlerin devamını kimse öğrenemedi. Alfie hemen koşmaya başladı, çünkü öldürüleceğini biliyordu.
Hemen kaptanla konuştuktan sonra acil ayrılma çağrısı yapıldı, Alfie geminin en güvenli yerine alındı ve adadan hemen ayrıldılar.
Ortalık sakinleştikten sonra, okyanusun ortasında güneşin batışını izleyen Alfie, neler yaşadığını algılamaya çalışıyordu. Gözünün önüne düşen, Güneş'le birlikte iyice sararan saçını üfleyerek -birnevi hava bükerek- geriye doğru attı. Kendi kendine mırıldanmaya başladı.
"Ben Gökyüzü'yüm. Ben Güneş'im. Ben Deniz'im. Ben Dünya'yım. Ben. Güçlüyüm."
Bunun bir şarkıya dönüşeceğini kim bilebilirdi ki?
8. Bölüm Sonu
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Wrong Generation
AdventureOrta Çağ tadında gelecek zamanda geçen bir savaş hikayesi. Kraliçelerin krallarını öldürdükleri, prenseslerin evden kaçtığı, prenslerin savaştığı bir kitap. Aklınızda oluşan kral, kraliçe ve prens, prenses figürlerine elveda diyin, onların hiçbiri b...