Edward artık sona geldiğini anlamıştı. Son saniyelerini yaşarken, hayatı gözünün önünden film şeridi gibi geçti. Sanki zaman durmuştu onun için. Kendi kanına bulanmış cam parçaları ile hızla aşağıya düşüyordu. Rüzgar sanki yırtıcı bir hayvan gibi kulağında uğulduyordu. Sonra bir ses duydu. Suyun içine büyük bir taş düşmüştü sanki. Her şey karardı bir anda... Edward ikinci kattan, şans eseri havuza düşmüştü. O hasta yatağında yatarken, odanın dışında neler olduğundan habersizdi. Esmer bir polis memuru içeri geldi ve ona bildiklerini anlatmasını söyledi. Edward yaşananları düşünmeye başladı; Edward siyah sandalyesini, ayaklarıyla
çevirirken bir yandan da kafasını kaşıyordu. Kıvırcık uzun saçları çok kabarık göründüğünden lastikle bağlamıştı. Bu sayede saçlarını düzleştiriyordu. Siyah sakalları ise yüzünü inceden örtüyordu. Plânının kusursuz olduğundan emin olmak için son kez düşünmeye başladı. Kaplan ve Yılmaz sabah ders başlamadan gelecekti. Sonra kayıt tamamlanacak ve odalarına yerleşeceklerdi. Ders saati gelince sınıflarına gidecekler ve o sırada doktor raporuyla dinlenmekte olan Edward gelecekti. Kıvırcık saçlı çocuk daha önce sattığı uyuşturuculardan iki paket almıştı. Bu hediyeler iki Türk'ün odasına gitmekte idi. Edward, eski okulunda da karanlık işler yaptığı için atılmıştı... Şimdi polis Kaplan ile Yılmaz'ın odasında uyuşturucu bulunca ikili hem hapse düşer hem de okuldan atılırdı. Boyacı kılığına giren Edward lacivert tulumunu giydi. Ne de olsa Yen'i gelenlerin odasına bakım yapılırdı...Cebine malları koyduktan sonra bir an durdu. Suratında haince bir gülümseme ile altın rengi saatine baktı. " İntikam zamanı geldi! Ben nasıl hastanede acı çektiysem onlarda hapiste acı çekecek " dedi. Boya kutusunun kapağını kontrol etti ve eldivenlerini giydi. Fırçayı da cebine koyduktan sonra İki Türk'ün odasına doğru yola koyuldu. Portrelerin yanından rüzgar gibi geçerken halıya oldukça yumuşak basıyordu. En ufak bir ses ya da hata mükemmel plânını bitirebilirdi. Bu iş bittikten sonra büyük bir ödülü hak etmişti. Kapının kilidini elindeki maymuncukla açmaya başladı. Birkaç tıkırtının ardından kapı gıcırdayarak açıldı. Ama hesaba katmadığı bir şey olmuştu... İki gencin servisi geç geldiği için bugün derse öğleden sonra başlayacaklardı. Dolayısıyla oda boş değildi. Arbedenin ardından Yılmaz'ın onu camdan aşağı fırlatmasını hatırladı. İkinci kattan havuza düşerken cebindekilerde heba olmuştu... Olayları bu şekilde anlatamazdı. Edward" Ben arkadaşım Teressa'nın odasını boyamak için hazırlanmıştım. Fakat yanlışlıkla başka bir odaya gittim. Ben daha ne olduğunu anlamadan üzerime saldırdılar ve beni öldürmeye çalıştılar. Kaplan ve Yılmaz'dan şikayetçiyim!" dedi. Ardından yaralı çocuk yarım kalan uykusuna dönmüştü. Polis memuru hırçın bir şekilde odadan dışarıya çıktı...Kaplan ve Yılmaz geldikleri ilk gün ilk vukuatlarını yapmıştı. Yurdun içindeki revire yetiştirilen Edward içerde yatıyordu. İki gencin önünden hızla geçen Lisa Hanım Edward 'ı görmeye giderken sekreter de korka korka birkaç ilaç şişesi taşıyordu. Beyaz fayansların üzerindeki beyaz sandalyeler boştu... Edward saatlerdir baygındı ve henüz gözlerini açmıştı. Yılmaz duvarın dibine çökmüş elleri ile yüzünü kapatmış titriyordu. Kaplan ise bir çözüm bulabilmek için koridorda volta atıyordu. Yılmaz'ın hayatı gözlerinin önünden geçmeye başladı. Ne de olsa birazdan polisler onu götürecek ve kim bilir ne kadar hapiste kalacaktı. Okul hayatı da bitiyordu üstelik. İngiltere ' ye gittiği günler geçti gözlerinin önünden. Kaplan'la sınava girmelerini ve aynı üniversiteyi kazanmalarını...Arkadaşı ile uzun zaman önce tanışmış ve kardeş gibi olmuşlardı. Ardından Ceren' i ilk gördüğü günü hatırladı, aşık olduğu kadın yine gözlerini nemlendirmişti... Ceren 'in yürürken sallanan kısa siyah saçlarını, ona cesaretle bakan mavi gözlerini hafızasından silememişti hiçbir zaman... Üniversitenin ilk yıllarıydı;
Yılmaz hayatında ilk defa bir kızdan korkmuştu onu görünce. Aşık olmaktan korkmuş ve korktuğu da başına gelmişti. Hisleri karşılıklı olduğu için kısa sürede uzun bir ilişkiye başlamışlardı. Yılmaz üniversitenin kantininde çıkma teklifi ederken kekelediğini hatırlıyordu. Onlarca kişi "evet! Evet!" Diye bağırmıştı onun için. Her şey çok iyi gidiyordu. Ta ki Edward denen şeytan suratlı çapkın herifin aralarına girmesine kadar... Spor salonunda tanışmışlardı. Edward oldukça kurnaz ve güçlü biriydi. Kısa süre de çok iyi arkadaş olmuşlardı ama bir süre sonra Kaplan ile arası bozuldu. Tabi ki aralarını bozan Edward idi... Zamanla Ceren ile de çok samimi oldular, Yılmaz onlara güvendi. Gizli gizli buluşmalarını duyduğunda bile güvenmeye devam etti... Onu uyarmaya çalışan Kaplan'ı dinlemedi. Birkaç ay sonra Ceren ile de arası bozulmuştu. Edward iki tarafa da laf taşıyor ve onları adım adım bitiriyordu. Sonra ayrıldılar... Yılmaz yapayalnız kaldı. Birkaç gün sonra Edward ve Ceren'in sevgili olduklarını öğrenince onu sakinleştiren ve yanında olan yine gerçek dostu Kaplan idi. "İntikam soğuk yenen bir yemektir "demişti ihaneti öğrenince. Ceren yeni sevgilisinin getirdiği haplardan içmeye başlamıştı çoktan...Edward o tür maddeler sattığından kıza da bedava veriyordu. Tabi bu sadece başlangıç idi. Kız içtiklerini masum ilaçlar sanmış ve Yen'i sevgilisine güvenmekle ne büyük hata ettiğini bağımlı olunca anlamıştı. Yılmaz hâlâ aşık olduğu kadının Edward tarafından uyuşturucu bağımlısı edildiğini öğrenince çok sinirlendi ama sabretti. Edward'ın Ceren'i terk ettiğini ve öğrenince dayanamadı...Önce Ceren'i hastaneye yatırdı. Sonra çivili bir sopa alıp haini bulmaya gitti. Edward'ı başka bir kız ileyken buldu. Yılmaz çıldırmış gibi çocuğu dövdü ve bayıltana kadar da durmadı. Yılmaz tam Edward'ın kafasını çivili sopa ile parçalayacakken Kaplan onu durdurmuştu...Üniversite 'ye yüklü bir miktar bağış karşılığında bir süreliğine bu yurda gelmişlerdi. Edward burada da karşılarına çıkınca olanlar oldu...Yılmaz'ın yine tek çaresi Kaplandı...
Dört siyahi polis grili sarılı üniformalarıyla revir kapısının önüne geldi. Yılmaz artık hapishanedeki yerinin kesin olduğunu anlamış, başına gelecekleri bekliyordu. Hüzünlü bir ifadeyle" Yanımda değilken bile başımı belaya sokuyorsun, eski sevgilim " diye mırıldandı. Kaplan ortadan kaybolmuştu. "İyi bir avukat bulmaya gitmiş olmalı" diye düşündü, Yılmaz. Diğer polis memurlarından farklı olarak kırmızı kol bandı takan esmer bir polis otomatik kapıdan hışımla çıktı. Elinde ki kağıtta yaralı kurtulan çocuğun ifadesi duruyordu. Yeşil gözlerini bitik halde duran Yılmaz' a çevirdi " Bayım bizimle karakola kadar gelmenizi rica ediyorum " dedi. Diğer iki polis Yılmaz'ın koluna girdi ve onu götürmeye başladılar. Polis memuru etrafına bakınarak " Suç ortağınız nerede? " dedi. Yılmaz çökmüş omuzlarını dikleştirdi ve " O yaratığı tek başıma dövdüm, Kaplanın hiçbir suçu yok!" Dedi. Adam birkaç saniye suçluyu süzdü ve " ona biz karar vereceğiz! " dedi. Polisler Yılmaz'ı kırmız lacivert ışıklar saçan arabaya bindirdiler. Güçlü çocuk iki polisin arasına oturtulmuş ve kaderine razı olmuştu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamanda Kaybolan Gölgeler
AcciónBeladan uzaklaşıp, sakin bir okul hayatı bekleyen iki Türk için aslında her şey yeni başlamıştır...Kendilerini belanın en derin kuyuların da bulurlar... Işık için yaşayanlar ve Gölgeler de saklananları savaşına onlar da katılır... Zorlukların üstesi...