Kardeşim

277 17 4
                                    

GEORGE

O gün Harry ve Hermione Kovuk’a gelmişlerdi. Savaş biteli iki hafta olmuştu. Remus öleli, Tonks öleli, Snape öleli iki hafta olmuştu ve daha birçok unutulan isim. En önemlisi de Fred Weasley… Fred öleli, diğer yarısı öleli, iki hafta olmuştu… Tam iki haftasını diğer yarısı olamadan geçirmişti George. Sözlerini tamamlayan biri olamadan… Artık Fred’le karıştırılmadan, iki hafta geçmişti… Ölümden de beter bir iki hafta… Ama artık atlatması gerekiyordu. Hayatı böyle kendsine zindan ederse, Fred onu asla bağışlamazdı.

“George. George??” George aniden ona seslene bakabilmek için kafasını kaldırdı. Konuşan annesiydi.

“Ha?”

“Haydi kalk. Sofra hazır”

“Anne, yemesem olmaz mı?”

“Hayır Mr. Weasley! Hemen sofraya! Hadi!” George uflaya, puflaya mutfağa yürüdü. Herkes masanın etrafına oturmuştu. Sadece iki kişilik yer boştu. Fred ve George’nin yeri. Fred’in sandalyesini o öldüğünden beri kaldırmamışlardı. Kaldırmayı da düşünmüyorlardı. Yoksa Fred’in hayatlarından tamamen çıkacağını sanıyorlardı. Oysaki o, onların kalbinde yaşıyordu.

“Selam George! Selam F-“ Harry birden sustu. Az kalsın Fred diyecekti. George bunu fark etmişti. Ama ona kızamazdı. Alışkanlık olmuştu artık.

“Selam” dedi kısık bir sesle. Eski neşeli George yoktu sesinde. Hatta George bile yoktu. Fred’in ölümüyle George’da ölmüştü zaten.

“Şey, ben..” diye başlayacaktı Harry.

“Sorun değil” diye sözünü kesti George. Bu konuyu konuşmak istemiyordu. Sandalyesine oturdu ve yemeğini yemeye başladı. Yerken aklından bir bir anılar geçiyordu. Annesinin sürekli onları karıştırışı, Çapulcu Haritası’nı buldukları (çaldıklar) gün, Harry’ye onu verişleri, yaptıkları tüm o şakalar,  Weasley Şaka Dükkânı’nı açışları… Her şey, her şey ne kadar da güzeldi, diye düşündü George. Her ne kadar savaş yakın olsa da en azından birliktelerdi. Şimdi ise… Şimdi ise savaş yoktu, ama Fred’de yoktu. Birden saatin 19.54 olduğunu gördü. Fred’i ziyaret etme saatine altı dakika kalmıştı. Her gün saat tam 20.00'da onun yanına giderdi.Hemen yemeğini bitirmeye koyuldu.

“Ben gidiyorum anne”

“Tamam, git” dedi annesi. Birden yine yüzü düşmüştü. George masadan kalkıp, kapıya doğru yöneldi. Kapıdan çıktıktan sonra, Kovuk’un arazisine göz gezdirdi. Yine anılar canlanıyordu gözünde. Hem unutmak istemediği, unutursa Fred’in onu tamamen terk edeceği; hem de unutmak istediği, unutursa acılarının geçeceği anılardı onlar. Usulca yürüdü Fred’in mezarına doğru. Onun mezarını, George’nin bitmeyen ısrarları yüzünden Kovuk’un bahçesine koymuşları. Yavaşta mezara yaklaştı. Diz çöküp konuşmaya başladı.

“Selam Fred. Nasılsın?”

“Umarım iyisindir. Ben hiç iyi değilim. Hayatımda ilk kez böyle hissediyorum. Sanırım bu, üzüntü. İlk üzüntümü, sen gittikten sonra hissettim kardeşim. İlk üzüntüm bu benim. Meğer ben üzüntü nedir, bilmiyormuşum. Sen varken üzülmek olmazdı zaten” George artık gözyaşlarını tutamıyordu. Ağlıyordu. Evet, George. George ağlıyordu! Hayatını herkesi güldürmeye adamış, en mutsuz anda bile mutlu olabilen adam, ağlıyordu! Ama bunları yapabilmiş olmasının tek sebebi kardeşiydi. O yokken… O yokken, George bir hiçti.

“Fred...” diye söze başlayacaktı ki arkasından gelen sesle irkildi.

“Ooo, küçük Georgie ağlıyor. Yazık”  George arkasını döndüğünde hiç beklemediği bir manzarayla karşılaştı. Karşısında Rodolphus Lestrange duruyordu. Onun Azkaban’da olması gerekiyordu! Nasıl?

“Sen” diye hırladı “Senin burada ne işin var?”

“Ah, beni Azkaban’a götüren muhafızlar biraz beceriksizmiş”

“Kaçtın mı? Boşuna kendini tehlikeye sokmuşsun. İki güne kalmaz yakalanırsın"

“Evet, belki yakalarlar. Ancak ilk önce intikamımı almalıyım”

“Ne intikamı?” diye sordu George. İkisi de asalarını çekmişlerdi.

“Karım, biricik Bella’m…” Lestrange, ağlıyor muydu? “ ONU SENİN ANNEN ÖLDÜRDÜ!”

George ‘hah’ladı. Cidden, kim sanıyordu bu herif kendini?

“Ona bakarsan, senin o sürtük karında benim kardeşimi öldürdü!” diye bağırdı. Kardeşini öldüren o caninin adını onun yanında nasıl ağzına alırdı?

“ Karımla öyle konuşma! Kanı bozukların hepsi ölmeye mahkûmdur! Ve sen, şimdi sen de öleceksin!” Rodolphus asasını havaya kaldırdı. George ise kendisini korumak için hiçbir şey yapmadı.

AVADA KEDAVRA!

Gözlerini açtı. Bomboş, karanlık bir odada gibiydi. İleride ise bir ışık vardı. Işığa doğru ilerledi George. Bir adım attı. Bir adım daha. Işıktan içeri girdi. Karşısında yemyeşil bir çimenlik, Şarıl şarıl akan bir şelale, çiçekler, ağaçlar ve bir gökkuşağı duruyordu. Her şey o kadar güzeldi ki. Cennete gelmiş olmalıyım, diye düşündü George. Birden gözüne tanıdık simalar çarptı. Sirius Black, James Potter, Lily Potter, Remus Lupin, Nympadora Tonks ve daha bir çok savaşta can vermiş olan büyücüler… Ve onu gördü. Fred. İkizi, kardeşi, diğer yarısı. Diğerleriyle konuşuyordu ve çok eğleniyora benziyordu. Birden iki ikizinde gözleri buluştu. Fred’in yüzündeki gülümseme artık şaşkınlığa dönmüştü. George ise gülüyordu. Hem de daha önce hiç gülmediği gibi. Kardeşine kavuşmuştu. Daha iyisi olabilir miydi?  İkizler birden birbirlerine doğru koşturmaya başladılar. Birbirlerine yetiştiklerinde öyle bir sarıldılar ki sarılmaktan çok boğmak denilebilirdi.

“Kardeşim” dedi ikisi de aynı anda. Ağlıyorlardı. Ama üzüntüden değil, mutluluktan. Ayrıldıklarında uzun bir süre birbirlerine baktılar. Sessizliği bozan Fred oldu.

“Öldün demek?” diye sordu Fred.

“Benden kurtulabileceğini mi sanmıştın?”

“Hayır, tabii. Ben dediyordum, George ne zaman gelecek de,tekrar başımın etini yemeye başlayacak?” George bir kahkaha patlattı. Eğer bu ikisi yan yanaysa gülmemek elde değildi zaten.

“Seni seviyorum kardeşim”

“NE? Ne dedin sen?”diye sordu Fred.

“ Lütfen bana bunu bir daha söyletme, söylemem”

“Ölümüm sana yaramış George. Hizaya gelmişsin” George, Fred’in omzuna bir yumruk attı.

“Kes sesini Freddie”

“Bana öyle deme!” George tekrar kıkırdamaya başladı. Kardeşini yeniden görmenin sevincini yaşıyordu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 22, 2014 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KardeşimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin