Haggard - Lost ( Robin's Song)
Kalbim.
Kaçak, tam elli yerden kırık ve parmaklarımla birlikte rendelenmiş olan kalbim. Kendi içine kıvrılan sonbahar yapraklarına benzer. Her gün, bıkmadan ve usanmadan, beni bir an olsun adam yerine koymadan, gözümün yaşına bakmadan bana yalan söyler. Durmadan anlamsız şarkılar heceler ve geceleri uyanık kalıp boşluğu izler. Frambuaz, karadut ve böğürtlen tadındaki dondurmaları seviyor. Ağlarken önce alt dudağı titriyor, kediler ve köpeklere karşı ifadesiz kalamıyor. Okyanuslardan çok hoşlanıyor. Son günlerde intihara meyilli biri. Ağzına kadar can kırığıyla dolu dört odacıktan oluşan yumruk kadar bir kas yumağı.
Karaciğer renginde, mor mu yoksa kırmızı mı olduğuna bir türlü karar veremiyor. Üstünde daima yanık kokuları tütüyor.
Kayıp.
Aranıyor.
Ellerim ceplerimde, çıplak ayak tabanları sıcak kaldırımlarda şap şup sesler çıkaran oğlan çocuklarının misket yuvarladığı sokaklardan birinde adımlarımı sayıyorum. Üç bin iki yüz elli iki, üç bin iki yüz elli üç, cam misketlerin içinde dalgalar halinde renkler bulunuyor, düşüncelerim durmadan birbirine bulanıyor. Kaldırımlar sıcak, ben bir hanım evladıyım ancak ayaklarım en az esmer sokak çocukları kadar çıplak.
Söylemek her ne kadar acıya ve insanların ellerini ağızlarına götürüp kıkırdamasına sebebiyet verse de ben, kalbimi kaybettim.
Bilen bilir, kalpler her zaman biraz intihara meyillidir. Kırıkları kâğıtla dilinmiş gibi sızlar inceden, acısı insanın vücudunu uyuşturur, çarpıntısı göğüs kafesinde bir depreme sebep olur. Yokluğunda, bilmiyorum, bunun açıklanabilir bir tarifi yoktur. Sanki her şey olduğu gibidir ancak hiçbir şey olması gerektiği gibi değildir. Yine zaman akar, güneş doğar, insanlar atıp tutar ama canınız her zamankinden daha çok yanar. Şikayet etmiyorum, kalbimin kaçmak istemesine sebep olan bendim. Hiçbir şey anlamamış olmanızdan korkuyorum çünkü ben hiç de iyi bir anlatıcı değilim ve bir kalbe sahip çıkmayı bile beceremedim. Anlayın işte, dengesiz ve gel gitleri olan biriyim.
Tam da bu yüzden, kız kardeşimin son günlerdeki en büyük derdi ben ve benim kalbim. Kalbe benzer resimler yapıp bana kaçak kalbimi tarif eden bir ilan hazırlattığında karşı çıkmayışım ve ne kadar komik olsa da onu işte tam şimdi bu duvara asarken size bunları anlatıyor oluşum beni her zaman olduğundan çok daha huzursuz hissettiriyor. Anlaşılmamanın içimde bıraktığı kırıkları elime alıp birilerinin içimde olanları fark edeceği korkusunu dilimlemek istiyorum.
Ben kayıp ilanımı asıp çıkardığım işi izlerken güneş tepede sırtımı gözlüyor. Binanın duvarları sarının yumuşak bir tonunda, yıllardır yıkılmadan ayakta duran bina şu anda bir birahane olarak kullanılıyor. Ben ensemden sırtıma süzülen terlerle serinlemek için içeriye daldığımda mekan hınca hınç doluydu. Loş sarı ışık, dumanlar, sesler, kokular ve insan bedenleri birbirine girmişti. Yaşlı ve kapladıkları alanın yüzde yetmişi göbekten oluşan adamlar; orta yaşlı, pudralı ve hoş kokularla bezenmiş yumuşak gıdılı kadınlar yuvarlak masalara dizilmiş, hep bir ağızdan kahkahalarla şarkılar söylüyorlardı. Kafaları olması gereken yerde kocaman, camdan bir siren bulunan robot garsonlardan siren sesleri yükseliyor, ince metal bedenleri ve sağlam kaynatılmış demir kollarıyla kalabalığı yararak masalara servis yapıyorlardı.
Uzakta kalan bar tezgahına doğru insan selini yararak kan ter içinde ilerledim ve yüksek tabureye oturarak tezgaha arkası dönük olan yaşlı adama seslendim. Elinde üzeri köpüklü bir bardakla bana döndüğünde, sol elinin olması gereken yerde dirsekten başlayarak bir kanca şekilinde kıvrılan metal protez beni ürpetti. Bu adam bir denizciydi. Gür, kıvırcık ve uzun saçları vardı. Burnu büyük, derisi çiçekbozuğuydu. Sol yanağında derin bir yara izi vardı, göz çukurunun hemen altından başlayıp sakallarının arasına karışıyordu. Bıyıkları ve sakalları ağzının kenarında birbirine karışarak karman çorman, kıvırcık bir kıl kümesi olarak göğsüne uzanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Okyanusun Kalbi
FanfictionOkyanusun Kalbi \ kaisoo\chanbaek \ pg-13 \ macera \ 10k \ prompt no: 4