Bir dünya düşünün;Bu dünyaya ait tüm zıtlıkları yazmaya kalkışsanız sonsuza kadar hiç duraksamadan yazabilirsiniz. Eminim ki bu liste "İyi" ve "Kötü" ile başlar. Devamında da "Melek" ve "Şeytan" gelir.
Böyle bir dünyayı güzelleştirmek için çabalayan insanları düşünün bir de. Aklınıza ilk öğretmenler gelmeli. Cehaletin var olduğu bu dünyada, yeni dünyaları kuracak olan küçüklere yol gösterirler ve gösterdikleri yolda tökezlememeleri için önder olurlar. Çiftçiler de dünyanın güzelleşmesi için çabalayan insanlardır. Dünyanın renk cümbüşüne ektikleri mahsüllerle renk katarlar adeta. Öncelikle kendilerini sonrada etraflarında kim varsa hepsinin karnını doyurur çalışkan çiftçiler. Bunun gibi birçok meslek insanlık için çalışır ve dünyanın güzelleşmesine katkıda bulunurlar. Lakin hiçkimsenin bilmediği bir meslek daha vardır. Biraz farklı ve oldukça olağandışı...
M.S 18 Temmuz 1817
Dünya değişiyordu. Fransız İhtilali'nin patlak vermesiyle özgürlük adına yüzlerce can feda edilmişti. Çeşitli fikir akımları dünyada yankı bulmuş, dünyaya çağ atlatmıştı. Bu olaylar sebebiyle Avrupa büyük bir savaşın eşiğindeyken diğer kıtaların da bir farkı yoktu. Keşifler ile küçülen dünyada Avrupa'dan Asya'ya tüm gelişmeler kısa zamanda duyulur hale gelmişti.
Geride bırakılan yüzyıla göre yaşam da oldukça değişmişti. Sanayi Devrimi'nde buluşların üretime olan etkisiyle insan gücü azalmış, yerini buhar gücüne bırakarak daha hızlı ve kaliteli ürünler meydana getirilmeye başlanmıştı.
Getirileli daha yıl olmayan Avrupai bir sandalyede oturmuş ve yine Avrupai tarzdaki masaya dirseklerimi yaslamıştım. Saatlerdir incelediğim desenli duvar kağıdı ve üzerinde bulunan çeşitli tablolar, renkli ve gösterişli halılar, ahşap iskeletin deriyle birleştiği klasik mobilyalar, yüksek pencereler eve tam anlamıyla İngiliz havası katıyordu.
"Hala haber yok mu?" Sehun geniş omuzlarını sallayarak masanın birkaç metre önündeki hasır koltuğa ilerliyor, bir yandan da cebindeki sol elini çıkartıp uzun saçlarını karıştırıyordu.
"Haber varmış gibi mi görünüyor oradan?" Sıkkın suratımı görebilmesi adına Sehun'a döndüm fakat kollarımı yasladığım masadan çekmemiştim. Kısa bir süre Sehun'a bakıp tekrar önüme döndüm. Saatlerdir Junmyeon'un dönmesini bekliyorduk. Çoktan dönmüş yada bir haber göndermiş olması gerekiyordu. Uzun bekleyişimiz umut kanatlarımızı koparıyordu.
"Burada tek yaptığımız oturmak. Çıkıp arasak daha iyi değil mi?" Sehun oturduğu yerden kalkıp yanıma gelirken masaya odaklanmış bakışlarımı ona yönelttim.
"Nerede arayacağız?" Yaklaşık bir saat önce aynı şeyi bende düşünmüştüm ama nerede arayacağımızı bilmediğimden kara bulutlarıma sarılıp oturmaya devam etmiştim.
"Bilmiyorum. Hem bilsek neden arama ihtiyacı duyalım ki zaten?" Sol omzumdan tutup ittirdiğinde sırtım sandalyeye yaslanmıştı. Oturuş şeklim onu rahatsız etmişe benziyordu.
"Ukalalık yapmanın sırası mı sence?" Oturduğum yerde sandalyeyi geri ittirerek çıkışmıştım. Tüm sinirlerim pamuk ipliğine bağlıydı ve Junmyeon'dan haber alamadığım her saniye inceliyordu bu iplikler.
"Jongin!" Bıkkınlıkla bağırdı suratıma ve derin bir nefes alıp devam etti. "Sorularımıza sorularla cevap vermemiz bittiyse, kalkıp Junmyeon'u aramaya ne dersin, hm?" Sesi az öncekine göre daha yumuşaktı. İç çekerek masadan kalktım. İtiraz edecek yada başka bir soru soracak gücüm yoktu. Çünkü hepsini Junmyeon'u bulmak için saklayacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üzgün Kanatlar Koy Etrafıma, Yeniden Yükselmemiz İçin
FanfictionChanKai \ fantastik, gizem \ pg-17 \ 8k \ prompt no: 30