7.Aklım Havada Kaldı

910 95 29
                                    

(Bölüm yazabilir miyim, ne kadar zaman da yazabilirim süresi hakkında söz vermediğimi hatırlatmak isterim, benim biricik az ama güzel okuyucularım. Aşk nöbeti de yazacağım, merak etmeyin. Keyifli okumalar hepinizi seviyore yazım yanlışlarına bakamadım kusurıma bakmayın.)

“Eğer birlikte olmayacaksak, tanrı neden karşılaşmamızı istedi?” –One Day-


Ağırlaşan göz kapaklarına kendilerini toplayıp, açılmaları için emir verdi Zeynep. “Açılın, açılın bakalım” diyordu içinden.  Gözlerini açmadan önce hissettiği bu baş ağrısı da neydi?
 
Gözlerini açar açmaz, tepesinden akan ışık göz kapaklarının ani hareketler ile kapanıp açılmasına neden oldu? “Ne oluyor yahu… Uzaylılar tarafından kaçırıldım da üzerimde deneyler falan mı yapılıyor” dedi.

Ağzından dökülen birkaç cümleden sonra, bir erkeğe ait olduğunu anladığı ses tonundan fazlaca yükselmeyen bir ses ile kahkaha işitti. Gözlerini tam olarak açabildiğinde, şu ana kadar hiç fark etmediği serumu gördü.

Diğer eli ile serumu hafifçe kontrol ettikten sonra elini ağrıyan başına getirip, gözlerini ovuşturdu. Bembeyaz duvarlardan, hemen ilerisinde kapı aralığından gidip gelen hemşirelerden hastane odasında olduğunu anlaması zor olmamıştı.

Yüzünü diğer tarafa çevirdiğinde karşılaştığı görüntü ile ufak çaplı bir şok geçirip, aldığı nefesi yutması bir oldu.

“Ne oluyor? Ne oluyor yahu? Gelme şeker adam. Bak beni çabuk ateş basar. Maazallah benden çıkan ateş ile senin baklavalardaki şerbet bir araya gelirse yapış yapış olur buralar. Gelme Kerem… Üzerime üzerime yaklaşma be adam. Daha yeni uyandım bak, şuracıkta bayılacağım yeniden. ” diyerek düşünceler geçirdi kafasından.

İleri doğru attığı birkaç adım ile Zeynep’e yaklaştı Kerem. Saatlerdir başında beklediği kızda gördüğü hareketlenmeler onu heyecanlandırmıştı. Gözlerini açıp açmadığını merak etti. Onu rahatsız etmemek için nefesini düzenleyip, derin bir nefes aldıktan sonra kızın üstünde belirdi.


“Zeynep, Zeyneap Hanım…”

Yarı aralık gözkapaklarından görünen gözleri ile bakışlarını Kerem’e odakladı Zeynep.

“Zeynaaep mi? Zeynep mi? Oy! Atın beni denizlere bana mı diyor civanım? Bana diyor adımı söylüyor yamuk gülüşünü yediğim. Kendine gel Zeynep, adama kepçük dedin yahu… Sen Kerem Bürsin’e kepçük dedin, kesin sana dava açmak için buraya gelmiştir. Sahi ben neden buradayım yahu?” diye düşünürken karşılık verdi.

“Kerem… Ay yani Kerem Bey.”

Kerem konuştuğunda bir türlü oturmadığı telaffuzu arasında kaybolmadı, sesindeki telaşı. Biraz titreyen sesi eşliğinde rengini koyu tonlara taşıyan yeşil gözleri ile birlikte karşılık devam etti:

“Zeynep Hanım… Nasılsınız?”

Kafasında birbirinden farklı dolaşan onlarca cümleyi toparlamaya çalışıyordu. Bir yandan Kerem’in kalbini yarış atlarına taş çıkaran cinsten hızlandıran yarım yamalak Türkçesi ile söylediklerinin etkisinden çıkmaya çalışırken:

“Hmmm… İyiyim. Biraz başım ağrıyor.”

Kerem kendisini bir fan girl’ün kalbini güneş görmüş kardan adamdan daha hızlı eritebilecek mesafeden yavaşça çekti. Büyüyen göz bebekleri yavaşça eski haline dönerken devam etti.

“Uhhh! Sevindim.”

“Ne oldu?”

“Anlamadım.”

“Yani en son telefonum çaldığını ve sizinle konuştuğumuzu hatırlıyorum. Gözlerimi açtığımda buradaydım. Kerem Bey, bu arada çok özür dilerim.”

“O neden?”

“Yani benim aniden köpürürüm böyle, pek kızgınlığını saklayamayan biriyim yani…. Şey kızmadım aslında. Kızmamıştım yani, kızdım. Yani… Özür dilerim işte. Anlatamadım kendimi sanırım.”

Zeynep’in, Kerem fanlığı ile ergenliğe inen yaş seviyesini iyice sıvayıp, 0-6 yaş grubuna çeken bu konuşmasının üzerine beyin ölümünü gerçekleştiren o hadise gerçekleşti; Kerem Bürsin, vitrin mankeni gibi 32 dişini gösteren kocaman gülüşü ile bir kahkaha patlattı.

“Neden gülüyor yahu bu? Ay çok güzel gülüyor kız Kezban, bırak gülsün. Hatta sen bunun evinde buna gizli gizli filmlerdeki şu güldürme gazından verir, güldürürsün adamı. Hoop! Çok yüksekten uçuyorsun gene Lord of the Ergen. Kendine gel ve adama kapçük dediğini anımsa.

Ay! Bu cinnet filmindeki gibi aniden çıldırıp, üstüme mi yürüyecek nedir? Garip adam vesselam… Sayer  olsa cezamı kesmişti şuan çoktan. Bakalım ne diyecek. Bu iş fırsatını kaçırırsan senin adını dünya mallık yarışmasına altın harflerle kazırlar kızım Zeynep. Hayır, fan kitlesi duysa senin için idam hafif bir ceza kalır. İş tatlıya bağlansa da yüzüne gülmeyi bırak, stand up Show yapan şansın nimetlerinden sonuna kadar yararlansan.” Diye düşüyordu Zeynep, Kerem gülerken.

“Sanırım bu beyaz önlükler içerisinde de paskalya yumurtasına benzemiyorum. Bu kez neden güldünüz?”

Kerem gülmeyi bıraktıktan sonra ona daha önce paskalya yumurtası dediği için utandığını belli edercesine kafasını eğdi.

“Hayır, hayır yani şey… Yani ben de size aynısını söyleyecektim.”

“Aynısını?”

“Yani özür dilerim.”

“Eh! İlahi kudretin nevi şahsına münasır  temsilcisi bu küçük kızın kulakları… Ey! Zaman yolculuğu yapmayı başarıp ergenliğe dönen kız. Titre ve şükret. Yerlere kapan, adaklar ada, kurbanlar kes… Koskoca Kerem Bürsin senden özür diledi… Soluduğun havayı paketle de sakla ileri de torunlarına koklatırsın.” Diye düşünerek karşılık verdi:

“Sanırım hatalı olan bendim. Çok abarttım.”

“Hayır, Yani evet… Pardon yani evet biraz abarttınız sanırım.”

“Ama sizi birden beni izlerken görünce…”

“Hmm… Sizi izlemiyordum.”

“Özür dilerim, yani ben öyle sandım.”

“Neyse önemi yok bence. Yani eve girdiğimi belli etmedim, evde olup olmadığınıza bakmadım. Yani o halde görünce beni kızmanızı anlıyorum. Özür dilerim.”

“Yani şey…”

“Ney?”

“Yani bana kızgın değil misiniz?”

“Hmmm… Yani birazcık kızdım.” Dedi eli ağzından dökülen birazcık kelimesini göstermek istermiş gibi baş ve işaret parmağını birbirine yaklaştırırken.

“Peki, şey…”

Kerem, Zeynep’in tamamlayamadığı cümlesine konuşarak olmasa da neden iyi oyuncu olduğunu kanıtlar nitelikte, anlamadığını belli eden mimikleri ile karşılık verdi.

“??”

“Yani işime devam edebilir miyim?”

“hahaha! İş disiplinine ve saatine uyarsanız neden olmasın.”

“İş disipliniymiş. Ah! O tam rengini asla çözemeyeceğim esrarengiz saçların, ikiye beş mermer göğüslerin, engelli pisiklet yolu gibi inişli çıkışlı karın kasların, 32 diş yamuk gülüşün olmasa gösterirdim ben sana çemkirmeyi…

Kendine gel kız zilli! Resmen Kerem sana gülüyor az şükret. Fingirde kızım azıcık. Dizideki Demet’i örnek al kendine. Alttan alttan yürü şu adama. Bak iş mevzusu da halloldu.” Diye düşünüyordu, düşüncelerini saklayacak şekilde gülerken.


“Hahah! Haklısınız yani benim gibi işe ilk günden geç kalan biri için yerinde bir uyarı. Ah! Bu konu yüzünden yarım kaldı. Ben nasıl geldim buraya?”

“Özür dilemek için temizlik şirketinden numaranızı aldım. Sizi aradığımda sesiniz oldukça kötü geliyordu. Yerinizi söylediniz,  hemen koştum. Geldiğimde baygın buldum sizi. Sanırım zehirlenmişsiniz.”

“Ne? Nasıl? Vay adi okul partisi…”

“Hahaha! Sanırım o üst değiştirmek, o kıyafet parti içindi.”

“Evet.”

“Şuan nasılsın? Hala başın ağrıyor mu?”

“Gayet iyiyim. Hatta şuan buradan kaçma planları yapıyorum.”

“O neden?”

“İlk olarak hastanelerden nefret ederim.”

“Bakın bunun da nedenini merak ettim.”

“Korkunç çocukluk anıları diyelim. İkincisi ve daha da önemlisi aileme zamanında döneceğime söz vermiştim. Hiii! Eve dönmeyince kim bilir nasıl meraklanmışlardır. Ay! Diğerleri nasıl, bizim kızlar nasıl acaba? Çantamdan telefonu mu uzatabilir misin Kerem.”

Söylediği cümleden sonra “Ne? Kerem mi? Yuh! Kızım yuh… Hani adama yürü dedik sen 100 metrede dünya rekoru kırdın resmen. Nereden Kerem oluyor adam. Kendine gel o senin patronun kızım.” Diye düşündü.

“Şey yani… Kerem Bey.”

Kerem biraz önceki kahkahalarına nazaran daha naif olan, iç gıdıklayıcı gülümsemesini takındı.

“Önemli değil. Kerem diyebilirsiniz. Hatta madem sık sık karşılaşacağız Kerem deyin. Zeynep Hanım.”

“Hmmm… O zaman Zeynep Hanım değil. Zeynep.”

“Tamam.”

Kerem biraz ötede Zeynep’in çantasının olduğu masaya yöneldi. Hızlı birkaç adımla hedefine ulaştıktan sonra, kızın çantasını eline aldı. Biraz zorlansa da içinde saksı bitkisinden, nükleer başlıklı füzeye kadar gereksiz ne varsa doldurulmuş çantanın içinde telefonu bulmayı başardı.

“Sonunda buldum. Al bakalım.”

Zeynep utangaç bir gülümseme sergiledikten sonra telefonu eline aldı.

“Uhh! Neyse bizimkiler aramamış. Ay! Bende arayıp zehirlendim falan da diyemem, başımın etinde dünya mutfağına malzeme çıkarırlar resmen. Ne yapsam. Buldum.”
Hemen telefon ile Yağmur’u aradı Zeynep.

“Alo. Yağmurcum nasılsın? İyi misin? Nasıl olur yahu? Bir ben mi zehirlendim bu partide? Dur, dur telaş etme hemen. Bir şeyim yok iyiyim. Detaylarını sonra konuşuruz. Bak şimdi bu gece eve dönemeyeceğim. Bizimkileri arayıp siz de kalacağımı söyleyeceğim bir sorun olursa idare edersin.”

Yağmur ile konuştuktan sonra ailesini arayıp hiçbir sorun olmamış edası ile gece arkadaşında kalacağını söyledi Zeynep.

Zeynep, telefon konuşmasını bitirip, rahat bir nefes alarak telefonunu komodinin üstüne bırakır bırakmaz, odaya doktor girdi.

“Zeynep Hanım, bakıyorum kendinize gelmişsiniz. Artık serumları çıkarabiliriz. Hatta kendinizi iyi hissediyorsanız ayrılabilirsiniz.”

Doktor sözlerini bitirip, odadan çıkınca geceyi hastane odasında geçirmeyi planlayan Zeynep’in hayalleri yıkıldı.

“Off! İstenmeyen misafir gibi burada da kalamam. Ne yapacağım ben yahu? Acaba yüzsüzlüğün dibine vurup zorla yatsam mı?”

“Hahaha! Ben de kalabilirsin.”

“Ne? Nerede kalayım… Hönk Kişi başına düşen zihinsel gelirim sıfırlandı sanırım. Kimde kalacağımı bilmiyorum ama sanırım aklım havada kaldı. Beynim yere düştü, gaipten sesler falan duyuyorum.” Diye düşündü Zeynep.


“Ne?”

“Bu gece diyorum. Bende kalabilirsin.”

Gerçek Bir RüyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin