Alexandra'nın Anlatımından
Babamı ben daha 10 yaşımdayken kaybettim. Aslında ölüp ölmediğini bilmiyorum ve onu deli gibi merak ediyorum. Onu bulmak için kendimi feda edecektim. Belki de geri gelemezdim. Bilmiyorum. Belki benim deli olduğumu düşünüyorsunuzdur fakat her insan sevdiği için kendisini feda edebilir. Vereceğim bu karar belki birçok olumsuz sonuç verir, belki de tam tersine babamı bulup geri dönerim. Kararımdan emindim ve bugün akşam amcamla buluşmalıyım.
Eğer geri dönemezsem bir veda mektubu yazmam gerektiğini düşündüm ve bunu geçmiş yüzyıllardaki gibi kendim bir kağıda yazacağım. Mektuba hevesle başlayıp birkaç gözyaşıyla bitirdim ve masamın çekmecesine koydum. Çantamı hazırlamaya koyuldum. Çantama birkaç parça kıyafet, bir miktar para, dijital robot-saatimi, şarj ve telefon gibi gerekli malzemeleri koydum. Kısa bir duş aldıktan sonra giyindim ve saçlarımı kuruttum. Belkide bu evimde geçireceğim son gündür diye düşünüp eşsiz güzellikte olan odama bir göz atıp kendi kendime gülümsedim. Artık hazırım(!)
***
"Bak tekrar soruyorum sana. Emin misin?"
"Evet eminim. Yani sanırım.." Dedim sessiz bir şekilde.
"Seni de kaybetmek istemiyorum. Kaybedersemde mahvolurum. Anneni ve kardeşini düşün." Dedi biraz sesini yükselterek.
"Bu son şansımız. Bu şansın da elimizden kayıp gitmesine müsaade edemem."
"Tamam. Eğer düşüncelerinle kaybolursan sadece gökyüzüne bak ve benim orda sana sırıttığımı düşün. 20 gün içeresinde geri dönemezsen seni almaya geleceğim." Tam cevap vereceğim zaman sözümü keserek
"İtiraz istemiyorum" dedi. Ona sımsıkı sarıldım. Gözyaşlarımı zorlukla tutuyordum.
"Seni seviyorum amca. Onu getireceğim. Söz!" Başını salladı.
Artık zamanı geldi. O arabaya binmeliyim. Annem için... Amcam için... Kardeşim için... Kendim için? Arabaya bindim. Derin bir nefes alarak arabayı çalıştırdım. Sonra birden durdum. İçimde bir şüphe vardı. Bir şeyler ters gidiyordu. Tam zamanında hatırladım. Bir kedi vardı araba buraya geldiğinde, onu burada bırakamazdım sonuçta onun evi orası. Arabadan inip hemen laboratuvara koştum. Kedi uyuyordu onu nazikçe kollarıma aldım ve arabaya doğru yürüdüm. Arabaya girip kediyi yan koltuğa yatırdım. Arabayı çalıştırır çalıştırmaz araba titremeye başladı. Birden her yer mavi oldu. Rengarenk renkler gökküşağını oluşturuyordu. Fakat o bildiğimiz normal sırada değil karmakarışıktı. Güneş belirmeye başladı. Ama normalden daha farklıydı. Çok koyu ve çok açık olmayan bir kırmızıydı. Birden güneş daha belirgin oluyordu sanki uzay boşluğundaymışız gibi. Biraz heyecanlandım belki de korktum. Gözlerimi kapattığım an araba biraz daha az titremeye başladı.
Arabanın tamamen durduğunu hissettim. Gözlerimi yavaşça açtım. Etrafta normal insanlar, normal doğa, her şey normal gözüküyordu.Sadece güneşin rengi ve gökyüzünün rengi biraz daha farklıydı. Biraz daha koyuydu sanki. Benim buraya nasıl geldiğimi kimse fark etmemiş gibiydi. Kucağımdaki kedi çoktan uyanmış görünüyordu. Arabadan inip kediyi bıraktım. Bir yerlere koştu. Etrafa bakındığımda solumda falezler vardı. Ilık bir rüzgar yüzüme çarparken denize bakıyordum. Dalgalar çok şiddetli bir şekilde kıyıya vuruyordu. Anahtarı alıp arabayı öylece bıraktım. Çünkü zaten parkedilmişti. Nereye gittiğimi bilmeden yürümeye başladım. Bizim dünyayla pek bir farkı yoktu aslında. Yürürken adımlarımı hızlandırdım. Sadece gidiyordum. Babamı nasıl bulacağım hakkında hiç bir fikrim yok. Telefonumu çıkardım. Sinyal vardı. Babamı aradım açar diye umutlanmıştım. Çünkü bizim dünyada aradığımda "ulaşılamıyor" diye ses olurdu. Aradım... Tekrar aradım... Açmadı. Ama biri meşgule atmıştı sanırım, belki de başka biridir. Tekrar aradım bir umutla. Bu sefer açtı.
"Eğer ilk aradığında bir insan telefonu açmıyorsa neden onu tekrar ararsın?" Dedi bir ses sinirle.
"Şey... Ben babamı aramıştım." dedim sakinliğimi koruyarak.
"Ah hayır ben kesinlikle baban değilim hem bir çocuğa sahip olmak için daha çok gencim. Ne ise... Babanın ismi ne?"
"Ian. Adı Ian. Bu arada ismim Alexandra White. Belki babamı tanıyorsundur çünkü bu onun numarası." Bir süre ses gelmedi sonra derin bir nefes aldığını duydum .
"Bu imkânsız. Hemen Heat sokağının yanındaki falezlere gel. Üzerimde siyah bir deri ceket ve altımda siyah bir kot olacak." Etrafa bakındım, sanırım onun dediği yerdeydim.
"Buraları pek bilmiyorum ama sanırım zaten dediğin yerdeyim. Üzerimde siyah kot ve bol beyaz bir tişört var." Etrafıma bakındım ve onu gördüm. Siyah kot, deri ceket. Evet oydu. Onun da etrafa bakındığını gördüm beni gördüğünde ona baktığımı gördü. Birbirimize doğru yürümeye başladık. Elimi uzatıp
"Alexandra White" dedim. Elimi sıkarak
"Alexander White" dedi. Şaşırdım, donakaldım. Bir şey diyemedim yutkundum sadece. Elimden tutarak bir banka denize bakan bir banka oturttu.
"Bu nasıl oluyor böyle?" Dedi.
"Paralel evrenden geldim sanırım bu yüzden."
"Evet ama genelde bildiğim kadarıyla paralel evrende sana tıpatıp benzeyen biri olur. Ama biz? Sen dişi ben erkek. Yani cinsiyetlerimiz farklı. İsmimiz aynı olsa bile."
"Aynı değil, benzer. Hem sen şaşırmadın mı? Biri seni arıyor ve seninle buluşup paralel evrenden geldiğini söylüyor." Dediğimde gözlerime bakarak
"Paralel evren teorisi diye kitabı bir kaç kez okumuşluğum var." dedi.
"Bu arada. Yıl kaç? Hangi şehirdeyiz? Yaşın kaç? Babamız aynı mı? Anne-" diye cümlemi devam edecekken sözümü kesip.
"Yıl 2459, London, 21 yaşımdayım, babanın adının Ian olduğunu söylemiştin. Evet benimki de."
"Sanırım artık şaşırmamalıyım. " dediğimde gökyüzüne baktım. Pembemsi turuncumsu bir renkti. Güneş batıyordu. Alexander'a bakarak
"Kalacak bir yerim yok. Eğer sakıncası yoksa sende kala-" dedim ama cümlem yine yarıda kalmıştı.
"Olur." Dediğinde ayağa kalktı. Hâliyle bende kalktım . Park yerine yürümeye başladı. Benim ön koltuğa geçmem için arabanın kapısını açtı. Arabaya bindim sonra o da bindi. Evine doğru sürmeye başladı. Bense dışarıya bakıyordum. Sıkıldığım için Alxander'i izlemeye başladım. Benim gibi açık kahverengi saçları, yeşil ve mavi karışımı göz rengi vardı. Benim erkek hâlimden biraz daha çekiciydi sanırım.
Evet yine bir bölüm sonu... Bu bölüm diğerlerine göre daha uzundu. Bu arada kapak yapabilecek birine ihtiyacım var :). Hoşçakalın angels.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Paralel Evren
Science-Fiction2459 yılında bilim insanların kendilerini fazlasıyla bilime adadıklarını düşünün. Onlar sırf bir deney için hayatlarını vermeye hazırlar. Bir Bilim Adam'ının kızını deney için kaçırırlar. Adı Alexandra Black. Alexandra'yı geri dönmemek üzere Paralel...