Uzun bir zamandır yürüyorum ki Ses beni yönlendiriyor. Önümüze de bir canavar çıkmadı.. "Nereden biliyorsun?" diye sorduğumda baya uzaklardaki bütün şeyleri hissedebiliyormuş.. Böyle söyledi ama o konuşunca daha fazla soru beraberinde getiriyor. Nasıl hissediyorsun? Nasıl bir his? Falan filan işte.. Sormadım daha da kafam karışır. Buna da gerek yok! Ama o beni duydu. "Sende hissedersin yakın bir zamanda" dedi. Tabi ben yeni bir soru daha soramadan "Düşüncelerini buradan da net bir şekilde duyabiliyorum" dedi ve sonraki düşüncemi duyup açıkladı. "Aynı zamanda senin içindeyim bu yüzden seni duyabiliyorum." İçimde olmasına kafayı takmadım açıkçası. Oldukça normal karşıladım. Sonra tekrar anlaştık burada da düşüncelerime ben istemezsem cevap vermeyecekti. İşte yolculuğumuz şimdiye kadar böyle geçti.
Hala ormanın içindeyiz.. (Anlaşılan sesin varlığını iyice kabul etmişim!) Baya yürümüş olsak da bu ormandan çıkmış değiliz. Acaba ismi sonsuz orman olabilir mi? "Sağ git çocuk" dedi Ses. Bende sağa döndüm ve yürüyorum. Biraz daha yürüdüm ki önümde fazla büyük olmayan bir kabile belirdi! Seyrek seyrek taşlardan yapılmış basit evler vardı. Ortada ise büyük bir ev ki bu ev benim için kötü olsa da diğerlerinden 2 - 3 kat daha iyi görünümlü, 2 katlı tuğla ile yapılmış süslü bir evdi. İçimden bir ses (Ses, o ses değil! O olmayan, cansız ses..) bu evde oturan kişi hiç de sıradan değildi diyordu!
"Burası güvenli daha fazla ilerleyemeyiz! Bu yüzden bir süre burada kalmalısın" dedi Ses. Buna karşı çıkacak değildim. Nede olsa şuan bir çocuğum! Tek sorun birinin beni evine kabul edip etmeyeceği.. Denemeden bilemeyiz değil mi?
Bana en yakın, kabilenin en ucundaki eve doğru yürümeye başladım.. İnsanlar beni görmedi, ev diğerlerinden dışlanmış gibiydi! Umarım bu eve gelmemde bir sorun yoktur. Ne bileyim içeride ki belki de normal değildi. Hasta falan da olabilirdi. Hastaysa acaba bulaşıcı mıdır? Neyse çok fazla düşünüyorum. Karanlık olmak üzere bu yüzden acele etmeliyim!
Eve yaklaşıyorumdum ki evin önünde oturan yaşlı kadın beni gördü ve birden ağlamaya başladı. Ne... NEE..! Ben bir şey yapmadım!! Yaptım mı? Kaşlarımı çattım. Şuan geçtiğim yerlere bakıyorum da çiçeğini ezmiş değilim de.. Peki, o zaman neden ağlıyor?
Yaşlı kadın yanıma geldi ve kolumu tutup çekmeye başladı! Şaşırsam da izin verdim.. Çünkü gözlerinde büyük bir hüzün vardı! Bu yüzden tuhaf yaşlı kadını iyi kabul ettim.. Yani bana bir zarar verecek değildi! Beraber eve girdik. İçi de dışı gibiydi. Basit.. Beni masanın oradaki bir sandalyeye oturttu. Yemek hazırlamaya başladı. Hu.. Gerçekten aç olduğumu o zaman fark ettim ki aynı zamanda üstümün yırtıklarla kaplanmış olduğunu da.. Ellerime baktım da onlarda da kurumuş kan var! "Ses beni neden uyarmadın?" "..." Cevap yok tabi, düşünemedin değil mi? "Neyse bir daha uyar olur mu?" Kafa salladı. Huh.. Hayal mi ettim?
Neyse yaşlı kadın yemek yaparken biraz sohbet ettik.. (Başlarda endişeliydim, birbirimizi nasıl anlayacaktık! Fakat sonradan kafama dank etti.. Buraya geldiğimden beri dilim değişmişti! Zaten Sesle de konuşmuştum. Yani gereksiz bir endişeydi benimki.) İsmi Min Li'miş. Bu kabileye gelince önceleri 2000 - 3000 kişi yaşıyormuş. Zamanla bu açlık, hastalık falan filan gibi sebeplerle 1000 kişi civarına inmiş. Savaşçılara gelince 30 - 40 gibi bir sayı kalmış. Köyün yakınına canavar gelmiyormuş. Burada daha çok sıradan hayvanlar falan varmış. Onları da yakında bulmak zormuş. Ortadaki evde haliyle kabilenin şefi oturuyormuş.. Tahmin etmiştim zaten! "Nasıl geçiniyorsunuz?" sorusuna Min Li çiftçilik ve avcılıkla dedi. Ee gayette mantıklı...
Yetiştirdikleri hayvanlardan az da olsa inekleri kalmış. (Aslında inek de değil ama işlevi aynı! İneklerden 2 kat küçük, sevimsiz bir şey. İsmi de koi'miş.) Koi'nin sütünden yararlanıyorlar ve bazen de yemek kalmayınca onları kesmek zorunda kalıyorlarmış. Hasatlarına gelince kuraklık nedeniyle bir kaç senedir kötüye gidiyormuş.. Savaşçılar da avlanmaya gidiyormuş ki bir çokları da geri gelememiş! Tam durumlarına üzülecekken sonraki kelimeleri beni rahatlattı. Ama bir yandan da endişelendirdi..! 7 ay önce buraya bir grup uzman gelmiş. 10 - 15 yaşındaki çocukları eğitmek için kendi klanına götürmek istediklerini söylemiş. Kabile de bunu kabul etmiş. Eğer çocukları uzman olursa zengin olurlar. Böylece de vahşi topraklardan kurtulurlar. Kabile halkı böyle düşünmüş.. Sonra uzmanlar tahıl, sebze, et falan gibi birçok yiyecek bırakmış. Şefle de 1 sene sonra tekrar gelmeye anlaşmışlar. Ve mutlu son.. (Umarım öyledir! Yani Lie'nin anılarından uzmanların kibirli olduklarını biliyorum. Diğer insanlar onlar için bir çöp! Tamam belki yetenekli çocukları alıp ün kazanmak istiyor olabilirler.. Peki ya yemek bırakıp, tekrar insan almak niye? Bir iyilik normal, ikincisi oluyorsa şüphe et! Bilmediğin bir planın içinde bulabilirsin kendini..! Endişelendiğim nokta da bu işte. Tuhaf ve karanlıkta gizlenmiş bir şey seziyorum... Pekala, paranoyaklașmaya başladım!!)
Peki neden ağladı? Bunu sormadım ama sormama da gerek kalmadı, zaten söyledi.. 7 ay önce köyden götürülen çocuklar arasında torunu da varmış ki benim yaşımdaymış. Bundan dolayı beni görünce ağladı. Ona torununu hatırlattım... Sonra bana olanları açıkladı.. Torunu hayatta kalan tek akrabasıymış. Uzmanlar tarafından seçilmiş lakin Min Li bunu istememiş.. Sonra şef zorlamış! Min Li ne kadar itiraz etse de bir şey yapamamış. Zaten torunu da gitmek istemiş. Büyükannesini rahat yaşamasını istiyormuş. İşte böyle...
Bir süre sonra konu bana geldi. Yaşadığım şeyleri farklı bir versiyonunu anlattım. Tabi bu yeniden doğduğumu, Sesin varlığını kapsamıyordu! Sadece klanım da ki insanların bir şekilde öldüğününü söyledim. Hikayemi bitirince gözleri doldu. Bana acımıştı... Sonra "Burada benimle kal" dedi. Bende kabul ettim. Ee kalacak bir yere ihtiyacım vardı..
Konuşmadan sonra bana gösterdiği bir kova suyla ellerimi yüzümü temizledim. (Yaralarımın iyileşmiş olduğunu o zaman fark ettim.. Nasıl bilmiyorum ama Sesle bir ilgisi olabilir!) Sonra Min Li bana torununun kıyafetlerini verdi.. Tabi ne kadar itiraz ettiysem o da o kadar ısrar etti. "Eğer giymezsen zorla giydiririm!" Bundan sonra itiraz etmedim. Korktum açıkçası.. Kendimi savunacak gücüm de yok! Bu yüzden dediğine uydum. Kıyafetler içinde beni görünce göz yaşlarına hakim olamadı...
Kıyafete gelince giydiğim kıyafetten daha kalitesizdi fakat yırtık pırtık da değildi.. Bir kaç yama dışında yeni gibiydi. Boy olarak tabi ki büyük geldi... Yemek hazır olunca beni tekrar sandalyeye oturttu. Yemekte et, tavuk, baharatlı yiyecekler falan var demeyeceğim çünkü yok. Pirinç lapası gibi bir şey, (Gerçekten ürkütücü bir havası var!) sebze çorbası ama sebzeler tanıdık değil, salata gibi karmaşık bitki topluluğu... İşte böyle bir yemek...
Tuhaf yemeklere bakıyorum. Onlarda bana bakıyor... Açım bu yüzden yemeklerle bakışma işine son verdim. Hımm.. Tatları oldukça güzelmiş aslında. Dünya yemekleri gibi... Tarifini alsam mı? Diyeceğimi sandıysanız yanıldınız!! Yemeklerin ne tadı var ne tuzu... Ee şimdi bunu söylemiş olsam da yemek seçecek değildim. Üstelik bundan daha güzel yemek bulamayacağımı hissettim! Bu yüzden yemeği silip süpürdüm.
Yemekten sonra Min Li beni küçük bir odaya getirdi.. Söylemese de burasının torununun odası olduğunu anlamıştım. Gözlerindeki bakış beni üzdü. Bu yüzden yaşlı kadına sarıldım ki bu sihirli bir şekilde işe yaramıştı..
Min Li gittiğinde oda da yalnız kaldım.. Ehh pardon Ses de benimle birlikte! Baya yorgunum.. Bu yüzden gidip yatağa uzanacaktım ama içimde filizlenen tuhaf bir endişe beni durdurdu! Acaba fazla mı olaylara burnumu sokuyorum? Diğer hayatımda bu ölümüme sebep olmadı mı? Wu Shan sen hala akıllanmadın mı? Ama yaşlı kadın karşılıksız bana yardım etmişti.. Bu yüzden başka bir karar aldım. İyilikleri her zaman fazlasıyla geri öde...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZONA
FantasyZamanı durduramazsın, geriye gidemezsin, sadece ilerlersin... İşte benim hikayem öldüğümde başladı. Adli Psikolog Wu Shan eve giderken geçirdiği kaza ile hayata gözlerini yumdu.. Yada öyle olduğunu sanıyordu.. O tekrar dirilmişti. Üstelik 13 yaşın...