Bölüm 4 : Gerçek Patron

89 10 15
                                    

     "Hasta olduğuna emin misin sen?" diye sorduğumda Bade o yalandan şaşırmış yüz ifadesiyle bana baktı. "Bilmem, sürekli ateşim var. İlaç kullanmak zorundayım ve yürüyemeyecek kadar kırgınlık hissediyorum. Sanırım hasta değilimdir değil mi ?" dedi dalgalı bir ifadeyle. Daha fazla üstünde durmadım. İçimde ona en derinden inanmak isteyen duygularım vardı ama ben artık o duygulara inanmıyordum. 

     "Okula gitmem gerekiyor. Dolap falan işte bir şeyler yersin. Geldiğimde de gitmiş olursan çok güzel olur." dedim ve zaten hazır olduğum için sakin sakin kapıya doğru gittim. "Ben de geliyorum." yine birden arkamda bitmesiyle irkildim. "Otur oturduğun yerde hastaysan hasta olmayı bil be bari." dedim. Nedense en ufak hareketi bile sinirimi bozmaya yetiyordu. Bu sefer benim bakışlarım yenmişti ve boynunu eğdi. "Sadece bir güncük. Eğer gelmeme izin verirsen daha fazla kalmam." dedi. İşte sonunda sevindirici bir haber gelmişti. Saçma yalanların döndüğü ortamlar başımı döndürürken. İçinde yaşamak benim için çok zordu ve her gündense bir gün buna katlanmayı tercih ettim. "Tamam buna karşılık kabul ediyorum. Çabuk hazırlan." dedim ve dışarı çıkıp kapının önünde beklemeye başladım. 

     "Okula gidiyoruz düğüne değil! Ayrıca sen nereden çıkardın o elbiseyi. Git şu üzerini değiştir!"
"Hayır değiştirmiyorum. Bunu giymek istiyorum o kadar." dedi. Elimle yüzümü bastırıp derin bir nefes aldım. "Ne halin varsa gör." dedim ve yürümeye başladım. Adımlarının sesi de ardından takip etti. Muhtemelen yanıma oturacaktı ve bunu için bir şeyler düşünmeliydim. Fakat onu düşünemeyecek kadar üşengeç olduğumu anlayınca vazgeçtim. İki elimi kafamın ardına attım . Sanki düşecekmiş gibi yürümeye devam ettim. 

     Biraz sonra fark ettim ki arkamdaki ayak sesi kesilmişti. "Nereye kayboldu bu şimdi. Neyse, umarım okulun yolunu bilmiyordur. Kurtulurum bari." dedim kendi kendime ve adımlarımı hızlandırdım. Sadece on saniye kadar sonra arkamdan koşan adımların sesini duydum. "Dur! Dur! Bensiz nereye gittiğini sanıyorsun?" dedi alıngan ve şaşkın bir ifadeyle. Ben de yaptığım için biraz utanmıştım. "Şey... Sen önden gitmişsindir diye düşünmüştüm de." dedim ve hafif sırıttım. Yüzündeki şaşkınlık iyice arttı ve kafasını salladı. "Neyse sonuçta buldum seni. kaçışın yok." dedi. "Malesef..." diye sessizce homurdandım kendi kendime. 

     "Acıkmadın mı? Kahvaltılık bir şeyler aldım." dedi neşeli bir sesle. Demek ki kaybolmasındaki sebep buydu. Benim de ona bir kıyak geçmemin gerektiğinin farkına vardım. Nehrin üzerindeki köprüden geçerken kimse dönüp de bir soluna bakmazdı sabahları. Ama o anki manzara gerçekten de çok güzeldi. "Gel burada oturalım dedim ve köprüden aşağı bacaklarımı salladım." Belki de manzaranın en güzel olacağı zamana denk gelmişti. Elindeki poşetten poğaça meyve suyu falan çıkardı ve bana doğru uzattı. "Parasını ödeyeyim." dedim ve elimi cebime attım. Gülen yüzüyle geri çevirdi ve büyülenmiş bir şekilde önüne doğru bakmaya başladı. Bir şeyleri hayal ettiği kesindi. Ben de etmeye çalıştım ama bir şey aklıma gelmiyordu. Poğaçamdan bir ısırık aldığım anda gözümün önünde Çağla belirdi. Sanki bana "Geç kaldın." demişti. hemen saatime baktım ve derse daha yarım saat vardı. Bu beni biraz kıllandırmıştı ve ayağa kalktım. "Gitme zamanı." dedim. Karşı çıkmadı ve Bade de ayağa kalktı. Bu sefer arkamdaki ayak sesleri hiç kesilmedi ve kısa süre sonra okula vardık. 

     Bahçe kapısından içeri girdiğim anda Alice hocanın endişeli bir şekilde bir oraya bir buraya gittiğini gördüm. Yanına yaklaşıp "Ne oldu?" deyince birden öğretmenin gözü açıldı ve "Sonunda geldin Çağlar." dedi. Telaşının benimle alakasının olduğunu düşündüm. "Ne yaptım?" dedim. Durdu ve "Az önce birileri Çağlayı zorla alıp götürdü ve sen kesinlikle biliyorsundur." dedi. Çağla mı? Nereden bilebilirim ki. Bu öğretmenler de göstermediği konudan soruyor hep diye düşündüm ve aniden kahkahalara boğuldum. Gülmemi bastırdıktan sonra bana şaşkın ifadeyle bakan öğretmene "Nereden bilebilirim ki. Alakam yok onunla." dedim. Yüzünü buruşturdu "Çağlar git ve bir şeyler yap. Sen nasıl erkeksin?" diye çıkışınca birden kendime geldim. Neden böyle saçma bir şeye güldüğümü sorgulayınca cevap veremedim. Yanımdaki Bade de öylece bana bakıyordu. "Cidden alakam yok." dedim ve sınıfa doğru gitmeye başladım. Neler olduğunu düşünürken o kadar kötü hissediyordum ki. Çantamı attım ve arkadaki yerime geçtim. Bade de arkamdan sessizce geldi ve oturdu. Alice hocaya sert davrandığımın farkındaydım ama ben davranmadım desem de bir şey değişmeyecekti. "İyi misin Çağlar?" dedi Bade. Kafamı hayır şeklinde sallayarak bir nevi susmasını istedim. O da buna uydu ve sessizce oturduk. 

             ***

     Badenin hayal ettiği gibi geçmeyen ve benim için de normalden çok daha düşünceli olan bir gündü. "Evet sözünü tut ve git." dedim Badeye. Günün kırgınlığıyla çok az konuşmuştu. Başıyla onaylayıp gitti. Ben de bahçe duvarına sırtımı yaslayıp düşüncelere başladım. Çağla gram umurumda değildi ancak birisine benim bilgim altında zarar verilebiliyor olması çok zordu. Düşünmekten kafam ağrımıştı resmen. İstemsizce de olsa Çağlanın yerini öğrenmek istiyordum.  Tabii ki bunu yaparken yine yalnızdım. Ne bana yalanlarıyla sızlanacak bir Bade ne de yardım etmesi gereken bir öğretmen yoktu. Doğduğumdan beri yalnız yaşadığım için alışıktım kendi dünyamın patronu olmaya. Sanırım bugün neden yalnız olmam gerektiğini veya neden yalnız olduğumu bazılarına göstermem gerekecekti. Olduğum yerde duvara yaslanarak oturdum. Belki de kırk dakikadır öylece orada bekliyordum. Bunca yıllık deneyimimle gelen mide bulantıma ve baş dönmeme izin verdim. Hiçbir şeye karşı koymadım. Çünkü biliyordum izin verdikten sonra geri geldiğim zaman. Ne olup bittiğini hatırlamıyordum. Anlatan da olmuyordu. Ama birçok kez duyduğum altı harflik kelime hiç değişmiyordu. Bu sefer bir şeyi kontrol etmek istemiyordum. Çünkü sabah birilerini üzmüştüm. Hava da kararıyordu. Yavaş yavaş ben de karanlığa doğru bakmaya başladım ve uyandıktan sonraki standart kelimeleri duymak için kendimi hazırladım. Tabii uyurken de beni aydınlatan bir ateş vardı. O ateş avucumun içinde değilken belki de dünyayı yakabilirdi. Ve bir seferlik de olsa o ateşe izin verdim. Şimdi her şeyin yanma sırası sendeydi Dünya. "Teşekkürler Çağla ve öğretmenim. Sizin sayenizde Patron kimmiş sanırım göstermeliyim." 

     

Yalnız PatronHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin