Chanyeol tavernanın arka tarafındaki küçük tozlu odasında uyanmış çizmelerini ayağına geçirmek için çabalıyordu. Hareket ettikçe üzerinde oturduğu eski yatak gıcırdıyordu. Sonunda çizmelerini giymeyi başardığında odadan dışarı çıktı. Koridorda Jaewon'la karşılaşmıştı. Gülümsedi.
"Bakıyorum erkencisin bugün." Chanyeol gözünü ovuştururken başını salladı. Çenesiyle kenardaki kovayı işaret etti. "Kuyudan su getir de temizle şuraları. Akşam yoğun olacak." Bir şey söylemeden kovayı eline aldı Chanyeol ve su getirmek üzere tavernadan çıktı.
Küçük bir sahil kasabasıydı burası. Jindo adasının güneyinde yer alıyordu. Pek geleni gideni olmazdı korsanlar dışında. Sahil şeridi tavernalar ve keranelerle doluydu. Bir de birkaç balıkçı kulübesi... Yerel halk uğramazdı pek buralara. Sarhoş korsanlarla muhattap olmak istemiyorlardı besbelli. Chanyeol artık alışmıştı gerçi. Burada korsanların arasında büyümüştü.
Kuyuya doğru ilerlerken bir şeyin ona çarptığını hissetti. Daha doğrusu birinin... Döndüğünde Jinri'yi gördü. Ufak tefek bir kızdı. O da Chanyeol gibi çocukluk yıllarından beri tavernada çalışıyordu. Yuvarlak bir yüzü beyaz bir teni vardı. Gülümsediği zaman kiraz dudaklarının arasından inci taneleri gibi dizilmiş dişleri gözükürdü. Tıpkı şu anda olduğu gibi...
"Günaydın, Chanyeol." Güneş giren gözlerini hafifçe kısarak genç adama baktı. "Nereye gidiyorsun?" Chanyeol elindeki kovayı havaya kaldırıp hafifçe salladı.
"Kuyudan su alacaktım. Sen nereye böyle?" Çenesiyle kızın elindeki eşyaları işaret etti.
"Ah, onlar mı? Çamaşır yıkamak için güzel bir gün diye düşünmüştüm." Koyu kestane saçlarından bir tutamı alıp kulağının arkasına iliştirirken devam etti. "İstersen seninkileri de yıkayabilirim."
Chanyeol gülümsedi. "Sağ ol, ben kendim halledebilirim. Sana kolay gelsin." Kıza el sallayıp kuyunun yanına gitti. Jinri'yi seviyordu. Şirin sevecen bir kızdı ama onun hakkında bundan daha fazlasını düşünmüyordu. Ne yazık ki Jinri için aynı şey pek söz konusu değildi. Chanyeol'un etrafında pervane oluyor bir kez ona gülsün diye yapmadığı kalmıyordu. Chanyeol de bunu biliyordu ama bilmiyormuş gibi yapmayı tercih ediyordu. Durumu olduğundan daha tuhaf bir hale getirmek istemiyordu. Jinri'nin ileride onu gerçekten seven biriyle olmasını istiyordu. Maalesef bu kişi kendisi değildi. Kuyudan çektiği suyu yavaşça kovaya boşalttı ve kovayı da alıp tavernaya geri döndü. Yapması gereken bir yığın iş onu bekliyordu.
Akşama doğru taverna kalabalıklaşmaya başlamıştı. Uzun deniz yolculuklarından bunalan denizciler buraya gelip kafa bularak rahatlıyorlardı.
"Anlamıyorum." Sesini duyunca başını tezgahın arkasında duran Jinri'ye çevirdi. "Onlar gibi olmak mı istiyorsun gerçekten? Tek bildiği ticaret gemisi yağmalayıp karaya ayak bastığı ilk anda da sarhoş olup birilerini beceren bir korsan..." Bezle sildiği bardakları sertçe tezgaha diziyordu. "Seni onlardan biri olarak hayal edemiyorum." Chanyeol dönüp içeride oturan korsanlara baktı. Kimi rom şişesini kafasına dikiyor, kimi kucağına oturttuğu fahişenin memelerine gömülüyor, kimi de elindeki bardağı havaya kaldırıp arsız kahkahalar atıyordu. Çok ideal bir manzara değildi.
Tekrar Jinri'ye çevirdi bakışlarını. "Ben onlar gibi bir korsan olmak istemiyorum. Tek yaptığı minik ticaret gemilerinden ganimet toplamak olan bir korsan olmak istemiyorum. Gerçek maceraların peşinden koşan, kimsenin görmediği şeyleri gören, kimsenin gitmediği yerlere ayak basan bir korsan... işte ben böyle bir korsan olacağım." Jinri kafasını iki yana sallayıp işine devam etti. Derin bir nefesle ekledi Chanyeol. "Anlamanı beklemiyorum senden. Ama ben daha fazla burada yapamam. Minik tavernamda oturup gelenlere içki ikram etmekten daha fazlasını istiyorum ben."