Yazar; Aslıhan Saranghae
Bay Han Gun; çiftlik evinden sinirle çıktı. Az önce oğlu hakkında ki haberi getiren adamıyla beraber aynı şekilde koşarak ahırların olduğu yere doğru ilerlemeye başladı. Birden çitlerin içinde yatan atın can çekişirken çıkardığı kişneme sesi çalındı kulağına. Oğlu Ru Yung’la tartışmışlar, genç adam o sinirle evden çıkmış ve babasının, ayaklarının dibinde yerde yatan at ile kendisi hakkında ki benzetmesine sinirlenip doğruca ahıra gelmişti. “Salomin kadar bile etmezsin sen. O bile vahşi bir kısrakken ne yapması gerektiğini anlayıp emirlere itaat ediyor.” Demişti babası ona. Ahıra öfkeyle giren Ru Yung; içerde seyisi tarafından tımarı yapılmaya devam eden hayvanın yularından çekiştirip dışarı çıkardığı anda da bir hışımla üstüne çıkmıştı. Atı sertçe kırbaçlarken nereye gittiğini umursamıyordu bile. Hayvanı kendinden geçene kadar koşturup sonunda sinirini hafifletip çiftliğe dönmeye karar verdi. Ama kendi sakinleşirken farkında olmadığı şey hayvanı neredeyse öldüresiye yorduğuydu. Önünde uzanan çitin kapısının açılmasını beklemek yerine, gene kendine has ukalalık yüzünden hayvanı yeniden kırbaçlayıp çitlerin üstünden atlattırmaya çalıştı. Ama bu kez gücü kalmayan hayvan çitlere takılıp ayağını kırarak yere yığıldı. Yıllarca bu aileye hizmet eden, birçok yarışta bir sürü ödül alan bu hayvan şimdi yerde acı içinde kıvranıyordu.
Bay Han Gun; atla birlikte yere düşen oğlunu umursamadan seyise işaret etti. Seyis ne yapması gerektiğini biliyordu. Ahıra koştu. Av için hazırda beklettikleri tüfeklerden birini kapıp tekrar koşu alanının içine girdi. Tüfeği Han Gun’a uzatıp kenara çekildi. Hafif sıyrıklarla olayı atlatan Ru Yung; şaşkın gözlerle babasına bakarken, babası oğluna göz ucuyla bakıp tüfeğin içinde ki mermiyi namluya getirdi ve gözünü bile kırpmadan tek seferde o devasa hayvanın başına nişan alıp, vurdu. Ne yerde yatan hayvana döndü bir daha ne de oğluna, elinde ki tüfeği yere savurup orta yere “Lanet olsun senin gibi evlada.” Deyip tekrar çiftliğin içine girdi. Ru Yung ise içinde ki duyguları yenemeyerek sebep olduğu olayı umursamadan arabasına atlayıp şehrin yolunu tuttu.
Ne bir cana sebep olduğu umurundaydı, ne de milyon dolarlık bir hayvanın kaybına neden olduğu için pişmandı. 22 yaşında ki bu genç için hayatta hiçbir şeyin değeri yoktu. Ya da kıymet verdiği tek şey olan bu adamın onu fark etmesi için daha ne kadar zarar vermesi gerektiğini düşünüyordu. O kafasını dağıtmak için her zaman ki bara girerken saatte gece yarısı olmuştu çoktan. Il Sang ise tam o saatlerde elinde ki dergiyi yatağının yanındaki sandalyenin üstüne öylesine bırakıp, üstünde ki yorganı başına kadar çekti. Hava buz gibiydi. İçerde öylesine tutuşturulmuş olan sobanın ise deyim yerindeyse kendine bile hayrı yoktu. Ve muhtemelen yarım saat kadar önce sönmüştü. Sandalyenin üstünde duran, fi tarihinden kalma telefonuna uzanıp saate baktı. İnşaatı kolaçan etmek için daha üç saati vardı. Telefonun alarmını kurup tekrar aldığı yere bıraktı. Cidden çok üşüyordu. Sandalyenin arkasına taktığı montunu da üstüne örtüp, yorganı tekrardan üstüne çektikten sonra yatağın içinde dizlerini karnına çekip, ellerini de bacak arasına sabitleyip burnunu çeke çeke gözlerini kapadı. Olası bir grip kapıya dayanmıştı. Saat sabahın dördü olduğunda telefondan gelen alarm sesiyle yataktan doğrulup oturdu. Saç baş bir birine karışmıştı. Yatarken sıkı sıkıya boynuna sardığı atkı ise hala aynı yerde duruyordu. Atkıyı hafifçe gevşetip, elini yüzünde gezdirdikten sonra ayağa kalktı. Az önce çıktığı yatağın sıcağı bedenini hemen terk etmişti. Bu nasıl bir ayrılıktı böyle, bütün bedeni bunun acısını çekiyordu. Buza kesmiş bekçi kulübesinden dışarı çıkmadan yatağın üstünde ki montunu da giydikten sonra eline aldığı feneriyle birlikte kulübeden dışarı çıktı.
Şantiyede ki emektar köpekler bile birbirinin koynunda soğuktan kurtulmaya çalışırken Il Sang kollarını birbirine dolayıp şantiyeyi gezmeye başladı. Her şey yolundaydı. Çevrede ki evsizler bazen soğuktan korunmak için inşaatın içine girip uyumaya çalışıyordu. Genelde bu duruma ses etmezdi çünkü kendisi de böyle bir geçmişten geliyordu ama birkaç gündür durum farklıydı.