Hocalar ve birkaç erkek stajyerin uzun uğraşları sonucu kamp ateşini yakmış, birlikte şarkılar söyleyip eğlenmiştik. Saat on bir sıralarında hocalar bize de dağılmamızı söyleyip teker teker çadırlarına gitti.
Stajyerler olarak yalnız kaldığımızda herkesten yapmak için farklı fikirler çıktı. "Sahile gidip içki cezalı soru sorma oyununa ne dersiniz?"
Yanımda oturan Jung Hwa'nın koluna vurdum. "Temel üç kuralı da ihlal etmekten mi bahsediyorsun?" İçki içmek, sahile gitmek ve 11'den sonra dışarıda kalmak.
"Hepimize birden ceza veremezler ki, değil mi?" diyerek karşımızda daire yapmış stajyerlere doğru göz gezdirdi. Birçoğu onaylarken bazıları da endişeli gözlerle birbirlerine bakıyorlardı.
Diğer yanımda oturan Kai, benim de endişeli gözlerle etrafa bakındığımı görünce gülerek kulağıma eğildi. "İlk günden saat kuralını ihlal eden biri olduğunu düşününce, bunun için bu kadar endişelenmemelisin."
Kaşlarımı çatıp bu sefer onun koluna vurdum. "Bunun hakkında konuşmayacaktık!" Ellerini teslim olurcasına kaldırdı ve gülümseyerek "Benim hatam," dedi. Böyle yapınca çok çocuksu ve tatlı görünmüştü gözümde.
"O halde gidiyoruz!" diyen bir sesle dikkatimi Kai'den uzaklaştırabilmiştim.
Gerçekten gidiyor muyduk?
Ayaklanan stajyerlere bakılırsa gidiyorduk. Jung Hwa'nın beklentisinin aksine sadece yirmimiz gitmeyi kabul etmiştik. Yani, ben etmemiştim. Ama elden ne gelirdi? Soo Min ve Jung Hwa beni asla bırakmazlardı.
Yaklaşık yirmi dakika sonra hepimiz sahilde kumlara çökmüş, elimizde küçük bir top ve hangi stajyerin gizlice yanına getirdiğini bilmediğim içkilerle birlikte oynamaya hazırdık. "Fikir benden çıktığına göre başlıyorum," diyerek topu karşıdaki kızlardan birine attı Jung Hwa. Böylece oyun başlamış oldu.
Bir süre sonra yavaş yavaş uykumun geldiği sırada kucağıma fırlatılan topla ayıldım. Hızla etrafıma baktığımda topu atanla göz göze geldim. Yemekte tanıdık gelen kişiydi bu.
Soracağı soruyu beklemeye başladım. En sonunda sesini açabilmek adına birkaç kez hafifçe öksürdü ve gözlerini gözlerimle buluşturdu, bakışı bile tanıdık geliyordu. Sorduğu soru donakalmama yetmişti. "Beni gerçekten hatırlamadın, değil mi?"
Onu tanıyordum, tanıdığımı hissediyordum.
Sadece kim olduğunu bir türlü anlayamıyordum.
Yüzüne şaşkınlıkla baktığımı fark ettiğinde gülümsedi, yüzünden hayal kırıklığı okunuyordu. "Sorun değil, hatırlamayacağını biliyordum."
"Bize seni bir yerden tanıdığını söylemişti," diye konuşmaya dahil oldu Soo Min. Çocuğun hayal kırıklığı geçmiş gibi gülümseyişi genişledi.
"Gerçekten mi?" Başımı salladım. "Seni tanıyorum ama nerden tanıdığımı bilmiyorum," dedim dürüstçe. Omuz silkip güldü. "Bu da bir şeydir. Oyuna devam et."
Anlamayarak yüzüne baktım. "Kim olduğunu söylemeyecek misin?"
"Hayır," diyerek bir kez daha güldü. "Ya! Ben bile merak ettim söyle de çatlatma!" diye söylendi sinirle Jung Hwa. "Tamam," dedim bir düelloyu kabul etmiş edasıyla. "Kim olduğunu kendim de bulabilirim."
Hala kucağımda duran topu Chanyeol'a attığımda kendisi Baekhyun'la konuşmakla meşgul olduğu için topu görmemiş ve kafasına yemişti.
Şaşkınlıktan ne yapacağını şaşıran Chanyeol'a gülerek "İdeal kadın tipini söyle," dedim. Aklıma başka bir soru gelmemişti. Chanyeol hiç düşünmeden yüzünden eksik olmayan o sırıtışıyla cevap verdi. "Baekhyun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stajyer Kampı || Kai
FanfictionGülümsedi. ❝Sanırım yanılmışım, seninle arkadaş olmak güzel olacak gibi.❞ Elini uzattı. ❝Park Hye Ji, benim adım Kim Jong In.❞ Ben de elini sıkarak karşılık verdim. ❝Memnun oldum, Kim Jong In. ❞ • Kai & You