beş (m)

5.5K 376 233
                                    

Gözlemlemeyi, insanların davranışlarıma verdikleri tepkileri izlemeyi her zaman sevmişimdir. Ya da genel olarak insanların her şeye tepkilerini merak ederim. Bu yüzden insanlar beni suskun sandıklarında sadece onları gözlemliyorumdur. Üç ay iki hafta geçmişti ve ben Min Yoongi'yi gözlemlemiştim. Hoşuna nelerin gittiğini az çok biliyordum artık. Bu yüzden onu beklerken, bu sefer işi bittikten sonra giderken farklı duygularla ayrılmasını sağlayabileceğimden emin sayılırdım.

Bu yüzden benim için aldığı kıyafetlerin önünde durmuş seçmeye çalışırken sakin olmam beklenirdi. Ama tam tersine ben çok heyecanlıydım. İlk defa onu çağıran bendim ve geleceği düşüncesi bile ayaklarımı yerden keserken; onun ayaklarını yerden kesme çabam başarılı sonuçlanabilir miydi bilmiyordum.

Sonunda karar kıldığım beyaz saten bir gömlek ve siyah bir pantolondu. Min Yoongi, sadeliği severdi. Evindeki eşyalar bile genelde siyah beyaz temalıydı yani sevmesini umuyordum. Sonrasında boynuma en sevdiğim choker'larımdan birini taktım, kendim için aldığım o harika parfümlerden bir tanesini de sıktım, kumral saçlarımı biraz ellerimle düzelttikten sonra hazırdım.

Yatağımın üzerinde oturmuş onu beklerken gömleğimin üst iki düğmesini açtım. Tenimi sevdiğini biliyordum. Bazen köprücük kemiklerimi öperken "Karamel bir kedi gibisin," diye fısıldardı tenime. 

Bense onun her şeyini severdim. Bunu ona pek söylediğim sayılmazdı. Bunun nedeni kendimi hem içinde bulunduğum duruma alıştırmaya çalışmam, hem de öncelikle onun söylediklerini dinleyip nelerden hoşlandığını anlamamdı. Bugün bu değişecekti. Ben de onun tenine öyle şeyler fısıldayacaktım ki şaşıracaktı. Min Yoongi'yi şaşkın görmek güzel olacaktı.

Olacakları düşünüp kendi kendime gülümserken ön kapıdaki anahtar sesini duydum ve oturuşumu dikleştirmek yerine yatağa tamamen uzandım. Başlıyorduk. Oyuncu ya da belki de gerçek hallerimi görecekti. Hayatında eğer bir başkası varsa bile onu unutacaktı. Unutturmak zorundaydım. Onun dokunuşlarına ve her şeyine öyle muhtaçtım işte.

Odama doğru attığı adımlarını duyduğumda bir inleme bıraktım odaya. İlgisini çekmek zorundaydım. Adımlarını hızlandırdı. Odanın kapısında dikilirken "Taehyung?" diye sordu. 

"Sana ihtiyacım var..." diye mırıldanarak doğruldum ve yüzüne baktım. Yalan söylemiyordum. Gerçekten ona ihtiyacım vardı. En çok da beni sevmesine ya da bana bir gülümseme, içten bir gülümseme bahşetmesine. Bir kere bile olsa beni aramasına. Onu tanımak istiyordum işte, hayatına dahil olmak istiyordum ve biliyordum ki buna hakkım yoktu. Ama istiyordum. Gözlerimi yüzünde gezdirirken ona öyle bir tutkuyla bakmış olmalıyım ki şaşırdı ve bakışları her saniye daha da kararmaya başladı.

Siyah saçları dağınıktı, saatin gece 11 olduğunu varsayarsak yorgun ve dağınık olması normaldi ama o hiç öyle görünmüyordu. Dağınık saçları bile ona bir çekicilik katıyordu. Siyah takım elbisesi vardı üzerinde, kravatı gevşetilmişti. Gece 11'de neden takım elbiseyle olduğunu bilmiyordum; bu da hayatında başka biri gerçekten var mı sorusunu daha da arttırıyordu beynimde. Min Yoongi harika görünüyordu.

Ayağa kalkıp hala kapının girişinde dikilen Yoongi'ye doğru adımlar atmaya başladım. Zaten derin olan ses tonum onu görünce hissettiğim özlemle daha da derinleşmişti. "Sen yokken kendime hiç dokunmadım bile," derken bileğini kavrayıp geri adımlarla onu yatağa doğru çektim. Yüzündeki şaşkın ifade yerini yoğun bir ifadeye bırakmıştı. Şu anda beni istediğini biliyordum. Ama daha fazla istemesine ihtiyacım vardı. Bana bir et parçası gibi değil, insanmışım gibi bakmasına. Şu andaki tavırlarım her ne kadar aksiymiş gibi gösterse bile istediklerimin, ben ne yaptığımın farkındaydım.

boys like u | taegiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin