episode 2: sincerely, yourself

259 12 3
                                    

ben hâlâ uyuyorum.

uğultular tüylerimi ürpertiyordu. erimiş duvarların üzerinden esen soğuk rüzgârlarla irkiliyordum. yatağa bakmak istemiyordum, iskeletin bana ait olmasından korkuyordum galiba.

yavaşça odadan dışarı yürümeye başladım. yer çok kirliydi, her yer çok kirliydi. toz ayaklarımı rahatsız ediyordu, yapabilecek bir şeyim yoktu. yürüdüm ve odadan çıktım.

geldiğim alan, evime ait değildi. sol tarafımda, dışarıya giden merdivenler vardı. karşımda kocaman, kapatılmış bir kapı vardı, sağımda kalan merdivenler ise büyük bir karanlığa gidiyordu. karşımdaki kapıya yürüdüm. betonla kapatılmıştı, ama birileri bu kapıyı açmaya çalışmış olmalıydı ki üzerinde büyük ve derin çatlaklar kalmıştı. kulağımı betona dayadım, hiçbir şey duyamadım.

o sırada çalan telefon, beni korkudan yere düşürmeye yetmişti.

ses dışarıdan geliyordu, soldaki merdivenlerden. sakince, korkmamaya çalışarak doğruldum. uğultu hiç bitmeyecek gibiydi, üstüne bir de şu lanet telefon sesi eklenmişti! dışarı doğru biraç adım attım. sadece dışarıdaki sonsuzluk görüntüsü bile korkutucuydu: sonu olmayan bir karanlık. merdivenlere çıktım, merdivenler aşağı gidiyordu, sol tarafta bir kapı vardı. burası odamın altı olmalıydı. merdivenlerden aşağı baktığımda gördüğüm sonsuzluk ise her şeyi yeterince anlatıyordu.

sakin olmam gerekliydi. yavaşça indim aşağı. ses artıyordu, uğultu ise sabitti. içeriye bir göz attım, nispeten temiz bir oda vardı. bir çalışma masasının üzerinde eski model bir telefon yer alıyordu, telefon sabit bir şekilde çalmaya devam ediyordu. masanın bir dolabı ve üç çekmecesi vardı. masanın yanındaki bitki ise çoktan ölmüştü. dolabın kapağı açıktı ve içinde bir fener vardı. feneri aldım, lazım olabilirdi.

telefonu açmak... korkuyordum. beni neyin beklediğini anlamaktan korkuyordum. bu bir rüyaysa, benim kontrolümde değildi, bu daha ürkütücüydü. artık bir karar vermem gerekliydi, telefon uyanmamı da sağlayabilirdi. gözlerimi kapattım, derin bir nefes aldım, telefonu açtım.

"uyan... lütfen... derhal uyan. bunu yapman gerek... uyan."

telefonu masaya fırlattım. fısıltı bütün odada yankılanıyordu. birisi uyanmamı istiyordu, belki de bendim, bunu anlamak zordu. sakin olmaya çalışıyordum, işe yaramıyordu. odadan hemen çıktım. merdivenler gözümde büyüyordu, sanki sonsuzluğa tırmanıyordum. yapacak bir şeyim yoktu, koşarak çıktım merdivenleri. geri döndüm, hiçbir şey değişmemişti. yerler halen tozlu, oda halen karanlıktı.

odanın en ucundaki aşağı doğru inen merdivenlere yürüdüm. merdivenlerin sonu derin bir karanlığa çıkıyordu. ileride ne olduğunu bilmiyordum, bilmek istediğimden bile emin değildim. kararsızlıkla merdivenin basamaklarına oturdum. tek düşündüğüm uyanmaktı, nasıl uyanacağımı bilmeden. dalgınca izledim karanlığı. gözlerim karanlığa alıştıkça, merdivenin sonunda ne olduğunu görmeye başladım. bir kapı olmalıydı bu, kilitli olabilirdi, bilmiyorum. doğruldum, sakin olmaya çalışarak. aşağı bir adım attım. sadece kapıya bakıyordum, uğultuları unutmuştum, korkumdan uzaklaşıyordum. her adımda daha da karanlık hissediyordum. 

boğuluyordum.

kapı oldukça tozluydu. kapıya dokundum, buz gibiydi. ancak bir kolu yoktu. biraz arandım, kol bulamadım. durdum, kulağımı kapıya dayadım. içeriden yoğun bir uğultu, hafif hafif de klasik bir müzik geliyordu. 

kapı birden ileriye açıldı, kendimi yerde buldum. doğrulduğumda gördüğüm şey ilginçti, içeri girdiğim kapının solunda daha da aşağı inen merdivenler vardı. karşıya baktığımda bir oda gördüm. içeride sadece bir boru görüyordum. sol tarafta bir kapı daha vardı, hafif aralıktı ama içerisi karanlık görünüyordu.sol köşede bir masa vardı, duvarda çok sayıda minik askısı bulunan bir anahtarlık vardı.

doğruldum, masaya yürüdüm. masada bir zil vardı, zile bastım. herhangi bir şey olmadı. birkaç kez daha bastım, değişen bir şey yoktu. zile basıp "burada biri var mı?" diye bağırdım. uğultu yükseldi, aralanmış olan kapı biraz daha açıldı, uğultu yeniden azaldı. zile bir daha dokunmamalıydım sanırım.

iyice tozlanmış masada bir not vardı, bu masada bunu fark etmek zordu. elime aldığım not, beni biraz daha ürkütecekti.

"eminim ki bu not bir şekilde sana ulaşacak. bu noktada bilmen gereken tek gerçek, buradaki hiçbir şeyin gerçek olmadığı. umarım ruhundaki uyanıklık hâli iyi sürer ve rüyanı yeniden tamamiyle kontrol altına alırsın.

sevgiler, kendin."

karanlık kapıdan soğuk bir rüzgâr esti. 

beni kim izliyordu?

deep sleep.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin