Hayattaki en büyük tutkumun kazanmak olmasına rağmen kaybetmenin insana verilen büyük bir lütuf olduğunu düşünürüm hep. Kaybetmek insanın ayaklarının yere değmesini sağlayan şeydir. Zıplamak için iyice çömelmelisin derler ya, heh işte o hesap. Hayal gücünü zorlar kaybetmek. İnsanı düşünmeye zorlar. Savaşmaya zorlar. Kaybetseniz bile, yitirdiğinizi geri almak için kılıcınız hala elinizde olur. Ya onu atıp teslim olursunuz, ya da kalkıp daha güçlü bir şekilde savaşa devam edersiniz. Dostoyevski'yi ele alalım. O kılıcını bırakmayanlardan. Dibe vurmasa, çaresiz kalmasa yazar mıydı tüm dünyanın hayranlıkla okuduğu, başucu yaptığı eserleri? Teoman en kötüyü yaşamasa yazabilir miydi o anlamlı nağmeleri?
Kazanmanın hep bir sınırı vardır. Ama kaybetmenin? Asla. Dibin de dibi vardır derler ya. İnsanı ayakta tutan da hayat denilen bu derin çukurda daha derinleri görmeme çabasıdır. Ya o kazanır, ya hayat. Ama ikisi de giderken karşısındakinden bir şeyler götürür. Aman dikkat edin, hayata kaybetseniz bile, elinizden kayıp giden şey özsaygınız olmasın. Yoksa rövanşı alacak gücünüz kalmaz dostlarım