BİR ANDA

348 10 0
                                    

2 HAFTA SONRA

 Toygar günlerdir bana ulaşmaya çalışıyordu. Bana ulaşamadığı zamanlarda da ya çocukları rahatsız ediyor ya da saçma sapan mesajlar atıp güya benden özür diliyordu. Yerseniz tabii. Tehdit dolu bir mesaj gönderip arkasından ne kadar üzgün olduğunuzu yazamazsınız. Yazarsınız da inandırıcı olmaz diye düşünüyorum.

Bense geçen bu süre içerisinde girdiğim her farklı duygudan teker teker çıkmayı başarmıştım. Zaman zaman aldatılmışlık, salak yerine konulmuş hissi, kendine değer vermeme...
Kendi evime geri dönmüştüm. İyileşiyordum, hem ben hem yaralarım teker teker iyileşiyorduk. Sadece zamana ihtiyacımız vardı.

Sabah uyandığımda kendimi hazırlanmış kahvaltı sofrasında bulmuştum. Berk ve Meriç de oldukça tedirgin içinde geçirmişlerdi bu süreci. Günlerdir bana yaşananları hatırlatmamak için ellerinden geleni yapıyorlardı. ( düşünün bulaşık sırasında Berk benimkileri bile yıkamıştı.) En azından onlarla normal vakit geçirmek kendimi eski günlerdeki gibi hissettiriyordu. Güvenli.
Aras; ...evinde kaldığım 2 gün içinde bile bir kere denk gelmiştik. Beni rahatsız etmek istemediği her halinden belli olsa dahi bir noktada onunla karşı karşıya gelmek beni geriyordu. Yalan yoktu. Kendimi böyle bir durumun içinde bulmak bile bana yeterince aşağılayıcı gelmişti. O bu durumda yanında rahat hissedeceğim insanlardan biri değildi. O da resmen kendi evini kullanmadı, yalnız kalmak daha iyiydi zaten.

       ****
   Saate baktığımızda okula geç kalıyorduk tabi sohbete dalmıştık "Eh be Derin ne diyim ki ".
Aynı zamanda kazağımı geçirip sol elimde çantam ve botum sağ elimde çorabım ve ceketimle koridorda koşuyordum keza Berk ve Meriç de aynı sahnedeydi.
20 dakika kalmıştı. Kapıya doğru koşup kapıyı açtığımda çarptığım sert bir şeyle  burnum acımıştı.

"Yavaş be kızım bir kere de normal karşılaşalım"
(Evet tabi ki bu sesin sahibi Arastı.)
"E farkındaysan kapının önünde dikilen sensin ben evimden çıkıyorum."
"Tamam sensin. Sabah sabah uğraşamicam seninle. Belli ki formundasın.'' içeriye doğru seslenerek '' Berk hadi abi çıkalım. Geç kalıyorum lan şoförlüğünü yapıyorum bari erkenden hazır ol. "

Berk koşarak kapıya geldi. Anlamsızca herkes birbirine bakıyordu. Muhtemelen hepimiz Arasın neden Berk'in şoförlüğünü yaptığını anlamaya çalışıyorduk. 
Kafamı iki yana sallayıp  "Gerçekten sorgulamicam, hiç hem de hiç merak etmiyorum, merak etmiyorumm neden olduğunu."
Merdiven dairesinde çoraplarımı giyerken hızlıca arabaya bindik.

Aras bizi kampüse bıraktığında Berk mühendislik fakültesine doğru koşarken biz de Arasa tekrar teşekkür edip eğitim fakültesine doğru yol almaya başlamıştık. Prof. Levent bizim koşuşumuzu görünce hızlı adımlarını yavaşlattı ve biz kapıdan içeriye girerken ;

''Sayın Soylu ve Sayın Yılmaz bir daha olmasın yoksa bu sefer adımlarımı yavaşlatmak yerine sizi iki hafta derse almam. Keza Soylu sizin gibi zaten birçok şeyi yaşamış birinin daha fazla dersten kaytarmasını istemeyiz değil mi? ''

Hocanın iması karşısında iki el boğazıma yapıştı sanki birden. Adım atamaz hale geldim. Suratımdaki mahçup gülüş soldu, içerideki bakışların yavaş yavaş kapıya döndüğünü hissettim sanki. Hızlıca kapıdan içeri girip kendime boş bir yer bulduğumda kolumda bir el hissettim sıcaktı, tanıdıktı. Meriçti tabi ki. Her zaman yanımdaydı. 

Hatırlıyorum da ne de zor olmuştu Selma ve Rıfat amcadan izin almak... Benimle buraya gelmek için ne de didinip durmuştu canım arkadaşım benim. Ama bizim ayrı olmamız acayip olurdu çünkü bizi tanıyan herkes hiçbir zaman ne kadar kavga edersek edelim ayrılmayacağımızı bilirdi. Biz hiçbir zaman ne birbirimizi ne de arkadaşlığımızı yıpratmıştık. Bu yüzden birbirimizin en yakını olmuştuk ilk sevgililerimizi birbirimize anlatıp, ilk dedikodularımızı beraber yapmıştık. Yine uçan balonumla kendim gibi derin düşüncelere dalmışken, birden amfinin kapısı açıldı. İçeriye giren kişiyi görünce benim için ikinci şok dalgası yola koyulmuştu bile. Neredeyse tanınamaz bir haldeydi.

Ne alaka yani şuan ne işi var ki bunun burada. Elimin üstünde Meriç'in sakin ol dercesine elini hissettiğimde nefes alış verişlerimi yavaşlatmaya çalışıyordum.

Herkes şaşkın şaşkın amfi kapısına bakarken, Toygar'ın da bakışları bu kadar dolu olmasını beklemediği yönündeydi. Şaşkınlığını üstünden atıp konuşmaya başladı nihayet.

"Hocam kusura bakmayın ama Derin arkadaşımızı biraz alabilir miyim?"
"Hayırdır Toygar ne zamandan beri tanınmaz halde sınıfıma girip profesörünle böyle konuşmaya cürret eder oldun."
"Levent Hocam bu ciddi."

Levent Hoca kafasını bana çevirip baktığında kafamı iki yana sallamıştım. Bakışlarımdan da olsa gerek Levent Hoca çıkmak istemediğimi anlamıştı, sınıftan çıkıp onun yanına gitmek istemiyordum. Hayır sınıftan çıkmak istemiyordum, yalnız kalmak istemiyordum. Hızla artan nefes alış verişlerim teker teker o güne geri dönüp gerçekleri tekrar kustu. Levent hocaya tekrar kafamı çevirdiğimde sakince bir el işaretiyle Toygara kapıyı işaret etti ve;

"Hadi Toygar hadi daha bitirmem gereken bir sürü  konu var. Bir daha da böyle bir densizlik yapma lütfen. "

Toygar kafasını aşağı yukarı sallaya sallaya sınıftan çıkıp gitmişti. Dağılan derse devam ediyordu herkes. Tabi küçük uğultular şeklinde. Bunu ilk başlatan Levent hoca olsa da beni sınıftan göndermediği için ona bir teşekkür borçluydum.

Ne zaman peşimi bırakacaktı. Daha konuşacağımız bir şey var mıydı?
Hayır hayır bu sefer işlerin kendi kontrolümden çıkmasına izin vermicem. Bu sefer bunu yapamam. Yine bir sürprizle karşılaşamam.

#YORUMLARINIZI BEKLİYORUM

Hazan mevsimiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin