Beyaz ve şaşaalı bir holden geçti, üzeri süslü bir adam, normalden daha hızlı adımlarla. Kendi boyuna göre çok daha yüksek olan ve önünde iki nöbetçi olan, iki taraflı kapının önüne geldi. Nöbetçiler önünde çok hafif eğilmenin eşliğinde açtılar kapıyı ve adımlarını yavaşlatarak girdi içeriye. Nöbetçilere göre çok daha fazla eğilerek durdu odanın ilk karelerinde, arkasındaki kapı yavaşça kapanırken.
Kafasını tamamen kaldırmaksızın ağır ağır dikelerek, ileriye adım atmaya başladı.
Odanın ön tarafındaki ufak basamakları çıktığında boynunu kaldırmış, tam karşısına bakıyordu.
Karşısındaki kişinin ona bakmasını beklercesine, emin gözlerle dimdik durmaya devam etti.
Bekleyişi uzun sürmedi ve karşısındaki kişi ona döndü. O an adam, suretine ışık vurmuş gibi bir parlamayı yüzünde hissetti ve sadece boynunu önüne eğerek, karşısındakini selamladı.Ardından kendinden emin bir şekilde boynunu kaldırarak, tüm ciddiyetiyle konuştu;
"Efendim. Geldiler."
Karşısındaki, bir kolunu, avucu yukarı bakacak şekilde penceresinin önünde, hafifçe havaya kaldırdı ve dışarıdan ak tüyleriyle bezenmiş, muntazam görünüme sahip bir kuş, oldukça asil bir şekilde süzülerek, onun kaldırdığı koluna kondu. Havadaki avucunu kapatıp sıkarak, boş olan elinde sanki bir şey varmış gibi parmak uçlarıyla okşadı ve önce işaret parmağı olmak üzere tüm parmaklarını yavaş yavaş açtı.Soğuk olduğu karşıdan bile belli olan soluk renkteki elinde, birden bir tutam kuş yemi belirdi ve kolunun üzerindeki kuş bileğine gelerek, beslenmeye başladı. Kuşun yemeğini yediği sırada dışarıdan gelen adam, hala daha tüm ciddiyetiyle olduğu yerde bekleyerek, kuşa ve onun sahibi olan Nôrya kralı, Tarnos'a bakıyordu.
Ak elin üzerinden, buğday taneleri yiyen ak kuş, çok hızlı bir şekilde tükettiği yemlerin, son tanesini de aldı ve pencereden dışarı, grubun gelmekte olduğu yöne doğru uçtu. Dokuzlu da bu sırada, epey yorgun adımlarla saraya doğru yaklaşıyorlardı. Kuş grubun üzerine iyice yaklaştı. Grupta onu fark etti ki hayvanın muntazamlığı, uzaklardan bile olsa fark edilmeyecek gibi değildi. Kuş grubun tam önüne geldiğinde, Plabrias ayağındaki tebi (kuşların notları taşıması için koyulan, ufak plastik boru) fark etti.
Grup yürümeye devam ederken, yaklaşık on metre önlerine teb düştü. Önce hepsinden hızlı yürüyerek sürekli yolu kontrol eden Serbaun gördü ve koşturdu. Eğilip tebi aldı lakin açmadan elinde tuttu. Grup onun yanına vardığında elindekini Plabrias'a uzattı ve o an tümü durdu.
Plabrias tebi aldı ve üzerindeki deseninden, onun Kral Tarnos'a ait olduğunu anladı. Tebi yavaşça açtı ve tüm grup arkasında olduğu için, Serbaun ise önünde olduğu için yazılanları okuyamadılar.
"Ne yapıyoruz?" dedi Tayre, Plabrias hala kraldan gelen notu okurken.
"Beşinci bölüğe, beşinci bölüğe gidiyoruz." dedi Plabrias.Beşinci bölük diye kast ettikleri yer, sarayın batısında kalan, kuzeyden güneye sırayla gelen, askeri eğitim alanlarının, beşincisi ve sonuncusu, en güneyde kalanı. Aralarındaki en büyük bölük burası. Bunun yanı sıra kral'ın burayı tercih etmiş olmasının en büyük sebebleri ise, saraya yakın olması ve içerisinde toplantı yapabilecekleri geniş salonlarının bulunmasıydı.
Grup ilk bölüğe vardığında yol üzerinde dizilmiş, Plabrias'a selam vermeyi bekleyen yüzlerce asker ve grubu karşılayarak, Plabriasa, onlar yokken olanları rapor veren rütbeliler bulunuyordu. Bu kadar yüksek nizamiyet içerisine girmelerindeki neden ise, Plabrias'ın ordu içerisinde en üst rütbeye sahip kişi olmasıydı.
Öyle ki, yönetim dışında tüm askeri idareyi ele alan ve ordu üzerinde kraldan sonraki en yetkili kişi Plabrias'tır. Onun grubundaki bu diğer sekiz kişi ise kral Tarnos'un Plabrias için uygun gördüğü ve oluşturduğu bir takımdır. Bu takım daima Plabrias'ın emri ve komutası altındadır. Genel olarak hiçbir Nôrya askeri, sınır dışına çıkamazken, bu takım, şehir dışı teftiş, firar arama, çevre köyleri teftiş ve dış ticaret gibi işlere bakarlar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMSÜZ SOĞUK
FantastikSoğukla yaşamış ve soğuğa alışmış, hatta onunla bir bütün haline gelmiş bir dünya söz konusu. Neyse ki yavaş yavaş ısınmaya başladı. Fakat bu ısınmanın beraberinde getireceği kötülükler, en az soğuk kadar tehlikeli. Kibir, öfke ve çıkarları...