4. KÖLE.

152 9 1
                                    



Alpaslan gün doğarken Edessa'nın ortasında oturduğu bereketli ovaya hakim tepenin üzerine kurulu otağından dışarı çıkıp, bir süre kumtaşı surları yeni doğan güneşin ışıklarıyla aydınlanan şehrin duvarlarına baktı ve keyifle, bir buçuk ay önce nasıl yıldırım hızıyla hareket ederek Edessa'yı abluka altına aldıklarını hatırladı.

Selçuklu ordusu şehri o kadar çabuk çevirmişti ki; surları dışarıdan kucaklayan yüzlerce evde yaşayan ahali kendilerini zar zor içeri atabilmişlerdi.

Alpaslan gülümseyerek, " Otuz bin süvariden oluşan ve hepsi yıldırım hızıyla hareket edip, daha yürümeyi bile öğrenmeden ata binmeyi öğrenen, yıllarını at üstünde uyuyup, yemek yeyip, kollarını ve omuzlarını kuvvetlendirmek için onbinlerce kere ok atmakla, hatta boş zamanlarını bile eğlenmek için cirit, bozkaşi oynayarak geçiren bir milletten bir ordun varsa, elbetteki istediğin zaman istediğin yerde hayalet gibi ortaya çıkıp düşmanlarının hazırlık yapmasına bile firsat vermeden onları şaşırtabilirsin." diye düşündü ve gözlerini yavaşca surlardan Edessa'yı çevreleyen ovaya kaydırdı.

Ova göz alabildildiğine, uykudan yeni uyanıp, keçe çadırlarından çıkan ve dün geceden kalan artık sönmeye yüz tutmuş kamp ateşlerini canlandırmaya çalışarak kendilerine yiyecek bir şeyler pişirmeye hazırlanan Selçuklu askerleriyle kaplıydı.

Alpaslan'ın bakışları bütün ovayı dolaştıktan sonra kampın dışındaki, yedek bineklerin geceyi geçirdikleri tavlalara düştü ve onüç, ondört yaşlarında yeni yetme delikanlıların atları şehrin uzağındaki otlaklara götürmek için hazırlandıklarını gördü.

Selçuklu'lar yirmibeşbin civarında olmalarına rağmen yanlarında yüz bini aşkın at getirdikleri için şehri çevreleyen otlaklardaki çimenler kuşatma başladıktan bir, iki hafta sonra tükenmiş, yedek binekleri gün doğarken uzaklardaki otlaklara götürmek ve hava kararırken kampa geri getirmek zorumluluk haline gelmişti. Ama ne kadar uzağa götürülmeleri gerekirse gereksin, atların iyi beslenmeleri ve güçlerinin yerinde olması çok önemliydi. Çünkü bu hayvanlar Selçuklu ordusunun başarısının sırrıydı. Yedek atlar hem cenk edilirken yorulan binekler değiştirilerek hasımlarından daha uzun süre savaşmalarını sağlıyor ve düşmanı yıpratıyor. Hemde ordu hareket halindeyken güçleri tükenen atların tazeleriyle değiştirilmesiyle Selçuklu'ların diğer ordulardan dört, beş kat daha fazla ve hızlı yol almasını sağlıyordu.

Alpaslan bunları düşünürken, göz ucuyla Edassa'nın yan kapılarından birinin açıldığını ve bir süvarinin, altında zayıflıktan kaburgaları sayılan bir atla Selçuklu hatlarını yarıp, kaçmaya çalıştığını gördü.

Süvari, Selçuklu hakanının bakışları altında bineğini çılgınca kırbaçladı ve Edassa'nın birkaç yüz metre uzağına kurulu Selçuklu hattına doğru delice sürdü. Ama daha yüz adım bile gidemeden altındaki güçsüz hayvan yorgunluktan çatladı ve tozu dumana katarak yere yığıldı. Bu arada birkaç Selçuklu süvarisi yerde son nefesini veren atın etrafını çevirdiler ve sersemlediği için zorlukla yerden kalkan süvariyi yanlarına katıp, götürdüler.

Alpaslan, " Bu kadar zayıf bineklerle ulak göndermeye çalıştıklarına göre artık iyice çaresizlesmeye başladılar." diye düşündü.

Kuşatma ilk başladığında; şehre yardım getirmeyi uman süvariler hemen hemen her gün Edessa'nın etrafindaki çemberi yarmayı denemişler, fakat hepsi yakalanmışlardı.

Bunun üzerine, şehrin yöneticileri belki zifiri karanlıktan yararlanarak kaçabilirler diye şanslarını gece denemeye karar vermişler ve süvarilerden bir, ikisi ablukayı yarmayı başarmışlardı. Ama ulaklar, asıl işleri Edessa'yı abluka altında tutan Selçuklu'ların etrafını kolacan etmek ve başka şehirlerden yardım gönderildiği taktirde orduyu bundan haberdar etmek olan izciler tarafindan yakalanmış ve ertesi sabah elleri kolları bağlı olarak surların önüne getirilip, görevlerini tamamlayamadan yakalandıkları şehir halkına gösterilmişti.

MALAZGİRTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin