Burnumda, elmacık kemiklerimde, alnımda ve göz kapaklarımda hissettiğim dudaklar uykumu açarken kıkırdadım ve yüzümü ondan saklamaya çalışarak göğsüne gömdüm.
"Saat dokuz buçuk."
"Hmm,"
"Bence kahvaltıyı biz hazırlamalıyız."
Kafamı geri çekip suratımın hemen önündeki yüzüne baktım. Uykudan yeni uyanmış haliyle gözleri şiş ve saçları dağınıktı, mükemmel falan değildi, gerçi yine de benden iyi görünüyordu. "Niye?"
Gülüp yanaklarımı kavradı ve onları sıkıştırarak dudaklarımın öne çıkmasına neden oldu. "Çünkü bence bu onları mutlu eder." diyerek uzandı ve dudaklarıma kendi minik dolgun dudaklarını bastırdı. "Hadi."
Böylece beni hiç de nazik olmayan bir şekilde üzerinden itti ve etrafı toparlamamda yardım etti. Minderleri ve battaniyeyi eski yerine koyduk ve ısıtıcıyı kapatarak masanın altına kaldırdık. "Gidelim," diye mırıldanırken esnedim ve popomu kaşıyarak barakadan çıktım.
Hava, o kadar güzeldi ki tenimde kayıp giden sabah ayazı tatlı tatlı üşümeme neden olurken dudaklarımdan dökülen buharın, güneş huzmelerine kaybolarak karışan görüntüsü büyüleyiciydi. İyice gerinerek bedenimi esnettim ve kocaman gülümsedim, bazen sadece burada kalmak istiyordum. Şehrin bütün o gürültüsü ve pisliğinden uzak, temiz ve huzurlu olan bu yerde yaşamak istiyordum. Jongin, görüş açıma girdiğinde akşam yağan çiğden sonra donmuş otların üstünde gezinerek etrafında döndü, gözlerini kapatıp başını geriye attı. O an dudaklarında canlanan gülümsemeyi, o anla birlikte asla unutamayacağım hissine kapıldım, zihnimin en güzel köşesinde yer edindi ve ben de ses çıkartmadım.
***
Jongin en son dayanamayıp "Ya Sehun, bi' çekilir misin ayağımın altından!" diye çemkirdiğinde ona arkasından sarılarak yaptığı işe engel olmakla meşguldum. "Hayır."
Oflayıp omuzlarını düşürdü ve ağlamaklı sesler çıkartıp kollarım arasında bana döndü, "Ne istiyorsun?" dişlerini yeni fırçaladığı için ferah nefesi yüzüme çarparken dudaklarımı büzüp omuz silktim. "Sadece uğraşıyorum." Bir kez daha oflayarak kollarını boynuma doladı ve uzanıp dudaklarıma dudaklarını bastırdı. Gülümseyip onu biraz daha tezgaha yaslayarak dudaklarımı araladım. Vakit kaybetmeden dilini dilime sürterek bizi derin bir öpücüğün içine çekerken ani bir hareketle yerlerimizi değiştirdi ve beni tezgaha oturttu. Bacaklarımı iyice aralayarak ona sonsuz alan tanıdım ve öpüşüne karşılık verdim.
Bacaklarımda gezinen parmakları çok nazikti ve dudakları öyle bir ihtiyaçla öpüyordu ki beni, kalbimin ritmi aksıyordu. Böyle zamanlarda, kulaklarım uğulduyor ve bedenim uyuşuyor, tamamıyla hissedebildiğim tek şey onunla temas halinde olan noktarımın alev alev yanışı oluyordu.
Usulca alt dudağımda dilini gezdirdi ve ufak bir manevrayla kendi dudakları arasına çektiği dudağımı emdi. Anlamsız bir mırıltıyla saçlarını çekiştirdim ve üst dudağını dişledim. Güldüğünü hissedebiliyordum ve bana da bulaştırıyordu, kıkırdayarak geri çekildim, burnumu burnuna sürttüm. Gözleri kapalı, dudaklarındaki gülümsemeyle öylece bekliyordu. Kollarımı boynuna dolayarak onu kendime çekerek sarıldım ve kokusunu içime çektim. O kadar güzel kokuyordu ki bir an gözlerim doldu, sonra kollarını sıkıca belime sardı ve başını göğsüme gömdü. Sanırım hatrı sayılır bir süre boyunca öyle kaldık.