birileri beni izliyor.
bu rüzgârda endişe vardı, o kapıdan girmektense merdivenlere yönelmeyi seçtim. aşağı kata inen merdivenlerin sonu loştu, muhtemelen aşağıda bir bodrum vardı. sakin olmaya çalışarak (bunu yapamadığım çok açıktı) aşağıya indim. merdivenlerin sağında eski bir masa, masanın dibinde bir kova vardı, içinde kuru bir bez parçası vardı. ileride ise bir fırın vardı, yanıyordu. yavaşça ilerledim, fırına baktım. fırının etrafı, soğuktu. fırına biraz daha yaklaştım. bu bir rüyaysa, fırının soğuk olması gayet normal değil miydi?
fırından tam anlamıyla cehennem gibi sesler geliyordu. öyle ki, tüm uğultu bu ses ardında yok oluyordu. fırının önüne gelmiştim. fırının da soğuk olduğundan emin olmak istiyordum.
elimi fırına uzatacakken bir çığlık patladı ve iki el fırının camına yapışırken kül oldu.
korkudan geriye nasıl düştüğümü bilememiştim, gözlerimin önünde birisi kül olmuştu. panikledim, birden bir elimde fırının kapağını açan vanaya dokundum, elimdeki acıyla birlikte korkunç bir çığlığı da ben patlattım; fırının vanası cehennem gibi sıcaktı! düşünmeye başladım, kapağı açmadan bir yere gitmeye niyetim yoktu, ancak bu kapağı açmam için bir şeyler yapmalıydım. merdivenlere koştum, hızla yukarı çıktım. karşıdaki odaya girdim. odada uzaktan görünen, su damlatan boru dışında hiçbir şey yoktu, ancak yerdeki su birikintisi bana bir şeyler anlatmak istiyor gibiydi. aklıma kovanın içindeki bez geldi, hızla bodruma geri koştum. merdivenlerden inerken son basamakta ayağım takıldı, yere düştüm. yüzüm yere adeta yapışmıştı. acıyla doğrulup kafamı kaldırdığımda gördüğüm şey, artık alev alev yanmayan fırındı.
kalktım, masanın yanındaki kovaya baktım, bez içindeydi. hemen aldım ve merdivenlerden geri yukarı çıktım. borunun yanına geldim, halen su damlatan borunun oluşturduğu birikintiye attım bezi. bezin iyice ıslanmasının ardından bezi geri alıp fırının yanına koştum. fırın sönmüştü, nispeten daha az yakıcı görünüyordu. bezi vanasına attım, derinden gelen o cızırtı ile vanayı zorladım, sanki yıllardır açılmamış gibiydi. biraz daha uğraştıktan sonra vana sola döndü ve açıldı. hemen kapağı açtım ve içine baktım: içerisine bakılırsa bu fırın yıllardır kullanılmamıştı... fırının tozluydu, ama kül yoktu.
fırının tabanına bir yazı kazınmıştı, yerde şöyle yazıyordu: "geliyor, kapıyı kapat."
üstünde de ileriyi gösteren bir ok vardı. anlamadım önce, karşıya baktım. duvarda bir şeyler yazılıydı. yavaşça ve oldukça tedirgin bir şekilde ileri yürüdüm, duvara baktım. duvarda 4 tane sayı vardı: 9 0 4 2. 9042! bu bir şey olmalıydı. kafamda tekrarlamaya çalışarak dışına çıktım.
fırından çıkmamın hemen ardından fırın kendi kendine kapandı, vanası sağa döndü.
biraz daha içeride olsam, çıkamayacaktım sanırım. ya da fırın, çıkmamı bekliyordu. yavaşça merdivenlerden geri çıktım. 9... 0... 4... 2... 9042. aklımda tutmalıydım. ah, işte aynı yerdeyiz. kapılar, uğultu, karanlık. cebimde sadece bir kutu ve elimde de bir fener var. sanırım artık gitmem gerek.
gözlerimi kapıya yönelttim. içeriden odaya salt karanlık sızıyordu. uğultuya alışmıştım, ancak karanlık halen benim için korkutucuydu. derin bir nefes aldım.
9042.
gidiyorum.
kapıyı tuttum, buz gibiydi. yavaşça açtım, içeride hiçbir şey görünmüyordu. ürkütücüydü. bir an geri çekildim kapıyı ittim. içeride ne olduğunu bilmemek beni korkudan deliye çeviriyordu. tabii, bundan başka bir şansım yoktu.
kapıyı açtım. yüzüme soğuk bir rüzgâr çarptı. fenerimi yaktım, kapının dibine tutarak. yavaşça yerde gezdirmeye başladım. sağ tarafta tahta bir bank vardı, solda ise koliler ve karşıda bir kapı. kapı karşı duvarın solunda kalıyordu. fenerimi sağa çevirdiğimde ise kanla kocaman yazılmış olan beni irkilten o yazıyı gördüm:
"UYAN!"
karanlıkta saklanan ne?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
deep sleep.
Paranormaluyandım. sanki günlerdir uyumuş gibiydim. odam karanlıktı, ama her şeyi görebiliyordum. uyandım. bu uyanışım, her şeyi değiştirecekti.