36. bölüm

6.3K 359 6
                                    

Ağır gecenin yoğun duygularından kalma düşünceler uykuya ödün verir miydi ki?

Elbette vermezdi. Söz konusu eğer Anastasia ise ucunu tutamadığı vicdanıyla birlikte günü harap ederdi kendine.

Harabeye dönmüş zihni çalkantılı deniz misaliydi. Sığ köşeler arıyordu uzaklaşmak için. Yeni hayatıyla mümkün olmayan bir istekti bu. Sakin yaşamını mezara gömmüştü. Dirilişiyse hareketi beraberinde sürüklemişti.

Ona Leonardo'yu sevdiğini bir çırpıda söyleyivermişti. Sözleri Nikolas'ı ürpertmişti. Anastasia yüzüne bakamıyordu bile. Çünkü Nikolas cam kırıklarından farksızdı şimdi karşısında. Yüreğine derin bir darbe almıştı. Telafisi güç bir yara.

Sevdiği kızın sözleri yüreğine saplanırken bir anda geriye çekerken bulmuştu kendini. Hiç bu kadar incindiğini hissetmemişti yüreği. İçine sığdıramadığı aşkın enkazındaydı şimdi.

Anastasia nın aşkıyla kavrulan kalbi bir anda yerini soğuğa bırakmıştı. Yaşadığını bile hissedemiyordu. Sanki yaşam aniden sonlanıvermişti duyduğu acıyla birlikte. Hayatına mutluluğu getiren kızın sözleri şimdi hüzünle kaplıyordu yüreğini.

Leonardo nun varlığının verdiği rahatsızlık hep kuşku bırakmıştı zihninde. Ancak konduramamıştı umutlarına. Anastasia için beslediği umutlara o ismin gölgesinin düşmesine izin vermemişti. Bu sefer güzel düşünmek istemişti. Karabulutlarla kaplamak istememişti gökyüzünü. Hüznün tadını bilmek istememişti yüreği. Yalnız bir hayata bakmak istememişti gözleri. Bu yüzden zihni ona görmek istediklerini göstermişti ve bir an da onu uçuruma sürüklemişti.

"Nikolas... özür dilerim."

Anastasia sessizce fısıldamıştı kendinden uzaklaşmakta olan adama. Onun dışına yansıyan yıkımı görebiliyordu. Bu onun eseriydi. Onu Anastasia bu hale getirmişti. Mutluluğuna set çekmişti. Umudu elinden almıştı. En az Nikolas kadar perişandı yüreği. Onu asla üzmek istemezdi. Fakat onunla daha fazla ileriye gidemezdi. Ne zaman nerede hangi cehennemde söylerse söylesin onu bu durumdan kurtaramayacaktı. İçinde bulunduğu acizlik Anastasia yı kahredecekti..

Yavaşça Nikolas a yaklaştırdı parmaklarını. Ona uzanmak üzereyken Nikolas kendini geride tuttu. Bu dokunuş ona acıdan başka bir şey vermezdi çünkü. O reddedilen bir zavallıydı şimdi. Gözlerinin önünden kayıp giden bir yıldız gibiydi.

"Git lütfen..." diyebildi.

Kullanabileceği her söz her hareket ğeçersizdi artık. Aşkın önüne hiç bir güç geçemezdi biliyordu. Bildiği için kalbi ağlıyordu.

Anastasia yanından ayrılmak istemese de onu bırakmaya mecburdu. İçine koyduğu acının birlikte paylaşılmasını istemek bencillik olurdu. Zorda olsa ayrıldı yanından. Aklı onun yanında kaldı ayakları yola daldı.

Gecenin kalbine çöreklenen hüznüyle beraber ayrıldı kıyıdan. Düşüncelerinde boğulmadan biraz yürüdü yol boyunca. Tenha yolun ürpetisine aldırmadan yürüdü. Düşünmenin sonu yoktu. Onun için yer mekan fark etmezdi. Her zaman beyninin içinden hükmediyordu. Mutluluğunda mükafatını anında veriyordu, acının da...

Dün gece olanlar beyninde tekrar tekrar yankı bulmuştu. Başını yastığa koymuştu fakat kendini uykuya teslim edememişti. Tüm bunların suçlusu olarak kendini görüyordu.

Sabaha karşı uykuya yenik düşmüştü. Düşünmekten yorulan zihni kendine ara verdirmişti.

Şimdi uyuyordu. Yaşananlar kısa süreliğini terketmişti düşüncelerini. Gözleri açılana kadar bu diyara uğramayacaktı.

Anastasia nın zorlukla kapanan göz kapakları duyduğu telefon sesiyle tekrar aralandı. Yatağından destek alarak doğruldu. Beyni zonkluyordu. Uykusuzluğun hüküm sürdüğü bir vücutta sağlık ne kadar etkili olabilir ki?

Tuvalet masasının üzerindeki çantadan geliyordu ses. Çantayı almak için elini uzattığında ses kesildi. O sırada ev telefonu çalmaya başladı. Her katta bulunan paralel telefonun bir ucuda Anastasia daydı. Duvarda asılı olan telefona yöneldiği sırada cep telefonu tekrar çalmaya başladı. Anlaşılan bugün ulaşılmak istenen biriydi.Uzandığı telefonun ahizesini kaldırdı. 

"Efendim?"

"Anastasia! Olanlara inanamıyorum.!"

Carol un sesi nefes nefese geliyordu. Kötülüğün habercisi olan bir tonda başlamıştı söze.

"Hangi olanlara?"

"Anastasia sanırım Zena dediğini yaptı. Şuan her yerde seni konuşuyorlar."

"Bir dakika sen... sen neden bahsediyorsun?"

"Hizmetçi olduğunu öğrenmişler! Hisseleriniz hızla düşüşe geçti."

Telefon Anastasia nın ellerinin arasından kaydı. Elleriyle yüzünü sıvazladı. 

"Hayır hayır... Tüm bunlar korkunç bir rüya olmalı."

Koltuğun üzerine bıraktığı sabahlığı giyinerek aşağıya indi. Hızla kat ettiği merdivenlerden sonra berjerin üzerindeki kumandayı eline aldı ve televizyonu açtı.

Önüne çıkan ilk haber kanalında resmiyle karşılaştı. Resminin yanında şirketlerinin logosu vardı.

"Söylesene John sence Lockwood şirketlerinin dünya gözündeki otoritesi bu olayla beraber düşer mi?"

"Kuşkusuz büyük kayba uğrayacaktır. Kimse bir hizmetçiyle ortaklık yapmak istemez. Tabi bu işini küçümsediğimiz anlamına gelmiyor. Sadece şirket yönetimi için yeterli düzeyde değil."

"Oldukça garip bir olay. Turner Malikenesinde çalışıyor olması kafa karıştırıcı. Turner ve Lockwood şirketleri birkaç ay öncesinde büyük bir ortaklığa imza attılar."

"Küçük bir ihtimal ama evlatlık olabileceğini hiç düşündün mü?"

"İlginç bir varsayım fakat ben böyle olduğunu düşünmüyorum."

Konuşmalarının arasına iki grafik yansıtıldığında konuşanlardan biri elindeki kalemle birlikte ayağa kalktı.

"Sağ taraftaki grafik Lockwood şirketlerinin dün ki hisse fiyat artışını gösteriyor. Oysa bugün tam bir felaket. Hisseler ani bir düşüşe geçti."

"Bayan Lockwood oldukça etki bırakmış olmalı."

"Gözler şuanda Lockwood ailesinde. Yapacakları açıklamayı bekliyorlar. Biliyorsun bu sadece bir iddia."

"Manşetleri sarsacak bir konu. "

"Kesinlikle."

Anastasia arkasında duran koltuğa bıraktı kendini. Duydukları karşısında nefes nefese kalmıştı. Saçlarının arasına soktuğu elleri titriyordu. Zena yı hafife almıştı.

Şirket hisselerinin değerini birgün de düşüşe geçirmişti. Babasını hayal kırıklığına uğratmak istememişti. Başarmak istemişti. Onu gururlandırmak isterdi. Fakat şimdi hepsi çöpe gitmişti. Bütün ön yargılar önüne set çekmişti.

Anastasia bulunduğu koltukta kıpırdamadan ekrana bakarken babasının resmi yansıtıldı.

"Bazı uyuşmayan durumlar var. Anastasia Lockwood bu kadar zenginken neden hizmetçilik yapmaya ihtiyaç duysun?"

"Belki de sonradan zengin oldu. Bu olayın altında bir baba kız hikayesi var gibi. "

"Düşündükçe daha tuhaf bir hal alıyor."

Dönülmesi imkansız bir yola girmişti. İşte şimdi çaresizlik yakasına yapışmış onu tehdit ediyordu.

&

Diğer haberleri görmek için laptopu eline aldı. Yeni sekmelere sığdıramadığı sitelere teker teker bakıyordu. Tüm satırları kaçırmadan okuyordu. Kimi zaman kurulan hayaller üzerine kahkaha atıyordu. Yorumlara gelen yeni varsayımlar onu güldürüyordu. Gerçekleri biliyordu ve beyninde yüklü bir hazine taşıyormuş gibi hissediyordu.

"Hey Marta şu haber başlığına bak 'Bir külkesi masalı: Anastasia Lockwood'"

"Gündemi salladı küçük hanım."

"Marta düşünsene gerçekleri bilen çok az kişi var ve biz bu şanslı kişilerdeniz."

"Gene çıkar peşindesin Cilla."

"Eminim bizimle röportaj yapmak isteyeceklerdir. Sence onlardan ne kadar para istemeliyiz? 3bin dolar... Hatta 10 bin dolar"

"Abartmıyor musun?"

"Sadece büyük düşünüyorum."

Cilla nın gevşek gülümsemesi suratında yerini bulurken Marta onu şiddetlice dürtükledi. Haberlere sabitlenen gözleriyle Bayan Rose'un mutfağa girişini fark edememişti.

İkiside birden ayağa kalktılar. Açık olan laptopun ekranını aşağıya indirdiler.

"Marta bana evdeki tüm hizmetçileri çağırmanı istiyorum."

"Hemen efendim."

Marta hızla üst katlara çıktı. Rose mutfak penceresinin yanında bulunan koltuklardan birine oturdu. Hizmetçiler toplanana kadar havuzlarına bakan manzarayı izledi. Leonardo yüzmeyi bu havuzda babasından öğrenmişti. Attığı acemice kulaçlar birbirine karışırken onun yüreği ağzına gelirdi. Her ihtimale karşı yüzmeyi tam öğrenene kadar onu gizlice takip etmişti. Hayatında tutunmuş olduğu tek varlığıydı Leonardo. Onun dışında sahip olduğu kimsesi yoktu. Tüm değerleri onun üzerinde toplanmıştı. Şimdi yüreği onun özlemiyle kavruluyordu. Leonardo ona kızdığı için eve gelmiyordu. Çünkü Rose, Leonardo nun değerlisini incitmişti...

Çok geçmeden nefes nefese mutfağa giren Marta ve beraberinde gelen hizmetçiler karşısında belirdi. Hepsi tek sıra haline gelerek dizildi. 

Oturduğu koltuktan kalktı. Ellerini arkasında bağladı. İkişer adım atıp onlara yaklaştı.

"Anastasia... Yani Anastasia Lockwood."

Gündemde olan isim bu sefer Bayan Rose un ağzındaydı.

"Eminim haberleri izlediniz ve eminim onun bu haline sevindiniz. Öyle değil mi Cilla?"

Cilla gözlerini kırpıştırdı ve bakışlarını parmak uçlarına kaydırdı.

"Bazı hayallere kapılmış olabilirsiniz. Gazetecilerin sizinle irtibata geçmek isteyeceğini az çok tahmin ederek tabi."

Rose kafasını tavana kaldırdı ve boynunu esnetti. Sonra eliyle ovaladı ve söze devam etti.

"Eğer bu malikaneden onunla ilgili bir sır çıkarsa hepinizi buradan kovarım. Kovulmayı göze alıyorsanız peşinizi bırakmayacağımı da o küçük beyinlerinize yerleştirin."

Konuşmasını bitirdikten sonra hizmetçileri teker teker süzdü. Tehditi üzerlerinde etki bırakmış olacak ki hepsinin gözlerinden korku okunuyordu. Kimsenin meydan okumaya cesareti yoktu. Rose, Turner Malikenesinden haber sızacak cepheyi kapatmıştı. 

Masanın üzerindeki cam sürahiden bir bardak su doldurdu. Havayı saran sessizliğin içine atılan bir bomba gibiydi bardağı dolduran suyun şırıltısı. Eliyle kavradığı bardakla beraber mutfaktan çıktı.

Rose un gözden kaybolması ile beraber hizmetçiler aralarında fısıldaşmaya başladılar. Hiç biri işten kovulmak istemiyordu. Kovulmayı göze alsalar bile Rose un musallat olmasından korkuyorlardı. Zaten kimsenin aklından geçmemişti bahsettiği fikir. Hepsi Anastasia yı seviyordu. Onun aleyhine bir şey söylemezlerdi. Tabi Cilla hariç.

Öfkesinden kudurmak üzereydi. Tezgahın üzerinde duran üzümlerden birini ellerinin arasına alıp sıktı. Kara üzümün içindeki mor sıvı parmaklarının arasından süzüldü. 
O sırada Marta Cilla nın kolundan tuttu.

"Sakın aklından bile geçirme. Hepimiz kovuluruz anladın mı? Bakmam gereken bir ailem var benim."

"Hepiniz korkaksınız!"

"Cilla sakın! Rose değil biz mahvederiz bu sefer seni."

"Marta çekil başımdan odama gideceğim."

Cillanın sıktığı kolunu bıraktı. Dahiyane fikri başlarına bela açardı. Hırs bürüyen gözleri ona gerçekleri göstermeliydi. Yoksa sonları hiç iyi olmazdı.

Hizmetçilerin yanından ayrıldıktan sonra salondan balkona açılan kapıya ilerledi Rose. Yüzüne usulca vuran rüzgara yöneldi. Yaprakların hışırdısı tam bir huzur dinletisiydi. Ancak içinde bu kadar huzursuzluğu barındırırken bu sese kulak veremiyordu.

İlk defa köşeye sıkışmış hissediyordu. Senelerce idaresini yaptığı şirkette bile bu kadar zorlandığını hatırlamıyordu. Hayatta gerçekten herşey planladığı gibi gitmiyordu. Oluruna bırakması gereken bir şeylerin olduğunu yeni farkediyordu..

Anastasia yı istememişti. Leonardo nun yanına yakışmıyordu. Ama Leonardo onu kalbine yakıştırdıktan sonra denebilecek pek bir şey yoktu. Aslında içten içe tebrik ediyordu Anastasia yı. Oğlunun gizli hazinesine erişebilen tek kızdı. Onun kalbini bir bakışta çalmıştı. Rose her şeyin farkındaydı. Anastasia kötü bir kız değildi. Leonardo yu elde etmek gibi bir çabası da olmamıştı. Rose sadece görmek istediğini görmüştü. Söylemek istediğini söylemişti. Hatalarını örtmüştü. Oğlunun seçimlerine müdahelede bulunmuştu. Yaptıkları yanlıştı. Dingin yüreğiyle düşündüğünde hepsinin farkına varıyordu. Ve artık karışmak istemiyordu. Bir köşeden seyretmek ve her şeyi oluruna bırakmak istiyordu.

&

Öğlen olmak üzereydi. Kulaklarını neredeyse sağır edecek televizyonun sesiyle uyanmıştı. Yatakta yaptığı birkaç manevradan sonra gözlerini açtı. Yorganı üzerinden atmak üzereyken çıplak olduğunu farketti. Etrafına göz attı. Siyaha boyanmış duvarlar kırmızı renkte bir mobilya. Yatak başlığına takılmış kelepçeler peluş yastıklar. Burası onun evi değildi. Dün gece çok içmişti. Tek hatırladığı barmen çocuğun yüzüydü. Büyük ihtimalle geceyi onunla geçirmişti. Gerçekten hayatına aldığı erkeklerin seviyesi gittikçe düşüyordu. İlk defa başına gelen bir olay olmadığı için şaşkın değildi. Daha önce de İtalya da bir barmenle sabahladığını hatırlıyordu.

Çarşafı sardığı bedeniyle eğilip yerdeki kıyafetlerini topladı. Bulunduğu yerde giyindikten sonra televizyona yöneldi. Zonklayan başını delen sesi kesmek için düğmeye uzandığında şeritte yazan Anastasia nın ismini gördü.

"Bugün herkes Lockwood şirketinin tek varisi Anastasia Lockwood u konuşuyor. Arama motorlarında birinci sırada Bayan Lockwood un ismi yer alıyor. Basına yayılan hizmetçi olduğu dedikodularından sonra gündem epey meşgul olmuş durumda."

Zena spikerin sözleri karşısında şok geçirmişti. Bu haberi kendisinden başka sızdıracak olan birini tanımıyordu.

"Günaydın bebeğim."

Tom kapıya yaslanıp ellerini göğsünde bağlamıştı. Suratına yaydığı tiksindirici gülümsemesiyle Zena ya bakıyordu.

"Tamam beraber bir gece geçirdik. Ve ben artık gidiyorum. Beni arama."

Zena Tom un yanından geçerken Tom onu kolundan yakaladı.

"Nereye gidiyorsun?"

"Gerçekten seninle kalıp vakit geçirmek isterdim ama öğrenmem gereken şeyler var."

"Ne hakkında?"

"Beni güldürüyorsun."

Kolunu ellerinin arasından kurtarıp kapıya doğru ilerlediğinde Tom onu durduracak sihirli sözcükleri fısıldadı.

"Anastasia Lockwoid hakkında mı?"

"Sen.. sen onu nereden tanıyorsun?"

"Dün gece bana her şeyi anlattın bebeğim."

"Yoksa.. Yoksa aman tanrım! Sen... sen miydin? Basına sen mi sızdırdın?"

"Bingo."

Zena Tom un yanına gelerek bir tokat savurdu.

"Sen tam bir aşağılıksın!"

"Ben söylemeseydim sen söyleyecektin."

"Hayır manyak herif! Ben sadece Anastasia yı tehdit edecektim! Ama sen her şeyi mahvettin!"

Zena Leonardo yu düşünüyordü. Anastasia yı ifşa ettiğini öğrenirse bir daha asla yüzüne bakmazdı.

"Seni mahvedicem! Beni bardan alıp yatağına attın. Belki de hepsini kasten yaptın. Seni dava edicem!"

"Öyle mi dersin? Tüm gece kavuşamadığın sevgilinin adıyla seslendin bana seni kucaklarken. Üstelik beni dava edemezsin."

"Bundan emin misin?"

"Hiç olmadığım kadar."

Sözlerini sonlandırdıktan sonra cep telefonunu çıkarttı. Aradığı fotoğraf gözüne çarptığında telefonu Zena ya uzattı.

"Seni adi pislik!"

Fotoğraf dün gecenin ispatıydı. Tom ve Zena beraberliğini kanıtlıyordu. Zena sinirle duvara fırlattı telefonu. Duvara yapışan telefon paramparça oldu.

"Tepkini önceden tahmin ettiğim için yedeklemiştim sorun değil."

Zena çıldırmak üzereydi. Tuzağa düşmüştü.

"Siz zengin züppelerin dava açma saçmalıklarını bildiğim için kendimi garantiye aldım diyelim. Tabi birde geleceğimi."

"Tamam sat o fotoğrafları bana ."

"Hemen olmaz. Hatırası kalsın istiyorum. Senden küçük isteklerim olacak ilerde. Umarım yerine getirmekten çekinmezsin."

"Sen ruh hastasısın."

"Bunu iltifat olarak kabul ediyorum tatlım."

&

"Baba ben özür dilerim..."

"Anastasia beni üzdüğünün farkında mısın?"

"Eğer ben olmasaydım şirket bu durumda olmazdı..."

"Eğer sen olmasaydın bu yaşlı adamın kalbi hiç bir zaman mutluluğu tadamazdı. Hiç bir şey benim için senden değerli değil."

"Yine de tüm bunların sebebi benim."

"Gerçekten kızmaya başlıyorum artık. Yarın akşam orada olacağım. İşleri yoluna koyacağım merak etme. Üstelik şirket iflas etmedi. Sadece değer kaybında. Ben defalarca bunun üstesinden geldim."

"Başına bir çok iş aştım."

"Tamam yeter bu kadar. Sen iyi misin?"

Anastasia babasıyla konuşurken Carol kısık bir sesle Leonardo ile konuşuyordu.

"Bay Leonardo o mahvolmuş durumda. Hisseler düştüğü için kendini suçlu hissediyor."

"Onun elinde olmayan bir durum bu. Yanınıza gelmek istiyorum ama malikanenin önü muhabir kaynıyor."

"Burada da durum aynı. Tüm perdeleri kapattık."

"Bir yolunu bulur bulmaz geleceğim."

"Bay Leonardo ben şimdi kapatmalıyım Anastasia aşağıya indi."

Carol telefonu kapatır kapatmaz Anastasia nın peşinden gitti. Yerinde duramıyordu. İçini kaplayan suçluluk ona rahat vermiyordu. 

"Anastasia sakin ol."

"Benden bunu nasıl beklersin?"

"Seni buradan çıkarmalıyız. Sağlıklı düşünemiyorsun."

"Efendim bir çıkış kapımız var ancak muhabirlere görünmeden çıkabilmeniz riskli."

Evin eski hizmetçilerinden biri girmişti söze.

"Denemeye değer. Ne dersin Anastasia?"

"Carol ben bu yükün altından nasıl kalkarım?"

"Önce şu evden çıkalım. Köşeye sıkıştığın için düşünemiyorsun."

"Bir yolu olmalı. Her şeyi eski haline getirebilemenin bir yolu..."

Anastasia sesli sesli düşünürken Carol Leonardo yu aradı.

"Bay Leonardo Anastasia yı evden çıkarabiliriz. Köşkün arka tarafında bir çıkış kapısı varmış."

"Ben şuan yoldayım. Arka taraftan dolanırım. Size haber verdiğimde çıkarsınız."

"Tamam."

Carol Anastasia nın kolundan tutarak onu yukarıya çekti.

"Bay Leonardo yolda bizi almaya geliyor."

"Buna gerek yok Carol."

"Bu cehennemde daha fazla duramazsın. Şu muhabirlere bi bak."

Araladıkları perdeden aşağıya baktılar. Muhabir ordusu ve kameramanlar onu bekliyordu.

"Carol bitmiş gibi hissediyorum."

"İçindeki pollyanna yı bugün öldürme."

"Bunu yapmak zorunda mıydı?"

"Zena mı? Aslında bende şaşkınım. Ondan beklemiyordum."

"Carol şimdi ne yapacağım..."

"Hadi kalk üstünü değiştir."

Dolaptan ayarladığı siyah dar paça pantolon ve siyah kısa kollu sweati Anastasia ya uzattı. 

Anastasia Carol un verdiklerini giyinirken Carol dolaptan siyah bir şapka buldu. Ayakkabı dolabından çıkarttığı siyah spor ayakkabılarla birlikte Anastasia ya uzattı.

"Dikkat çekmemen gerekiyor." Diye ekledi.

Anastasia ayağına geçirdiği ayakkabıların bağcıklarını bağlarken telefon çaldı.

"Tamam efendim iniyoruz."

Yatağın üzerinde duran şapkayı Anastasia nın kafasına geçirip çıkan saçlarını içine tıktı.

"Gidiyoruz."

Aşağıya indiler. Hizmetçinin gösterdiği arka kapının camından dışarıyı kolaçan ettiler. Burası tenhaydı. Leonardo nun arabasını da görebiliyorlardı. Gazetecilere fark ettirmemek için uzağa çekmişti. Yürümeleri gereken az bir mesafe vardı.

"Önce çıkalım evden. Sonra düşünmek için vaktin olacak."

"Tamam."

Carol kapıyı yavaşça açtı. Emin olmak için tekrar baktı. Burada kimse yoktu. Elinden sıkıca tuttuğu Anastasia ile dışarıya çıktı. Leonardo nun arabasının olduğu yöne doğru koşmaya başladılar.

"Hey millet kaçıyorlar!"

Arka bahçede pusuya yatmış muhabirlerden biri avazı çıktığı kadar bağırmıştı. Haber avcıları bir anda aç kurtlar gibi etraflarını sardı.

Carol Anastasia nın elini kaybetmişti. Aralarına giren kameralar Anastasia yı abluka altına almıştı.

"Bayan Lockwood hizmetçi olduğunuz gerçeği doğru mu?"

"Lütfen izin verin."

Anastasia etrafını saran kalabalığı delmeye çalışıyordu fakat bu imkansızdı. Etten duvarları geçemezdi. Evden hiç ayrılmamalıydı.

"Düşüşe geçen hisseleriniz hakkında ne düşünüyorsunuz?"

"Babanızı yeni mi buldunuz?"

"Anneniz nerede?"

"Evlatlık edildiğiniz söyleniyor. Bu söylenti hakkında söylemek istediğiniz bir şey var mı?"

"İzin verin geçeyim."

Durumu fark eden Leonardo arabasından inerek kalabalığa koşmaya başladı. İşler çığırından çıkmadan onu çekip almalıydı.

"Turner Malikanesine şirket bilgilerini elde etmek için mi sızdınız? Bunun için hizmetçiliği mi tercih ettiniz?"

Kulağına gelen son soru zihninde bir anda beliren fikre zemin olmuştu. Soruyu soran kızıl saçlı kıza baktı. Birbirlerini iten gazeteciler içinde sağa sola savruluyordu. Onun dışında farklı bir soru soran olmamıştı. Kimse onun sorusunu önemsemiyordu. Çünkü ihtimal vermiyordu. İnsanların ilgisi doğrultusu değildi. Fakat bu soru Anastasia nın hayatını kurtaran nitelikteydi. Yeni fikrine ilham olmuştu. Şimdi sıra cesaret edip söylemekteydi. Babası için bunu yapmalıydı. 

Kameralardan patlayan flaşlara baktı. Ardından mikrofonlara uzandı. Başındaki şapkayı çıkarıp havalı bir hareketle saçlarını omuzlarından aşağıya bıraktı. 

Anastasia nın yerinde durup ilerlemediğini gören gazetecilerde sakinleştiler ve dudaklarından dökülecek olan cümleleri beklediler.

"Hepinizin merak ettiği soruyu cevaplandıracağım."

İlk cümlesinin ardında yavaşça yutkundu.

"Evet ben hizmetçilik yaptım. Bu doğru."

Gazeteciler arasında süren anlık bir uğultunun ardından devam etti.

"Çünkü bir sebebim vardı. "

"Sebebinizi bizimle paylaşır mısınız?"

"Bunu açıklamayı düşünmüyordum. Ancak işler yanlış bilgilendirme sonucu farklı bir hal aldı."

Sağ elini saçlarına götürüp sol omzunda topladı. O sırada ona yaklaşmakta olan Leonardo yu gördü. Konuşmasını dikkatle dinlerken bir yandan Anastasia ya doğru ilerliyordu. Anastasia bakışlarını Leonardo ya doğrulttu. Her gördüğünde heyecandan eridiği mavi gözlerinden kuvvet almak istiyordu bu kez.

"Ben... Turner Malikenesine Leonardo Turner için girdim."

Uğultular bir öncekine nazaran fazlalaşmıştı. Leonardo nun bakışlarıysa merak içeriyordu.

"Çünkü ben... Onu seviyorum."

Anastasia yaptığı itiraf karşısında bir damla göz yaşı bıraktı gözlerinden yanaklarına. İçindeki şeffaf duygunun simgesiydi bu. Birazdan söyleyeceği hayal ürünü dışında bir tepkiydi.

"Ona ulaşmam için yakınında olmam gerekiyordu. Bu yüzden gizlice... Turner Malikanesinde çalışmaya başladım."

Herkes pür dikkat Anastasia yı dinliyordu.

"Beni sevmeye başlayıncaya kadar gerçeği ondan sakladım. Ve oda bana aşık olduğunda ona her şeyi itiraf ettim."

Anastasia ya kesilmiş dikkatler sayesinde kimse kalabalığın arasındaki Leonardo yu farketmiyordu.

"Peki o sizi kabul etti mi? İtirafınızdan sonra?"

"Elbette etti. Biz yakında evleniyoruz."

Anastasia (Tr)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin