İşte şimdi bilmemneyi yedik!

147 14 2
                                    

Umutsuzca koşuyordum ki, birden arkamdaki çocuğun feryadını duydum. Arkamı döndüğümde, Berk ile karşılaştım. Çocuğu fena beznetiyordu. Biran çocuğu öldürecek sandım ve "Berk dur! Resmen onu öldüreceksin!" diyerek onu durdurmaya çalıştım. Berk'in cevabı ise "Gebersin pislik!" oldu. Çok geçmeden Özgür koşarak geldi ve "Hallettim diğerini. Sarıldığın çocuk ne zaman geldi?" diyerek bana döndü. Demek ona sarıldığımı hatırlıyordu. Eğer beni önemsemese, o çocuğa sarıldığımı çoktan unutmuş olurdu. Allah aşkına, ne diyordum ben? Şuan çok ciddi bir kavganın ortasındaydık. Aşık Lara'nın aşık düşüncelerini bir kenara koyup, ciddi Lara kimliğime büründüm ve ciddi şeyler düşünmeye başladım. 'Bu çete de neyin nesi?' gibisinden düşünceler. Düşüncelerimden sıyrılıp Özgür'ü yanıtladım. "Az önce geldi. Özgür, durdur şunları." Bu dediklerimden pek etkilenmişe benzemiyordu "Boşver, öldürsün ....i" dedi. Burayı yazmıyorum çünkü, Özgür cidden ağzını bozmuştu. O, Terbiyesiz kelimeyi kullanınca içinde bulunduğumuz kavgayı unutup "Terbiyeli konuş! Yanında bir bayan var." diye söylendim. "Ciddi misin? Ben de erkeksin sanıyordum, öğrendiğim iyi oldu." diye homurdandı. Sonunda Berk, çocuğu bıraktı ve çocuk hemen kaçmaya başladı. Berk bana dönüp, "Tesadüfen yoldan geçiyordum, seni öyle korkmuş koşarken görünce dayanamadım benzettim ......i." Dedi. Dayanamayıp "Aaa! Yeter ama sizin de ağzınız ne bozukmuş canım!" deyiverdim. Canım? Cidden saçmalıyordum. "Alışsan iyi olur 'canım'." diyen Özgür'e sinirle baktım. Birde 'canım' kelimesine özellikle vurgu yaparak söylemişti. "Lafın gelişiydi o birkere!" diyerek kendimi savundum. Berk, "Tamam canım, bir şey demiyoruz." deyince ölümcül bakışlarımı Berk'e yolladım. O da "Ne ya, lafın gelişi söyledim." diyerek kendini savundu. Özgür, canım muhabbetinden sıkılmış olacak ki "Larayla nasıl tanışıyorsunuz?" diye sordu. Yüz ifadesinden, Berk'ten hoşlanmadığı bariz belliydi. "Eski okuldan arkadaşız. Neyse ben artık gideyim." diyen ve hemen ardından yanağımdan öpen Berk'e sinirle bakan Özgür'ün ifadesi oldukça komikti. "Git sen, git." diye fısıldadı ve ardından "Hadi çabucak eve yürüyelim. Hava karardı zaten. Arabam serviste olmasa, yürümezdik ama ne yaparsın işte, şanssızlık." diye ekledi. Her havalı çocuğun bir arabası olduğundan Özgür'ün de olması gayet normaldi. Evim yakın olmasa, Özgür'ün bacakları iflas edebilirdi belki ama neyseki evim yakındı. Çok geçmeden eve geldiğimizde Özgür, çete olayını unutmamı söyledi. Ardından 'iyi akşamlar' demeden öylece gitti. İçimden, insan bir iyi akşamlar diler diye geçirmeden edemedim. Eve girer girmez babamın muşmulaya dönmüş suratıyla karşılaştım. "Neredeydin? Seni çok merak ettik. Okuldan kaçmışsın. Okulun ilk gününden sana ne oldu böyle?" diye soran babama 'Cidden bilmiyorum.' diye cevap vermek istedim ama yapamadım. Geçerli bir bahane bulamadığımdan "Özür dilerim babacığım. Bir daha olmaz." diyebildim. 'Babacığım' kelimesini duyan babam hemen yumuşadı ve "Seni kim ayarttıysa bir daha onlara uyma canım. Yoksa okula gelip bizzat kendileriyle konuşmak zorunda kalacağım." dedi. Canım lafını duyar duymaz yüzümdeki sırıtmaya engel olamadım. Ardından odama çıkıp, kendimi direk uykuya bıraktım.

***************

"Bir şehir dışı gezisi!" diye atıldı Türkçe öğretmenimiz. Nereye gezi var diye meraklanan sınıftan uğultular çıkmaya başlamıştı bile. "Susun bakayım! Hemen bağırmazsanız açıklayacağım. Uludağ'a kayak yapmaya gidiyoruz." öğretmenin bu açıklamasını duyan sınıf, sevinçten yüksek sesli konuşmalara başlamışlardı bile. "Yavrum, susun ne demek?" diyen öğretmenin uyarısına karşı sınıf sustu ve direk derse başladık. Zil çaldığı an sıra arkadaşım Zeynep'e döndüm ve ne kadar eğleneceğim hakkında şeyler söylemeye başladım. Bu arada Zeynep, yarışmaya katılacağımı bağıran burslu kız. Aslında çok iyi biri. Ayrıca, yaptığı davranış yüzünden özür diledi bile. Biz heyecanla plan yaparken sınıfa Özgür daldı ve yanımıza geldi. " Geziyi duydunuz değil mi?" diye sordu. Sesinden neşeli olduğu belliydi. Kulağıma eğilerek "Kimseye söyleme ama orada parti vermeyi planlıyorum. Aslında seni davet etmeyecektim ama belki şarkı söylersin eğleniriz diye Kerem seni çağırmam konusunda ısrar etti. Gelir misin?" diye fısıldadı. "Kerem kim?" diye sordum ve gözlerini devirerek "Arkadaşım işte. Ee gelir misin?" diye sordu. "Şarkı söyleme kısmını atlarsak evet." Bu söylediklerim üzerine biraz sinirlendi ve "Zaten şarkı söyle diye seni çağırıyorum. Bizimkiler senin sesini beğenmişler. Parti için prova yaparsak belki sahne korkunu biraz yenmiş olursun?" diye sordu. "Hayatta olmaz. Hem senin yanında söylemekten utanırım ki ben." Bu sefer iyice sıkılmışa benziyordu. "Tamam, partide ben de sana eşlik ederim. Sen de tek söylemek zorunda kalmazsın." dedi. Gülsem mi, ağlasam mı bilemedim. "Ya ben sana senin yanında söyleyemem utanırım diyorum sen ben de sana eşlik ederim diyorsun." diye sızlandım. "Çok mızmızsın! Neyse bunu sonra konuşuruz. Bizim sınıfa gelsene doğruluk mu cesaretlilik mi oynuyoruz." dedi. Bu oyuna hayır diyemediğimden dolayı kabul ettim ve Zeynep'e özür diler gibi baktım. Onun sınıfı daha genişti sanki. İster istemez sınıfını kıskandım. Masada toplanmış olan arkadaşlarını gördüğümde yüzümü ekşittim. Aralarında Simten de vardı. Sandalyeye oturdum ve oyun başladı.

Hayatımın SürpriziHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin