Her şey güzel gitmeye başlamıştı. Yoongi benimle olma zamanını yükseltip, sevişme dışında da vakit geçirmeye başlamıştı artık. Bazen seviştikten sonra dinlenmek için uzandığımızda sırtımda parmaklarıyla daireler çizerdi. Ben onun yaptığı küçük hareketlerde, nadir söylediği sözlerde mutluluk buluyordum.
Uyandığımda yanımda olmadığı zamanlar oluyordu, ama uykuya mutlaka beraber dalıyorduk.
Bazen ikimizin de ortak zevki olduğuna karar verdiğimiz filmleri oturup izliyorduk.
Her şey inanılması zor bir şekilde güzeldi. Fırtına öncesi sessizlik? Öyle olmamasını umuyordum. Ama öyleydi.
Altıncı ayımızın ortalarındaydık. Zaman çabuk geçiyordu çünkü her şey güzeldi. Bana film izlemek için geleceğine dair bir mesaj atmıştı. Ben de hemen kalkıp filmi hazırlamıştım ve onu bekliyordum. Git gide gelişen mutfak becerilerimle yiyecek bir şeyler de hazırlamıştım. Her zamanki gibi, onu bekliyordum.
Geldi de, söylediği saatte. Oturma odasına girdiğinde yüz ifadesinde pek bir farklılık yoktu. Her zaman geldiği gibiydi. Mutlu mu mutsuz mu anlaşılmıyordu, ama ben alışmıştım. Ondan koşarak bana sarılmasını hiçbir zaman beklemedim, bu gerçekçi değildi. Zaten sarılmadı da. "Ben geldim," dedi sakin adımlarıyla yanıma gelince.
"Hoş geldin," dedim ona bakıp gülümseyerek. "Filmi hazırladım."
"Tamam. İzleyelim bakalım." Dudağıma biraz uzun bir öpücük bıraktı yanıma yerleştiğinde. Geri çekilip ceketini çıkardı ve bir yere fırlattı. Sonrasında koltuğa güzelce yerleşti.
Pek konuşmadan filmi başlattım. Sakin görüntüsünün altında bir şeyler olduğunu sezebiliyordum ama sorgulamak istemedim. Buraya mutlu olmak için geliyordu, her ne kadar acılarını veya sorunlarını benimle paylaşmasını istesem de bunun olması çok uzak bir ihtimaldi. Onun için ben tek mutluluktum. Ona bunu vermekten başka bir şey de yapamazdım.
Romantizm filmiydi. İkimizin de favori türü olmamasına rağmen kötü bir film de sayılmazdı. Kokusuna gömülmüş, kolları altından izliyordum filmi. Güzeldi, fazla güzel. Ellerimin üzerinde parmaklarını gezdiriyor, filmde yapılan bazı şakalara arada gülüyor ve vücudu titriyordu. Titreşimlerini hisseden bedenim mutlulukla doluyordu. Yakınlığı, bana sarılması, benim yanımda gülmesi öyle güzeldi ki.
Film bitti, ben de kalkıp hazırladığım yiyecekleri getirdim. Sonrasında filmle alakalı konuşmaya başladık.
"Sevgili olmak hakkında ne düşünüyorsun?" diye sordum.
"Gereksiz," diye yanıtladı ağzındaki lokmayı bitirirken. "Şimdiki kararıma göre evleneceğimi falan da sanmıyorum yani."
"Anladım," dedim kolamdan bir yudum aldıktan sonra. Biraz üzülmüştüm. Aileyi önemserdim. Evlenmek de düşlediğim bir şeydi.
"Sen? Sen ne düşünüyorsun?" diye sordu. İlgilenmesi hoşuma gitmişti. Ya da laf olsun diye soruyordu. İlk seçeneği düşünmek beni daha mutlu edeceği için onu seçtim.
"Ben sevgilim olmasını isterim," dedim gözlerine bakarak.
Gözlerini kaçırdı ve yemeğine devam etti.
"Ne oldu?" diye sordum.
"Hiç," dedi hafifçe gülümsemeye çalışarak. Sonrasında ağzından duyduğum en kırıcı şeylerden biri çıktı. "Sugar daddy'li bir geçmişi olan birisiyle sevgili olmak isteyen pek çıkar mı bilemedim."
Bardağımı masaya bıraktım. Çok şaşırmıştım. Bu söylediği, gerçekten acıydı. Belki de doğruydu. Kim sevebilirdi ki beni bunu öğrendikten sonra? Para için bedenini satan biri gibiydim başkalarının gözünde. Beni kabul edecek kim olabilirdi ki?
Kafam bu kırgınlığın üzerinde her ne kadar yoğunlaşmış olsa da, moralimin düşmesine izin vermek istemiyordum. Söylediğine karşı çıkamadım. Bu yüzden konuyu değiştirdim.
"Çalışmama ne dersin Yoongi?"
"Anlamadım?" diye sordu. Söylediğinden sonra üzerinde durmayıp konuyu direk değiştirmem onu şaşırtmış olmalıydı.
"İşe," dedim. "Bir işe başlasam?"
"Parayı yetersiz mi buluyorsun?" dedi bir kaşını kaldırarak. Tanrım, bugün söylediği çoğu cümle kırıcıydı.
Gözlerimi çevirdim. "Hayır Yoongi, sadece sıkılıyorum. Altı aydır günlerim senin olmadığın zamanlarda aşırı boş geçiyor."
"Anladım Tae," dedi gülümseyerek. "Başlayabilirsin tabii, sana işi benim bulmamı ister misin? Yoksa sen mi ararsın? Nasıl bir iş istiyorsun?"
Gülümsedim. Karşı çıkmamıştı. "Sen de bakabilirsin, fark etmez, hayalimdeki işi büyük ihtimalle alamam ama. Şey, hep model olmak istemişimdir. Ama o olmayacağı için garsonluk falan olabilir mesela."
"Bebeğim, kendini küçük görüyorsun. Bedenin model olmak için ideale yakın. Benim de bağlantılarım var zaten. Ayarlayabilirim."
Her ne kadar sevindirici olsa da bu, kendi çabalarımla bu işi almayı tercih ettiğim için olumsuz bir şekilde kafamı salladım. "Torpil falan istemiyorum Yoongi. İşi normal yollarla ben bulsam çok daha iyi olur aslında, sen bakma."
Anlamış bir şekilde kafasını salladı. Telefonunun çalma sesiyle sohbetimiz bölünmüştü. Ekrana bakıp gözlerini çevirdi. Ofladıktan sonra telefonu açtı. "Söyle."
Bir kaç saniye dinledikten sonra pes etmiş bir şekilde kafasını sallayıp yutkundu. "Tamam, geliyorum. Bir işi de düzgün yapsanız."
Telefonu kapadıktan sonra ayaklandı, yanağıma küçük bir öpücük kondurup gitmesi gerektiğine dair bir şeyler söyledikten sonra gitti.
Anlaşılan bu gece yalnızdım. Nereye gittiğini merak etsem de hiçbir zaman öğrenemeyeceğimi biliyordum. Söylediklerini düşündüm. Sugar daddy'li bir geçmişi olan birisiyle sevgili olmak isteyen pek çıkar mı bilemedim. Parayı yetersiz mi buluyorsun?
Sinirle yerimden kalkıp telefonumun yanına gittim. Tuşları çevirirken kararlı sayılmazdım. Ama bir şeyler yapmak zorundaydım. Otuz saniyelik bir çalıştan sonra telefon açıldı.
"Abi?"
-
bölümün kısalığından dolayı üzgünüm, ama en fazla bu kadar çıkarabildim. tek söyleyeceğim, işlerin kızıştığı! umarım beğenmişsinizdir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
boys like u | taegi
FanfictionBiraz daha yaklaştırdı sandalyesini yanıma, dudaklarını kulağıma yaslayıp fısıldadı. Bardaki gürültüye rağmen söylediklerini duymamam imkansızdı. "Benim olmak ister misin?" O gece evde uyumadım.